Narsisizm, Kamusal Figür Olarak Donald Trump ve Goldwater Kuralı

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
06.02.2025 03:36

Narsisizm, yani halk arasında sıkça duyduğumuz haliyle "benmerkezcilik," psikoloji literatüründe oldukça karmaşık ve bir o kadar da ilgi çekici bir konu. Ancak bugün sıkıcı akademik tanımlara boğulmak yerine, daha samimi bir sohbet havasında bu kavramı biraz irdeleyelim ve günlük hayatta, hatta siyasette karşılaştığımız örnekler üzerinden konuyu açalım.

Narsistik kişilik bozukluğu denince akla ilk gelen özellikler neler? Kendi başarılarını abartılı bir şekilde anlatmak, sürekli ilgi ve takdir beklemek, empati eksikliği... Ancak bu davranışları sadece kişisel ilişkilerde değil, koca bir ulusun gözü önünde sergileyen insanlar da var. Evet, kamusal figürlerden bahsediyorum. Bu kişilerin her sözü, her davranışı dikkatle izlenir ve yorumlanır. Bu durumda, "Acaba bu kişi narsist mi?" sorusu da doğal olarak zihinlerde yer eder.

Burada bir parantez açalım: Ruh sağlığı uzmanları, tedavi etmedikleri birine tanı koymazlar. Bu, mesleki bir etik kuraldır ve son derece önemlidir. Ancak bu kural, popüler psikoloji türü yazı ve yorumların önünü kesmez. Özellikle de konu, sıkça eleştirilen bir lider ya da ünlü bir figür olunca, bu tarz spekülasyonlar havada uçuşur.

Örneğin, Donald Trump'ı ele alalım. Kendisi öyle bir figür ki, "Ben dünyanın en harika insanıyım!" demeden iki cümle kurduğuna pek tanık olmayız. Güzellik yarışmasından bahsettiği ciddi bir tartışma ortamında bile, "Çok başarılı bir organizasyondu, herkes bayıldı," diyerek kendini övmeyi ihmal etmez. Yani, adamın kendini övme refleksi neredeyse otomatikleşmiş durumda.

Bir başka örnek: Trump, iflaslarıyla ilgili bir söyleşide, "Bazılarında çok iyi iş çıkardık," demişti. Yani, batırdığı şirketlerle bile övünmeyi başarıyor. Çoğu insan böyle bir durumda utanır, sıkılır, üzerine bir bardak su içer ve konuyu kapatmaya çalışır. Ancak Trump'ın kitabında böyle bir sayfa yok.

Tabii mesele sadece Trump'la sınırlı değil. Narsistik kişilik özellikleri, günümüzde medya, sosyal medya ve popüler kültür aracılığıyla adeta kutsanıyor. Örneğin, "Succession" gibi dizilerde narsistik aile yapıları ve gücün yozlaşması çarpıcı bir şekilde işleniyor. Bu yapımları izleyip, "Narsist olmak aslında başarılı olmakla eşanlamlı mı?" diye düşünmeye başlayanlar bile çıkabiliyor.

Peki etik sınırlar? Bir kamu figürünü elbette eleştiririz, davranışlarını sorgularız. Ancak profesyonel etik gereği, "Bu kişi şu bozukluğa sahip," demek bir uzmanın işi değildir. Bunun yerine, "Bu davranışlar narsistik kişilik özellikleri taşıyor," diyebilirler. Trump'ın kişisel ve politik davranışları üzerine yapılan analizlerde, şahsına kötü huylu narsistik kişilik bozukluğu atfında bulunulması uluslararası kamuoyunda yaygın bir görüştür. Ancak, Amerikan Psikiyatri Derneği'nin "Goldwater Kuralı" uyarınca, ruh sağlığı profesyonellerinin klinik görüşme yapmadan bir kişi hakkında tanı koyması açık şekilde yasaktır.

Trump'ın liderlik tarzı ve kamusal davranışları incelendiğinde, narsistik kişilik özelliklerinin belirli örneklerde dikkat çektiği iddia edilebilir. Narsisizm, kişinin kendini üstün ve özel görmesi, başkalarından onay ve hayranlık beklemesi ile karakterize edilen bir kişilik özelliğidir. Bununla birlikte, "kötü huylu narsisizm" kavramı, narsisizmi başka olumsuz kişilik özellikleriyle (antisosyal davranışlar, paranoya ve sadizm gibi) birleştiren bir terimdir.

Goldwater Kuralı

Amerika Birleşik Devletleri'nde ruh sağlığı profesyonellerinin, kamusal figürler veya tanınmış kişiler hakkında psikolojik tanı koymalarına dair tartışmalar, özellikle 1964 yılında eski başkan adayı Barry Goldwater'ın psikolojik değerlendirilmesiyle önemli bir dönemeçten geçti. O zamandan beri, "Goldwater Kuralı" olarak bilinen bir etik kılavuz, psikiyatristlerin ve diğer ruh sağlığı uzmanlarının, değerlendirmedikleri kişiler hakkında tanı koymalarını engellemektedir. Bu kural, yalnızca profesyonel etik değil, aynı zamanda toplumun psikoloji ve siyaset arasındaki sınırları nasıl anladığını da sorgulamaktadır.

