KARMA

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
06.03.2025 07:51

Karma hakkında yayılmış inançlar—ister bir moda akımı olsun ister bilgi eksikliğinden kaynaklansın—oldukça çeşitlidir. Çoğu zaman yüzeysel yorumlarla ele alınan bu kavram, kimi için bir tür cezalandırıcı mekanizma, kimi içinse bir kader anlayışı olarak görülüyor.

Sıklıkla şu tür ifadeleri duyarız: "Bunu karma halleder," "Ne ekersen, onu biçersin." Bu sözler genellikle başkalarına yönelik olarak, özellikle de bizi incittiğine inandığımız insanlara karşı söylenir. Sanki karma sadece başkalarının hayatını etkileyen bir yasa gibi algılanır. Bu bakış açısı, yaşadığımız deneyimlerin sorumluluğunu üzerimizden atma eğilimimizin bir yansımasıdır. Oysa karma, yalnızca başkalarının başına gelenleri açıklayan bir yasa değil, bizim de içinde aktif bir özne olduğumuz neden-sonuç ilişkileri bütünüdür.

Ancak burada temel bir yanılgı var: Eğer karma gerçekten bir yasa ise, yalnızca başkaları için değil, bizim için de geçerli olmalı. Yani sadece başkalarının yaptıklarının sonuçlarını bekleyerek pasif bir gözlemci olmak yerine, kendi eylemlerimizin de belirleyici olduğunu anlamak zorundayız. Kendi yaşadığımız acıların sorumluluğunu üstlenmek yerine başkalarını suçlamak, aslında karmanın temel işleyiş mekanizmasını görmezden gelmektir.

Neden, Koşul ve Sonuç

Karma, mistik ya da doğaüstü bir kavram değildir. Tıpkı fizik, kimya veya biyoloji gibi doğanın işleyişini açıklayan bir neden-sonuç mekanizmasıdır. Bilimde olduğu gibi, herhangi bir etkinin bir sebebi vardır. Termodinamiğin ikinci yasasına göre, bir sistem içinde herhangi bir etkileşim gerçekleştiğinde belirli sonuçlar ortaya çıkar. İnsan davranışları ve düşünce süreçleri de bu fiziksel yasaların dışında değildir.

Örneğin, nörobilim bize düşüncelerimizin ve eylemlerimizin beynimizde kimyasal süreçler başlattığını gösteriyor. Olumlu ya da olumsuz her düşünce, nöronlarımızın belirli bir şekilde hareket etmesine neden olur. Sürekli tekrar edilen olumsuz düşünceler, sinirsel bağlantıları güçlendirerek belirli bir zihinsel durumu kalıcı hale getirebilir. Bu, psikolojide "nöroplastisite" olarak bilinir. Beynimiz, tekrarladığımız düşünceler ve hislerle şekillenir. Dolayısıyla, yaşamda deneyimlediğimiz olaylar yalnızca dışsal faktörlerin değil, kendi içsel dünyamızın da bir sonucudur.

Bu noktada, 2009 yapımı "The Box" (Kutu) filmi de ilginç bir örnek sunar. Cameron Diaz'ın başrolünü oynadığı bu filmde, bir çift gizemli bir kutu alır ve bir düğmeye basmaları halinde büyük bir servet kazanacaklarını öğrenir. Ancak bu basit kararın, hiç tanımadıkları bir insanın hayatına mal olacağı bilgisi verilir. Film, bireysel seçimlerin sadece kişisel sonuçlar doğurmadığını, daha geniş bir neden-sonuç ağı içinde yankı bulduğunu gösterir. Tıpkı karmanın işleyişinde olduğu gibi, yaptığımız her seçim hem kendi hayatımızı hem de başkalarının kaderini şekillendirir.

