Fatma Ece Gödeoğlu

Politik Hayvan ve Paranın Dili

13.06.2025 15:42
Haber Detay Image

İnsan konuşarak anlaşıyor derler. Ama gerçekten anladığımız şey, hep dilsiz bir bakışta mı gizlidir? Wittgenstein'ın "Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır" sözüne kulak verirsek, aslında neyi nasıl ifade edebiliyorsak, onu yaşıyoruz demektir. Peki ya para? O da bir ifade biçimi değil midir? Carl Menger'in 19. yüzyılda ileri sürdüğü gibi, para yalnızca ekonomik bir araç değil, kolektif bir anlatımın ürünüdür. Devletler tarafından değil, insanların karşılıklı anlaşmalarıyla, doğal ihtiyaçlarıyla ve alışverişleriyle şekillenmiştir.

Para, ilk çağlardan itibaren bir metin gibi yazıldı: deniz kabuklarına, tuza, altına ya da dijital rakamlara. Her biri bir güven belirtisi, bir karşılıklılık jestiydi. Menger'in "paranın evrimi" fikri, bizi Aristoteles'e kadar götürür: "İnsan, doğası gereği politik bir hayvandır." Yani, bir arada yaşar ve anlamı birlikte yaratır. Para da bu ortak anlamın, bu toplumsal bağın görünmez mürekkebidir. O yüzden her harcama bir mesaj, her birikim bir niyettir. Para, sessiz bir dildir — tıpkı Heidegger'in "söylenmeyen"in gücünden bahsettiği gibi, suskunlukla örülüdür ama yoğundur.

Ancak şimdi, başka bir eşiğin önündeyiz.

Yapay zekâ, bu dili bizden daha hızlı, daha akıllı ve daha tarafsız biçimde konuşabiliyor.

Yani bizim anlam inşa ettiğimiz yerden, algoritmalar istatistik çıkarıyor.

Ve işte burada Derrida'nın yapısökümcü sezgisi belirir: Her anlam yapısı, bir başka anlamı dışarda bırakır.

Bugün anlamı kuran biz değiliz; dışlananız.

Artık paranın dili, insanlar arasında güven inşa eden bir aracılık olmaktan çıkıp, verimlilik esasına göre yeniden kodlanıyor. Freud'un bilinçdışı gibi, artık bilinçli kararlarımız değil, farkında olmadan bıraktığımız dijital izler değer üretiyor. Bu da bizi Marx'ın "meta fetişizmi" kavramına getiriyor: Para, bir nesneden çok, ilişkiyi yöneten bir güce dönüşür. Şimdi de o gücü algoritmalar yorumluyor.

İnsan davranışlarını veri noktalarına indirgeyen sistemler, duyguları "gürültü" olarak görür. Oysa Kierkegaard'ın dediği gibi, insan olmak "bir imkan olmak"tır — hataya açık, irrasyonel, tutkulu, çelişkili... Yapay zekâ ise tam tersini arzular: tutarlılığı, öngörülebilirliği, doğruluğu. Ama bu tutarlılıkta "ben" erir. Bireysellik, istatistiksel ortalamada silinir.

Paranın dili, Nietzsche'nin "bengi dönüş" düşüncesini hatırlatır bize: Her şey tekrar eder, ama her seferinde biraz daha anlam kaybıyla. İlk takaslar bir minnettarlık taşıyordu, sonra sözleşmeye, sonra fatura sistemine, şimdi ise otomatik kodlara dönüştü. Dil, anlamını kaybettikçe, varoluş da sığlaşır. Heidegger'in "Varlık unutulmuştur" uyarısı burada yankılanır. Artık para var ama anlamı yok. İletişim var ama karşılaşma yok.

Şimdi yapay zekâ yalnızca paranın değil, edebiyatın, sanatın ve hatta aşkın diline bile talip. Chatbot'lar duygularımıza yanıt veriyor; otomatik sistemler yalnızlığımızı dinliyor. Ama Simone Weil'in söylediği gibi, "Gerçek dikkat, başkasının varlığına açıklıktır." Bu açıklığı algoritma simüle edemez. Çünkü gerçek iletişim, yaralanabilir olmaktır. Ve para gibi dil de ancak bu kırılganlıkla canlı kalır.

Sonuçta, Menger'in işaret ettiği gibi, para insanî bir buluştur. Onu anlamlı kılan, sadece değiş tokuş değil, bağ kurma ihtiyacımızdır. Yapay zekâ çağında paranın dili hızla evrim geçiriyor olabilir, ama biz o dilin anlam katmanlarını kaybediyoruz.

İşte bu yüzden, teknolojiyle aramıza mesafe koymak değil ama onu insanın diline çevirmek esas meseledir.

Çünkü teknolojinin dili büyüyor, ama insanın sesi kısılıyor.

O ses ki, en çok anlaşılmadığında insanlaşır.

Yazarın Tüm Yazıları

title