Fatma Ece Gödeoğlu

Maraş’ta Bir Mezar, Roma’da Bir Canavar: Germanicus’un Laneti ve Caligula’nın Doğuşu

26.06.2025 17:50
Haber Detay Image

Kahramanmaraş'ın kalbindeki bir anıt, yalnızca taşlardan ibaret değildir. O anıt, Germanicus'un hatırasını taşır. Roma'nın en sevilen generali, Sezar Augustus'un manevi torunu ve geleceğin imparatoru olması beklenen bir figür… Ve aynı zamanda, çöküşteki bir hanedanın umutlarını, trajedisini ve bir çocuğun — Caligula'nın — kayıp masumiyetini simgeler.

Maraş: Bir Roma Mezarlığı mı, Bir Hafıza Tuzağı mı?

Germanicus, MS 19 yılında, henüz 34 yaşındayken, Suriye seferi sırasında Tiberius'un emriyle ya da onun göz yummasıyla Antiochia'da (bugünkü Antakya) zehirlenerek öldü. Cenazesi, Anadolu üzerinden Roma'ya taşınmadan önce, Maraş'ta konakladı. Halk, onu büyük bir yasla karşıladı. Şehrin ortasında adına bir anıt dikildi. Bu anıt, sadece bir Roma generali için değil, aslında bir halkın "adalet, umut ve kaybedilmiş ihtişam" için yaktığı sembolik bir mumdu.

Bugün hâlâ Maraş'ta Germanicus adına dikilen yazıtlı kaideler, mozaikler ve anıt parçaları yer yer toprağın altından fısıldar gibi çıkar. Ama çoğu zaman onları duymayız. Çünkü biz, geçmişi yalnızca kazılarda değil, travmalarda da aramayı unuttuk.

Baba Mezarda, Oğul Sarayda: Caligula'nın Travması

Germanicus'un Maraş topraklarında duraklayan naaşı, yalnızca bir cenaze değil, bir çocuğun tüm duygusal dünyasının da defin töreniydi. O çocuk, Caligula'ydı. Babasını taparcasına seven, Roma halkı gibi onun adaletine inanan bir çocuk. Babasının ölümünü sadece bir kayıp olarak değil, bir ihanet olarak yaşayan ve yıllar içinde bu duyguyu içselleştirerek büyüyen biri.

Caligula'nın çocukluğu işte bu gölgede geçti:

Annesi açlıktan öldü,

Kardeşleri zindanlarda can verdi,

Kendisiyse Capri adasında Tiberius'un gölgesinde, susarak hayatta kalmaya çalıştı.

Bu çocuk bir gün Roma'nın başına geçti. Ama artık o bir çocuk değil, travmasının vücut bulmuş haliydi.

Germanicus'un Hatırası ile Caligula'nın Kâbusu Arasında

Germanicus'un Maraş'taki anıtı, Roma'nın onurunu simgeliyordu. Caligula'nın Roma'daki heykelleri ise, aklını yitirmiş bir tanrının kendi çocukluğuna ettiği lanetin heykelleşmiş formuydu. Babasının halkın sevgilisi olması, Caligula'nın halktan nefretine dönüştü. Sevilmeye değil, korkulmaya karar verdi. Çünkü bir zamanlar çok sevilen babası, o sevgi yüzünden öldürülmüştü.

İşte tam bu yüzden Caligula, Roma Senatosu'na atını senatör yaparak hakaret etti. Tanrı olduğunu iddia etti. Kız kardeşini tanrıça ilan etti. Ve herkesin önünde, çocukluğunda yitirdiği güven duygusunun intikamını aldı.

Germanicus, Maraş'ta durdu. Onun mezarı orada sessiz kaldı. Ama oğlunun zihninde o ölüm hep konuştu. Sessizce.

Anadolu'nun Sessiz Tanıklığı

Anadolu toprakları birçok medeniyete mezar oldu ama bir o kadar da travmalara tanık oldu. Bugün Germanicus'un Maraş'ta bıraktığı izler, sadece arkeolojik kalıntılar değildir. Onlar, tarihin bize fısıldadığı şeylerdir:

"Her tiranlık, bastırılmış bir adalet arzusunun çarpık bir tezahürüdür."

Caligula'nın tiranlığı, yalnızca kişisel bir delilik değil; aynı zamanda kaybedilen babaların, boğulan adalet duygusunun, gasp edilmiş çocuklukların içinden doğan kolektif bir çığlıktı.

Mezar Taşı Gibi Devletler

Germanicus'un Maraş'ta geçici olarak konaklayan cenazesi, Roma'nın kalıcı çöküşünün habercisiydi. Tiberius'un paranoyası, Sejanus'un entrikaları, Caligula'nın çılgınlığı... Hepsi bir zincirin halkalarıydı.

Bugün Maraş'a bakarken yalnızca bir Anadolu şehrini değil, bir zamanlar Roma'nın da uğradığı bir eşikten geçtiğimizi görmeliyiz. Belki de biz de tıpkı Caligula gibi, geçmişimizin travmalarını tanımadığımız sürece, kendi içimizde yeni tiranlar büyütürüz.

Yazarın Tüm Yazıları

title