Fatma Ece Gödeoğlu

İnsanlığın Kırılma Noktası

13.07.2025 16:51
Haber Detay Image

Yapay zekâ… Bir zamanlar bilim kurgu romanlarının konusu olan bu teknoloji, bugün cebimizde, evimizde, iş yerimizde. Her gün biraz daha hayatımıza sızıyor; hayatı kolaylaştırıyor ama aynı zamanda derin bir soruyu da beraberinde getiriyor: Biz mi onu kontrol edeceğiz, yoksa o mu bizi?

Cambridge Üniversitesi Varoluşsal Risk Çalışmaları Merkezi, yapay zekayı insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri olarak değerlendiriyor. Ateşin bulunması ve nükleer enerjinin keşfi gibi, yapay zekâ da geri döndürülemez bir kırılma anını temsil ediyor. Ancak bu sefer mesele yalnızca teknoloji değil. Mesele, insanlık.

Kontrolün El Değiştirmesi: Süper Zekânın Yükselişi

Yapay zekânın en çok korkulan yönlerinden biri, kontrolün insandan makineye geçmesi. Oxford Üniversitesi İnsanlığın Geleceği Enstitüsü'nden araştırmacı Miles Brundage'ın dediği gibi, "Yapay zekâ, vatandaşlar, organizasyonlar ve devletler için risklerin büyüklüğünü değiştirecek."

Bugün AlphaGo gibi sistemler, insanların yıllar süren öğrenme süreçlerini günler içinde geçebiliyor. Bu, yapay zekânın özyinelemeli olarak kendini geliştirmesi anlamına geliyor: Öğreniyor, uyguluyor, sonra daha iyisini yapıyor. İnsan müdahalesine gerek kalmadan...

Bu noktada, o¨zerk karar veren sistemler devreye giriyor. Savaş teknolojilerinde otonom silahlar, hedef belirleyen algoritmalar ya da yüz tanıma sistemleri artık yalnızca birer yazılım değil, potansiyel karar mercileri haline geliyor.

Cambridge Üniversitesi'nden araştırmacı Melike Tanberk'e göre, yapay zekâ teknolojilerine sahip olmayan uluslar, egemenliklerini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Yani bu sadece bireysel değil, küresel bir güç dengesi meselesi.

İnsani Niteliğin Erozyonu: Makineleşen Toplum

Bir başka büyük risk ise yapay zekânın insanlığın özüne zarar vermesi. Teknoloji filozofu Gerd Leonhard'ın da vurguladığı gibi, makinelerin empati, sezgi ve sosyal zekâ gibi insana özgü becerileri taklit etmesiyle insan-makine sınırı bulanıklaşıyor.

Doç. Dr. Şebnem Özdemir'in ifadesiyle, şirketler artık "insan takımı" yerine "makine takımı" ile çalışmayı tercih ediyor. Bu durum, yalnızca iş gücünü değil, aynı zamanda insan ilişkilerini ve toplumsal dokuyu da etkiliyor.

Yakın tarihli nitel bir araştırmada, katılımcılar yapay zekânın "sosyal ilişkilerde bozulma, gözetim artışı ve bireyselleşme" gibi riskler yarattığını vurgulamış. Makinelere bu kadar çok alan açtığımızda, kendimize ait ne kalacak?

Dahası, makineler duyguları analiz edebilir ama anlayabilir mi? Ahlaki sorumluluk taşıyabilir mi? Dr. Seán Ó hÉigeartaigh'in dediği gibi, "Biz makinelerden daha zekiyiz çünkü onları biz yarattık." Ama bu üstünlüğümüz kalıcı mı?

Hata ve Tarafsızlık Miti: Algoritmik Önyargılar

Yapay zekâ tarafsızdır diye düşünmek bir yanılsamadır. Tam tersine, makineler insanların önyargılarını öğrenir. Onları eğiten veriler taraflıysa, kararları da öyle olur.

ABD'deki suç tahmin algoritmaları, siyahi vatandaşları daha yüksek risk grubuna yerleştiriyor. Bu durum, "sistematik ayrımcılığın" artık algoritmalar eliyle sürdürülebileceğini gösteriyor.

Bir diğer endişe verici alan ise deepfake teknolojisi. Sesi ve görüntüyü taklit ederek sahte içerik üretmek artık çocuk oyuncağı. Doğrularla yalanlar arasındaki çizgi silikleşiyor. Bu da yalnızca bireysel mahremiyeti değil, demokratik sistemleri tehdit ediyor.

Doç. Dr. Şebnem Özdemir'in uyarısı çarpıcı: "Yapay zekâ, insan gibi halüsinasyon görüyor, yer yer uyduruyor, uydurduğuna inanıyor." Gerçeğin yerini alacak kadar inandırıcı bir kurgu, artık yalnızca sinemada değil, gerçek dünyada da karşımızda.

Kararı Kim Verecek?

Bu risklerin yönetimi, sadece mühendislerin ya da yazılımcıların işi değil. Bu, toplumun, siyasetçilerin, etikçilerin ve yurttaşların ortak sorumluluğu.

Yazarın Tüm Yazıları

title