Fatma Ece Gödeoğlu

Sessizliğin Ölümcül Ağırlığı: II. Friedrich’in Deneyi ve İnsan Dilinin Bedeli

04.07.2025 17:49
Haber Detay Image

Tarih yalnızca zaferlerin, yenilgilerin ve ihtişamın değil; zaman zaman, insan doğasını anlamaya çalışan karanlık deneylerin de kaydını tutar. On üçüncü yüzyılda Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich'in giriştiği bir deney, dilin kökenine dair bilimsel bir meraktan fazlasını, insanın yalnızlıkla imtihanını ve sevgisizliğin yıkıcılığını ortaya koyar.

İmparator II. Friedrich, bir soruya takılmıştı: "Eğer çocuklara hiç konuşulmazsa, hangi dili konuşurlar? Tanrı'nın dili hangisidir?" Bu sorunun peşine düşen Friedrich, yeni doğmuş bebekleri seçti ve onları hiçbir şekilde konuşulmaması emredilen bakıcıların gözetimine verdi. Amaç, çocukların "doğal dili" neyse onun kendi kendine ortaya çıkmasını izlemekti. Ne yazık ki bu deneyin sonucu bir dil keşfi değil, tarifsiz bir trajedi oldu: Çocuklar konuşamadılar, gülümseyemediler, bağ kuramadılar ve sonunda öldüler. Üstelik fizyolojik hiçbir sorunları yoktu.

İşte bu noktada, sadece bir tarihsel olaydan değil; insan varoluşunun en temel ihtiyacından, "ilişki kurma" yetimizden bahsetmeye başlıyoruz. Çünkü bu deney, en yalın haliyle şunu kanıtladı: İnsan sesi, sevgi, sıcaklık ve temas olmadan büyümek sadece mümkün değil, ölümcüldür.

Sessizliğin Anatomisi

Dile dair meraklar, antik çağlardan beri tartışılır. Yunanca mı Tanrısal dildir? İbranice mi? Belki Latince? Ancak Friedrich'in deneyinin etik dışılığı bir yana, ulaştığı sonuç o kadar çarpıcıdır ki: Dil, yalnızca ses değil; sosyal varoluşun tezahürüdür. Bir çocuğa konuşma öğretilmezse, konuşamaz. Ama daha da kötüsü, ona sevgi gösterilmezse, yaşayamaz.

Psikanalist René Spitz'in 20. yüzyılda gözlemlediği "hospitalizm" vakaları da bunu destekler. Yeterli beslenmeye rağmen ilgiden ve şefkatten mahrum bırakılan çocukların gelişimi durur, gözleri solar, ruhları susar. Konuşmanın ötesinde bir şey eksiktir: temasın anlamı.

Dilin Gölgede Kaldığı Hayatlar

Farklı yüzyıllarda ormanda ya da hayvanlar arasında büyüyen "yabani çocuklar"ın öyküleri de sessizliğin soğukluğunu taşır. Bu çocuklar insan sesi duymadan büyüdüklerinde sadece hayvan seslerini taklit ederler. Konuşamazlar, yazamazlar, sosyalleşemezler tıpkı Tarzan gibi…çünkü bir dil, sadece kelimelerle değil, bir yüzle, bir göz temasıyla, bir tebessümle öğrenilir.

Modern nörobilim bize şunu söylüyor: Beynin duygusal merkezleri, yani limbik sistem, yaşamın ilk yıllarında sevgiye, şefkate, heyecana bağlı olarak şekillenir. Sessizlik sadece kelimelerin yokluğu değildir; aynı zamanda duygu eksikliğidir. Ve duygular büyümezse, beyin de tam anlamıyla büyüyemez.

II. Friedrich'in deneyine dönelim. Onun bilmek istediği şey belki kutsal bir dile ulaşmaktı. Ama ulaşabildiği tek şey, sessizliğin ölümcül sonuçlarıydı. Konuşma, bir teknik değil; bir ruhsal karşılaşmadır. İnsan sadece konuştuğu için değil, konuşulmaya değer biri olduğu için var olur.

Yazarın Tüm Yazıları

title