Fatma Ece Gödeoğlu

Ortadoğu'daki taht oyunları

19.06.2025 12:50
Haber Detay Image

İran'daki rejim değişikliği tartışmalarının en kritik figürlerinden biri olan Rıza Pehlevi, Ortadoğu'nun modern tarihinde nadir görülen bir meşruiyet denklemiyle yeniden sahneye çıkıyor. Max Weber'in otorite kuramı bu çerçevede hâlâ güçlü bir analitik anahtar sunuyor. Zira Pehlevi'nin liderlik potansiyeli, Weber'in klasik ayrımıyla hem geleneksel hem de karizmatik otoritenin iç içe geçmiş unsurlarına dayanıyor. Ancak bu birleşim, teorik cazibesine rağmen pratikte oldukça kırılgan bir dengeye işaret ediyor.

Geleneksel Otoritenin Tahayyülü

Rıza Pehlevi, İran halkı nezdinde tarihsel bir hafızanın sembolüdür: Babasının mirasını taşıyan bir "şahzade." 1979'da devrilen Pehlevi Hanedanı, bir yandan Batılılaşma ve modernleşme ile anılırken, diğer yandan baskı, yolsuzluk ve halktan kopuklukla hatırlanır. Buna rağmen, hanedan mirası hâlâ bazı toplumsal katmanlarda bir istikrar ve sekülerlik simgesi olarak canlılığını koruyor.

Weber'in geleneksel otorite tanımında, yönetme hakkı geçmişten, özellikle de soy ilişkilerinden türetilir. Pehlevi'nin "taht doğumlu" olması bu bağlamda, ona doğal bir lider olarak bakılmasına yol açan geleneksel bir meşruiyet yaratıyor. Ancak bu otorite türü, günümüzün rasyonel-bürokratik toplum yapısında artık tek başına ayakta durabilecek bir dayanak değil. Sadece bir hafıza. Sadece bir gölge.

Karizmatik Otoritenin Arayışı

Pehlevi'nin güncel siyasi performansı ise Weber'in "karizmatik otorite" tanımına yaklaşan bir dinamizm sergiliyor. Kriz anlarında verdiği mesajlar, rejim karşıtı çağrıları, düşmanlarına yönelik sert söylemleri ve demokratik geçiş vaatleri, onun kişisel liderlik niteliklerini ön plana çıkarıyor.

Karizmatik liderlik, halkın içinde bulunduğu kriz ortamına olağanüstü bir figür aracılığıyla çözüm aradığı anlarda doğar. Pehlevi, özellikle genç ve seküler İranlılar arasında "yeni İran'ın sesi" olma iddiasını, bireysel cesareti ve net vizyonuyla desteklemeye çalışıyor. Ancak Weber'in de vurguladığı gibi, karizmatik otoritenin sürdürülebilirliği, yalnızca sembolik ifadelerle değil, eylemle ve doğrudan halkla bağ kurmakla mümkündür. Rıza Pehlevi bu açıdan ciddi bir sınavla karşı karşıyadır: İran'da yaşamıyor, halkla doğrudan temas kuramıyor ve gündelik mücadeleye içeriden dahil değil.

Meşruiyet mi Manipülasyon mu?

Rıza Pehlevi'nin figürü, klasik liderlik teorilerinde olduğu gibi, bir "tanınma" meselesidir. Karizma, Weber'e göre, ancak kitlelerce kabul edildiğinde işlevseldir. Pehlevi, ne tam olarak geleneksel bir hükümdar, ne de halktan doğmuş bir karizmatik liderdir. Her iki otorite tipinin sınırlı parçalarını taşır. Bu da onu hem esnek kılar, hem kırılgan.

İsrail'in ve Batı'nın desteğiyle görünürlüğü artan bu figür, aynı zamanda dış destekli rejim değişikliği algısının sembolü hâline gelme riskini taşıyor. İranlılar için bu, özellikle milliyetçilikle yüklü bir bağlamda, karizmanın değil "kuklalığın" göstergesi olabilir. Bu durum, Weber'in "karizmatik otoritenin rasyonelleşmesi ve bürokratikleşmesiyle birlikte zayıflayabileceği" tespitini teyit eder nitelikte.

Bir Liderlik Mühendisliğinin Anatomisi

Rıza Pehlevi'nin liderlik iddiası, geleneksel ve karizmatik otoritenin karışımı gibi görünse de aslında bu iki zemin arasında asılarak var olmaktadır. İran halkı bir değişim istiyorsa, bu değişimin liderini içeriden, ortak acıları paylaşmış ve risk almış biri olarak görmek isteyecektir. Karizma, yalnızca mitolojik bir geçmişten veya güçlü söylemlerden doğmaz; gerçekliğe temas ettikçe kıymetlenir.

Bu yüzden, Pehlevi'nin karizması İran halkı nezdinde ancak şu soruya verecekleri cevaba göre değerlenecek:

"O bizimle birlikte mi yandı, yoksa bizi izleyerek mi konuşuyor?"

Yazarın Tüm Yazıları

title