Öfke ve Beklentiler
Fatma Ece Gödeoğlu
Negatif bir olay olunca sinirlenirsiniz, değil mi? Bu durumu biraz daha yakından inceleyelim. Örneğin bir yabancı size aptal dediğinde ve bunu birçok kişinin önünde yapıyorsa, genellikle pek etkilenmezsiniz çünkü o kişiyi tanımıyorsunuz ve aranızda bir bağ yoktur. Ancak, güvendiğiniz ve itimat ettiğiniz bir arkadaşınız ya da yakınınız aynı şeyi söylediğinde, büyük bir hayal kırıklığı ve öfke hissedersiniz. İkisi de aynı kelimeleri kullansa da neden sadece arkadaşınızın sözleri sizi incitiyor olabilir?
Cevap beklentilerde yatıyor. Arkadaşınıza güvenir ve ondan belirli bir davranış beklersiniz. Yabancı ise sizin için bir anlam ifade etmez, bu yüzden söyledikleri sizi fazla etkilemez. Eğer kelimeler öfkenizin sebebi olsaydı hem arkadaşınıza hem de yabancıya aynı ölçüde öfkelenirdiniz. Ama durum böyle olmadığı için, görüyoruz ki öfkenin gerçek nedeni, beklentilerin karşılanmamasıdır.
Beklentiler, öfkenin asıl kaynağıdır denilebilir. Bir olay yüzünden değil, beklentiler karşılanmadığı için öfkelenirsiniz. Öyleyse, her öfkelendiğinizde bu beklentilerinizin neler olduğunu fark etmelisiniz.
Peki, bu beklentiler nedir?
Beklenti, diğer kişinin sizin ona dair yarattığınız imajına göre davranmasını arzulamaktan başka bir şey değildir. Arkadaşınızın bir imajı vardır ve bu imaj doğrultusunda davranmasını beklersiniz. Eğer davranışı bu imajla örtüşmezse, bundan dolayı öfkelenirsiniz.
Gerçek olan nedir peki?
Davranış mı, yoksa imaj mı?
Davranış gerçektir. İmaj ise sizin zihninizde yarattığınız bir kurgudur denilebilir. Bu yüzden, aptal olan kim? Beklentileriniz, çünkü sahte bir imaj yarattınız ve bu imaj gerçeklikle temas ettiğinde çöktü. Bu süreç mantıksız değil mi?
Önce sahte bir imaj yaratıyorsunuz ve bu imaj gerçeklikle karşılaştığında çözülüyor ve sonra da öfkeleniyorsunuz. Bu, kendi kendinize kurduğunuz bir tuzaktan başka bir şey değildir. İmajlar yaratmak ve onları korumaya çalışmak gereksizdir. Gerçeklikle yaşamak ve anın tadını çıkarmak, öfkenin üstesinden gelmenin anahtarıdır.
Zeki bir insan anı yaşar ve diğerine karşı beklentilere kapılmaz. Öfkenin kaynağı beklentilerdir. Akıllı bir insan beklentilerle yaşamaz ve dolayısıyla da öfkelenmez. Öfke, korkudan gelir ve korku, egonun bir sonucudur. Korkudan gelen öfkeye en iyi örnek verilebilecek film Dogville diyebilirim.
Tekrardan öfke konusuna dönecek olursak ego dışarıdan gelir ve dışarıdan gelen her şey geri alınabilir. Dışarıdan gelen bir şeyden dolayı sürekli bir şeylerin kaybedileceği korkusuyla yaşarsınız. Bu nedenle, öfkenin ve diğer tüm olumsuz duyguların kaynağı, cehalettir. Cehalet, farkındalık eksikliği ve anlamama durumudur. Bu eksiklik ortadan kalktığında, korku, öfke, beklentiler ve güvensizlikten kurtulabilirsiniz.
Yukarıda değindiğim öfkeyi farklı bir açıdan bir hikâye üzerinden dile getirmeye çalışayım.
Bir zamanlar huysuz bir çocuk yaşarmış. Her küçük şeye (olaya) sinirlenirmiş. Bir gün babası ona bir torba çivi vermiş ve demiş ki, "Her sinirlendiğinde, şu ön duvara bir çivi çak."
Ve böylece aktivite başlamış. İlk gün çocuk 50 çivi çakmış. Ertesi gün 40 çivi çakmış. Her seferinde öfkelendiği için pişman oluyormuş çünkü o lanet tuğla duvara bir çivi çakmak oldukça zormuş! Yavaş yavaş, öfkeyi kontrol etmenin çekiçlemekten daha kolay olduğunu fark etmiş ve çaktığı çivi sayısı azalmaya başlamış.
Sonunda sinirlenmediği bir gün gelmiş ve bu onun için büyük bir sevinç olmuş. Bu kez de babası ona başka bir görev vermiş, "Eğer bütün gün sinirlenmezsen, duvardan bir çiviyi sök." Birkaç gün sonra, bütün çiviler sökülmüş.
Babası onu duvara yaklaştırmış ve ne gördüğünü sorar. Çocuk duvarda delikler olduğunu söyler. Babası da ona şöyle bir açıklama yapmış: "Bu delikler, öfkelendiğinde insanlarda bıraktığın yara izleri gibidir. Ne kadar özür dilersen dile, yara izi geçmez."
Bu hikâyeden iki önemli ders çıkarabiliriz:
Birincisi, bir kez söylenen sözlerin geri gelemeyeceğini fark etmek. Öfkelendiğinizde, başkalarını incitirsiniz ve bu incinmeler sonsuza dek sürecek ekşi bir izlenim bırakır. İnsanları kırdığınızda, kalplerinde derin yaralar açabilirsiniz ve bu yaraların izleri ne kadar özür dilerseniz dileyin, kalıcı olabilir.
İkincisi, her öfkelendiğinizde bir "çivi çakmak." Yapabileceğiniz en basit şey, bir cep ajandası taşımak ve her öfkelendiğinizde bir satır yazmaktır. Sonra gece, o gün için yazdığınız satır sayısını sayın. Bunu bir alışkanlık haline getirirseniz, her öfkelendiğinizde bunu not etmeniz size hatırlatılır. Dolaylı olarak öfkelendiğinizi fark edersiniz ve o anda bilinçli ve farkında olduğunuz için, eylemlerinizi kontrol etmeyi ve öfkeyi bastırmayı daha kolay bulursunuz.
Bu hikâye bize öfkenin kontrol altına alınması gerektiğini ve öfkenin neden olabileceği zararların geri döndürülemez olduğunu da anlatır. Aynı zamanda, duygusal farkındalığın ve kendini kontrol etmenin önemini vurgular. Öfkenizi yönetmeyi öğrendiğinizde hem kendiniz hem de çevrenizdekiler için daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmeniz mümkün olur.