Sanat mı? Teknoloji mi?
Fatma Ece Gödeoğlu
Geçtiğimiz günlerde Sotheby's müzayede evinde gerçekleşen bir açık artırmada, robot sanatçı Ai-Da'nın yarattığı bir tablo tam 1.2 milyon euro gibi devasa bir rakama satıldı. Adına "AI-God" denilen bu eser, aslında modern bilgisayar biliminin babalarından biri kabul edilen Alan Turing'in portresi. Peki bu satış sanat dünyası için ne anlama geliyor? Yapay zekanın sanata sızışı mı yoksa tamamen şişirilmiş bir balon mu? Bir an durup düşünelim. İnsanlık binlerce yıl boyunca sanatın özüne ne anlam yükledi? Yaratıcılık, duygular, insan deneyiminin ifade bulduğu bir alan... Sanat, her zaman insan ruhunun derinliklerinden gelen bir içsel dürtünün, acının, sevincin ya da özlemin dışavurumuydu. Ama şimdi bir robotun, bir yapay zekâ yazılımının, "sanatçı" olarak nitelendirilmesi tuhaf değil mi?
Sotheby's, bu eserin "insansı robot sanatçısının ilk sanat eserinin bugünkü rekor fiyatı" olduğunu ve "yapay zekâ teknolojisi ile küresel sanat pazarı arasındaki büyüyen kesişmeyi" yansıttığını belirtiyor. Ancak burada bir parantez açalım: Gerçekten yapay zekanın sanata kattığı bir değer mi söz konusu, yoksa bu satış yalnızca zengin koleksiyoncuların teknolojiyi gösteriş unsuru olarak kullanma isteğinin bir yansıması mı?
Sanatçı Ai-Da, ultra gerçekçi bir robot; gözlerinde kameralar var, biyonik elleri ile çizim yapıyor. Sözde sanat yaratırken gördüklerini analiz ediyor ve ortaya bir eser koyuyor. Ama bu eserde gerçekten bir ruh, bir anlam, bir derinlik var mı? Yoksa biz mi bu boş tuvale anlam yüklemek istiyoruz? Alan Turing'in portresi ise bu tabloyu daha da ironik bir hale getiriyor. Turing, modern bilgisayarların babası olarak görülür ve yaşamı boyunca makinelerin zekasını, potansiyelini sorgulamış biri. Peki, bugün bir robotun çizdiği portresinin milyonlarca euroya satılması, Turing'in ironik bir zaferi mi yoksa teknolojinin sanatı tüketmeye başladığının bir göstergesi mi?
Tabloyu satın alanların, aslında sanattan ziyade teknolojiyi ve inovasyonu satın aldıkları açık. "AI-God" ismi bile, eserin tanrısal bir boyutu olduğunu ima ediyor. Yapay zekayı bir "tanrı" olarak konumlandırmak, insan yaratıcılığını ve sanatın özünü bir kenara itmek değil mi? Belki de esas sorun burada yatıyor: İnsanlık, yapay zekayı bir "tanrı" olarak görmek istiyor, çünkü teknolojiye tapınmaya başladık.
Peki, bu durumun sonuçları ne olabilir? Gelecekte sanat galerileri robotların eserleriyle mi dolacak? Yapay zekâ destekli "sanatçılar" klasik sanatçıların yerini mi alacak? Milyonlarca dolar, bir robotun algoritması tarafından çizilen eserlere mi akacak? Eğer öyleyse, sanatın insani boyutu, yaratıcılığın özü tamamen kaybolacak. Bizler de müzayedelerde "gerçek" sanatçılar yerine soğuk, mekanik ellerin ürünlerine mi hayran kalacağız?
Neticede, Sotheby's'deki bu satış, teknoloji meraklılarının ve koleksiyoncuların ilgisini çeken bir fenomen. Ama bu sanatın geleceği için olumlu bir adım mı? Yoksa insan yaratıcılığının, duyguların, ruhun yerini soğuk bir algoritmanın alacağı bir çağın habercisi mi?
Bu noktada, aslında "AI-God" eseri, sanattan çok daha fazlasını tartışmamız gerektiğini gösteriyor: İnsan olmanın, yaratıcı olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlamamız gerekebilir. Son söz olarak, robotlar sanat eseri üretebilir ama bir Vincent van Gogh ya da bir Pablo Picasso olamazlar. Çünkü onların tuvalleri, algoritmalardan değil, içsel bir fırtınadan doğuyordu. Ve belki de sanatın özüne dair hatırlamamız gereken en önemli şey bu. Belki de teknoloji insanlığın cinsiyetler üstü doğasına savaş açtığı alanın başlangıcındayız. Kim bilir…