Şimdi ve Burada: Anı Yaşamanın Felsefesi
Fatma Ece Gödeoğlu
Hayatın durmaksızın süren koşuşturmacasında, çoğu zaman kendimizi geçmişe dair pişmanlıklar ve geleceğe dair kaygılar içinde sıkışmış buluruz. Şimdiki anı yaşamak neredeyse imkânsız hale gelir. Peki, şu ana odaklanmak neden bu kadar zor? Psikoloji ve bilim bu konuda bazı aydınlatıcı cevaplar sunuyor.
Zihnimiz, geçmişi yeniden yaşamak ve geleceği hayal etmek gibi inanılmaz bir yeteneğe sahiptir. Bu özellik, hatalardan ders çıkarmamızı ve plan yapmamızı sağlarken, aynı zamanda kaygı ve tatminsizlik kaynağı da olabilir. Araştırmalar, geçmişe takılı kalmanın ya da gelecek hakkında fazla düşünmenin beynin stresle ilgili bölgelerini harekete geçirerek, şimdiki anı değerlendirmeyi zorlaştırdığını gösteriyor. Bu durumu en iyi anlatanlardan biri Eckhart Tolle'dir: "Geçmişte takılı kalmak depresyona, geleceğe odaklanmak ise kaygıya yol açar. Gerçek huzur, sadece şu anı kucaklayarak bulunabilir."
Bu düşünceyi destekleyen Thich Nhat Hanh, "Geçmişle ilgili pişmanlıklar ve gelecekle ilgili kaygılar arasında sıkışıp kaldığımızda, şimdiki anı kaybederiz. Oysa gerçek yaşam, yalnızca şimdiki anda mümkündür," der. Hanh, anı yaşamanın önemini vurgulayarak, geçmişin yüklerinden ve geleceğin endişelerinden özgürleşmemizi tavsiye eder.
Teknoloji ve medyanın egemen olduğu çağımızda, dikkat dağıtıcı unsurlar her yerde. Akıllı telefonlar, sosyal medya, e-postalar ve sürekli bildirimler bizi şimdiki andan uzaklaştırıyor ve zamanımızın parçalandığını hissettiriyor. Bu sürekli dikkat dağınıklığı, yalnızca şimdiki anı tam olarak yaşamamızı engellemekle kalmıyor, aynı zamanda stres düzeylerimizi de artırıyor. Hanh, "Dikkat dağıtıcı unsurların ortasında bile, içsel huzur ve farkındalık ile bağlantıda kalabiliriz. Her nefesimizde, her adımımızda, anın içinde olma pratiğini yapmalıyız," diyerek bu konuda bize yol gösterir.
Modern toplum, sürekli uyaran ve anlık tatmin vaatleriyle dolu. Bu durum, küçük şeylerin neşesini ve daha derin, anlamlı deneyimlerin değerini unutmamıza neden oluyor. Sürekli geçici zevk arayışı, bizi günlük yaşamın basit akışında tatmin bulmaktan uzaklaştırıyor. Sokrates'in de dediği gibi, "Tatmin olmamış bir zihin, en büyük cehennemdir." Hanh da bu konuda, "Gerçek mutluluk, anın içinde derinlemesine yaşamakta bulunur. Küçük şeylerde huzur bulmayı öğrenmeliyiz," diyerek geçici zevklerin ötesine geçmemizi önerir.
Şimdiyi tam olarak yaşamak, duygusal bir açıklığı gerektirir. "Burada ve şimdi"de ortaya çıkan duygu ve hislerle baş etmek, cesaret ve kırılganlık ister. Çoğu insan, geçmişe veya geleceğe dair tanıdık düşüncelere sığınarak bu kırılganlıktan kaçınmayı tercih eder. Brené Brown'ın ifadesiyle, "Kırılganlık, cesaretin doğduğu yerdir." Kırılganlığımızı kabul etmek, şu anın tüm yoğunluğuyla yüzleşmek demektir. Hanh ise, "Gerçek cesaret, kırılganlığımızı kucaklamak ve her anın içindeki duygularla yüzleşmektir," diyerek bu düşünceyi pekiştirir.
Bu zorluklarla başa çıkmanın ve şimdiyi yaşamanın bazı stratejileri var. Farkındalık, dikkatinizi yargılamadan şimdiki ana odaklamanızı sağlar. Düzenli farkındalık uygulaması, stresi azaltabilir, konsantrasyonu artırabilir ve genel refahı iyileştirebilir. Jon Kabat-Zinn, "Farkındalık, yaşamınızın her anını tam olarak yaşamanın anahtarıdır," derken bu uygulamanın önemini vurgular. Hanh ise, "Her anı bir fırsat olarak görmeli ve farkındalıkla dolu bir şekilde yaşamalıyız. Farkındalık, bizi anın içinde kökleştirir," diyerek farkındalık pratiğinin derinliğini anlatır.
Elektronik cihaz kullanımına sınırlar koymak ve bilinçli olarak tam mevcudiyet gerektiren aktiviteler yapmak, dikkat dağınıklığını azaltabilir ve şimdiki anla yeniden bağlantı kurmanızı sağlayabilir. Günlük minnettar olduğunuz şeyleri düşünmek, dikkatinizi şimdiki ana odaklamanıza ve yaşamı takdir etme yeteneğinizi artırmanıza yardımcı olabilir. Yalnız zaman geçirmek, kendinizle ve düşüncelerinizle daha derin bir bağ kurmanızı sağlar. Hanh, "Yalnızlık, kendimizle bağlantıya geçmek için bir fırsattır. Bu zamanlarda farkındalığı ve huzuru bulabiliriz," diyerek yalnızlığın değerini vurgular.
Anı yaşamakla ilgili bir örnek vermek gerekirse, bir parkta yürüyüş yaparken hissettiğiniz her adımı, duyduğunuz kuş seslerini, yüzünüzde hissettiğiniz rüzgârı tam anlamıyla fark ettiğiniz bir anı düşünün. Bu deneyim sırasında geçmişe dair pişmanlıklar ya da geleceğe dair endişeler yerine sadece o anda var olmanın huzurunu yaşarsınız. Hanh, "Gerçekten orada olmanın ve her şeyi derinlemesine hissetmenin anın gerçek tadını çıkarmak olduğunu" söyler. Bu tür farkındalık anları, zihninizi temizler ve sizi şimdiki ana kökler.
Şimdiki anı yaşamak, bizi sürekli geleceğe iten ya da geçmişe sığınmaya davet eden bir dünyada büyük bir meydan okumadır. Ancak farkındalık ve kabullenmeyle şimdiki anı nasıl yaşayacağımızı öğrenmek, daha zengin ve tatmin edici bir yaşamın kapılarını açabilir. Unutmayın, gerçekten harekete geçebileceğiniz, seçim yapabileceğiniz ve yaşayabileceğiniz tek zaman şimdidir. Ona sarılın. Marcus Aurelius'un dediği gibi, "Gerçek mutluluk sadece şu anda bulunabilir. Şimdi gerçekten yaşamak için bir fırsattır." Hanh da bu fikri destekleyerek, "Şimdiki an, gerçek yaşamın tek yeridir. Onu tam olarak yaşamak, huzur ve mutluluğun anahtarıdır," diyerek anın içinde olmanın önemini bir kez daha hatırlatır. Şimdiki anda kalmanız dileğiyle...