Goldwater Kuralı'nın Kökeni

Goldwater Kuralı'nın temelleri, 1964'teki başkanlık seçimlerinde Barry Goldwater'ın ruh sağlığı ile ilgili kamuoyunda yer alan spekülasyonlara dayanır. O dönem, Fact dergisinin bir anketi,12.356 psikiyatristin, Goldwater hakkında bir tanı koymalarını isteyen bir soru sordu. Birçok uzman, sadece halkla tanışmadan ve derinlemesine bir değerlendirme yapmadan Goldwater hakkında "narsistik kişilik bozukluğu" gibi tanılar koydu. Bu durum hem etik hem de bilimsel açıdan büyük bir tartışma yarattı. Goldwater kendisini savunarak, "Bu konuda herhangi bir psikiyatristten görüş almadım," dedi ve psikiyatristlerin, klinik değerlendirme yapmadan ve hastalarla doğrudan etkileşimde bulunmadan böyle bir tanı koymalarını eleştirdi.

Bu olay, Amerikan Psikiyatri Derneği'ni (APA) harekete geçirdi ve 1973'te Goldwater Kuralı kabul edildi. Bu kural, ruh sağlığı profesyonellerinin sadece doğrudan muayene ettikleri bireyler hakkında tanı koymalarını ve kamusal figürler üzerinde yapılan tanıların etik olmayan bir davranış olarak kabul edilmesini sağladı.

Etik ve Profesyonel Sınırlar

Goldwater Kuralı'nın en önemli özelliği, ruh sağlığı uzmanlarının psikolojik tanı koyma sorumluluğunun yalnızca klinik muayene ve birebir etkileşimlerle sınırlı olması gerektiğini vurgulamasıdır. Psikiyatristlerin ve psikologların, bir kişinin kişisel özellikleri veya kamuoyuna yansıyan davranışları üzerinden, dolaylı yollarla tanı koymaları bilimsel bir hata olarak görülür. Bu kılavuz, tıpkı bir hekimin, yalnızca bir muayene sırasında edindiği verilerle, tanı koyma yetkisini kullanması gibi, bir psikiyatristin de kişiyi doğrudan gözlemlemeden tanı koymaması gerektiğini ifade eder.

Ancak, bu kılavuz, halkın ve medyanın psikolojik analiz yapmasına engel değildir. Kamuoyunda sıkça karşılaşılan "Bu kişi narsist mi?" veya "Bu liderin davranışları psikopat mı?" gibi sorular, genellikle halkın bireysel değerlendirmeleridir ve Goldwater Kuralı bu tür değerlendirmeleri denetlemez. Buradaki sorun, ruh sağlığı uzmanlarının, halkın nezdinde bu tür spekülasyonları dikkate alıp bilimsel olmayan bir şekilde tanı koymaması gerektiğidir.

Goldwater Kuralı ve Medya Etkisi

Goldwater Kuralı, medyanın etkisini göz ardı etmemektedir. Özellikle siyasetteki figürler, ünlüler ve diğer kamusal şahsiyetler hakkında yapılan yorumlar, psikolojik tanılarla harmanlanarak kamuoyuna sunulabiliyor. Ancak, ruh sağlığı uzmanları, bir kişinin davranışlarını izleyerek bir teşhis koymayı etik olarak doğru bulmazlar. Bu, birçok açıdan, toplumun ruh sağlığına ve bilimsel açıklamalara olan güvenini sarsabilir. Örneğin, bir liderin davranışlarının narsistik özellikler taşıdığına dair medya yorumları, bilimsel değerlendirmelerden yoksun olabilir ve bu durum, insanların psikolojiye dair yanlış anlamalarına neden olabilir.

Bunun en çarpıcı örneği, Donald Trump gibi kamusal figürlerin siyasetteki tavırlarıdır. Trump, sıkça "ben en iyisiyim," "dünyanın en harika iş adamıyım" gibi söylemleriyle medyada yer almış ve kişisel zaferlerini topluma tanıtmıştır. Bu tür davranışlar, popüler psikoloji yazarları ve medya tarafından narsistik eğilimler olarak yorumlansa da Goldwater Kuralı gereği, klinik bir değerlendirme yapmayan uzmanlar, bir tanı koymaktan kaçınmak zorundadır.

Kuralın Eleştirisi

Goldwater Kuralı, bazı psikiyatristler tarafından sıkça eleştirilmiştir. Onlar, toplumun ve medyanın kamusal figürler hakkında eleştirel yorum yapmalarına rağmen, uzmanların bu kişilere dair duyarsız kalmalarını eleştirir. Özellikle güçlü liderlerin ve politik figürlerin davranışlarını analiz etmenin hem toplumsal hem de bilimsel açıdan önemli bir sorumluluk olduğunu savunurlar. Ancak, diğer psikologlar, bir kişinin sadece davranışlarını gözlemleyerek, karmaşık bir psikolojik durumun doğru bir şekilde anlaşılmasının imkânsız olduğunu belirtirler. Bir davranış, bir kişilik bozukluğunun göstergesi olabilir, ancak bunun klinik tanıya dönüşmesi için daha derinlemesine bir analiz gereklidir.

title