Benzer şekilde, kuantum fiziğinde de gözlemcinin, gözlemlediği gerçekliği etkilediği kavramı vardır. Dalga-parçacık ikiliği deneylerinde, gözlemcinin varlığı, parçacıkların hareketini değiştirebilir. Bu da insan bilincinin ve seçimlerinin, evrende düşündüğümüzden çok daha büyük bir etkiye sahip olabileceğini gösterir. Dolayısıyla, karma yalnızca spiritüel bir öğreti değil, bilimsel olarak da desteklenebilecek bir neden-sonuç mekanizmasıdır.

Başkalarını Suçlama Eğilimimiz ve Psikolojik Mekanizmalar

Günlük hayatta başımıza gelen olumsuz olaylar karşısında otomatik olarak bir suçlu arama eğilimindeyiz. Sosyal psikolojide buna "atfetme yanlılığı" (attribution bias) denir. İnsan zihni, yaşanan olayları kontrol edebilmek için neden-sonuç ilişkilerini basitleştirir ve dışsal faktörleri suçlama eğiliminde olur. Örneğin:

"Toplum böyleyken nasıl mutlu olabilirim?"

"Biri benim değerimi anlamıyorsa bu benim suçum değil."

"Onlar beni istemiyor, ben her şeyi onlar için yapıyorum ama nasıl muamele ettiklerini gör."

Bu tür ifadeler, sorumluluğu dışsallaştırarak yaşanan olayları kendi kontrol alanımızın dışına atar. Oysa, karma perspektifinden bakıldığında, yaşadığımız her şeyin içinde bizim de bir payımız vardır. Örneğin, şu an bir ağacın altında deniz kenarında hafif bir esintiyle oturuyorsan, bunu hak ettiğin içindir. Eğer mutsuzsan, acı çekiyorsan, sevmediğin bir işin varsa ya da zor bir durumdaysan, bu da hak ettiğin karmadır.

Bu biraz acımasız gibi görünebilir, ancak evrenin yasalarını derinlemesine incelediğimizde, tıpkı kimya ve fizikte olduğu gibi burada da neden, koşul ve sonuç ilişkisini görebiliriz.

Hayatının Sorumluluğu Sende

Kendi hayatımızın sorumluluğunu almak, ilk bakışta zorlayıcı bir fikir gibi gelebilir. Ancak bu sorumluluğu kabul etmek, aynı zamanda büyük bir özgürlük de getirir. Çünkü bu farkındalık, hayatımızın yalnızca dış etkenler tarafından şekillendirilen bir olaylar zinciri olmadığını, bizim de aktif bir şekilde kendi yaşamımızı inşa ettiğimizi gösterir.

Eğer başımıza gelenlerden yalnızca başkalarını sorumlu tutarsak, hayatımızın kontrolünü dış etkenlere teslim etmiş oluruz. Oysa şu gerçek çok daha güçlüdür:

Hayatının dizginleri tamamen senin ellerinde!

Bu bakış açısını benimsemek, insanın kendi iç dünyasına dönerek hatalarını görmek, kendini geliştirmek ve daha bilinçli seçimler yapmak için bir fırsattır. Aksi takdirde, sürekli başkalarını suçlamak, bizi hiçbir yere götürmeyecek bir kısır döngüye sokar.

Karma ve Zihindeki Üç Zehir

Geçmiş öğretilerde, insanın karmik döngüsünü etkileyen üç temel zihinsel zehirden bahsedilir:

Cahillik: Gerçekleri görmemek, farkındalıktan yoksun olmak.

Öfke: Kendine veya başkalarına yönelik yıkıcı duygular beslemek.

Bağlılık: Maddi veya duygusal bağımlılıklar nedeniyle acı çekmek.

Bu üç zihinsel durum, insanın karmik yapısını belirleyen temel unsurlardır. Bilinçsizce hareket ettiğimizde, farkında olmadan bu zehirlerle kendimize ve çevremize zarar veririz. Ancak farkındalığımızı artırarak bu döngüyü kırabilir ve daha bilinçli bir yaşam sürebiliriz.

title