İçimizde Üç Kişi mi Yaşıyor

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
06.04.2025 06:27

Sabahın sessizliğinde gözlerimi aralarken, çalan alarm sesiyle birlikte içimde kıpırdayan birkaç farklı ses duyar gibi oluyorum.

Birisi net: "Kalk, vakit geldi, yapılacak işler var."

Bir diğeri neredeyse sitemkâr: "Daha çok erken, biraz daha uyu, zaten dün çok yoruldun."

Sonra araya üçüncü bir ses giriyor, sakin ve ölçülü: "Beş dakika daha kalabilirsin, ama ardından kalkarsan hem dinlenmiş hem de zamanında hazır olursun."

O an fark ediyorum: Bu sesler birbirinden farklı, hatta bazen birbirine zıt. İçimde yalnızca bir kişi yaşamıyor; üç farklı 'ben' sürekli konuşuyor, tartışıyor, karar alıyor.

Bu içsel tiyatroyu ilk kez isimlendirenlerden biri psikiyatrist Eric Berne oldu. Onun geliştirdiği Transaksiyonel Analiz kuramı, hepimizin içinde üç temel ego durumunun var olduğunu ve yaşamımız boyunca bu üç karakterin görünmez diyaloglarıyla yönlendiğimizi söyler: Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk. Ve bu içsel karakterler, her sabah uyanışımızdan en derin ilişkilerimize kadar her şeyin perde arkasındadır.

Zihnin Perde Arkasındaki Oyuncular

Berne'e göre zihin bir tiyatro sahnesi gibidir. Oyuncular belli: Ebeveyn, geçmişten gelen kayıtları tekrarlar. Ebeveyn sesiyle konuştuğumuzda, çoğunlukla anne babamızdan, öğretmenlerimizden ya da toplumsal normlardan öğrendiklerimizi tekrar ederiz. Emir verir, yargılar, bazen de korur ve rehberlik eder.

Yetişkin, olaylara şimdiki zamanda, mantıkla yaklaşan tarafımızdır. Gerçekleri tartar, verileri analiz eder, sağduyuyla karar verir. Ne geçmişin yüküyle ne de duyguların dalgasıyla hareket eder; merkezde durur.

Çocuk, içimizdeki en saf, en savunmasız ve aynı zamanda en yaratıcı parçadır. Neşe, merak, korku, hayal gücü... Hepsi onunla gelir. Bazen sevilmek için boyun eğer, bazen bağırır, bazen de göz kamaştırıcı bir yaratıcılıkla konuşur. Bu üç ses, her gün bizimle birliktedir. Bazen biri baskın çıkar, bazen aralarında çatışma yaşanır. Aslında biz, yalnızca dış dünyayla değil, içimizdeki bu üçlünün karşılıklı oyunlarıyla da mücadele ederiz.

Gündelik Yaşamın Sessiz Diyalogları

Sabah kalkma örneği küçük bir kesit gibi görünse de bu dinamik gün boyunca devam eder.

İşyerinde biri bizi eleştirdiğinde içimizden bir ses yükselir: "Beni neden anlamıyorlar, hep ben mi suçluyum?" — bu Çocuktur. Ardından başka bir ses öne çıkar: "Belki de daha dikkatli olmalıydın," — işte bu Eleştirel Ebeveynin yankısıdır. Sonra Yetişkin devreye girer: "Hatalar olabilir, önemli olan bunu fark etmek ve nasıl düzelteceğimize odaklanmak."

Bir ilişkide partnerinizden beklediğiniz ilgi gelmediğinde içimizdeki Çocuk, "Beni sevmiyor mu?" diye sızlanabilir. Ebeveyn, "Seninle ilgilenmeyen biriyle ne işin var?" diye sertleşebilir. Ancak Yetişkin, olgulara bakar: "Belki de meşgul, bu durumu doğrudan ve açık bir şekilde konuşmak en doğrusu."

Bu geçişleri fark etmek, sadece psikolojik bir beceri değil, aynı zamanda duygusal zekâya açılan bir kapıdır.

Ego Durumları: Duyulmamış Sesleri Duyurmak

Terapötik süreçte en çok karşılaşılan sorulardan biri şudur:

"Neden içimden bir türlü çıkamayan bir suçluluk hissi var?"

Bu sorunun kökeni genellikle Eleştirel Ebeveynin bilinçdışındaki baskınlığında yatar. Çocukken duyduğumuz "Sen hep geç kalırsın", "Yine beceremedin", "Böyle davranırsan kimse seni sevmez" gibi cümleler zamanla iç sesimize dönüşür. Ve biz büyürken bile o ses içimizde kalır, tıpkı duvara sinmiş bir koku gibi.

Berne'in katkısı burada devreye girer: İçimizdeki sesleri tanımak ve ayırt etmek, onları susturmak değil, dönüştürmek için bir kapı aralamaktır. Eleştirel Ebeveyn'i daha destekleyici hale getirmek, korkan Çocuk'a alan açmak, Yetişkin'i güçlendirerek onun rehberliğinde ilerlemek…

Görünmeyen Oyunlar ve Görülmeyi Bekleyen Gerçeklik

Eric Berne yalnızca bireysel iç çatışmaları değil, insanlar arası etkileşimleri de derinlemesine analiz etti. "İnsanlar Oynadıkları Oyunlar" adlı eserinde, hepimizin bilinçdışı oyunlar oynadığını ve bu oyunların çoğunlukla karşılıklı ihtiyaçların örtük karşılanmasıyla ilişkili olduğunu söyler.

"Yardım edeyim derken neden hep kendimi kötü hissediyorum?"

Belki de "Kurban–Kurtarıcı–Suçlayıcı" üçgeninde sıkışıp kalmışızdır. Gerçek yardım, karşılıksız ve içten gelir. Ama bazen görünürde yardım ederken içten içe "beni beğen", "beni bırakma", "beni onayla" diyen bir ses eşlik eder bize. Ve bu, ilişkileri sağlıksız bir zemine taşır.

Berne'in bize mirası, bu oyunları görmek ve fark ettiğimizde içinden çıkmak için cesaret kazanmaktır. Bu da içimizdeki Yetişkin'in dürüstlüğüne ve Çocuk'un cesaretine kulak vererek mümkündür.

Günün sonunda kendimize sorabileceğimiz basit ama dönüştürücü bir soru var:

"Bugün beni kim yönetti?"

Öfkeyle karar aldığımda, korkuyla geri çekildiğimde, aşkla bir hayale kapıldığımda — gerçekten ben miydim orada?

Yoksa içimdeki Ebeveyn mi konuştu? Çocuk mu isyan etti? Yetişkin mi gözlem yaptı?

Berne'in kuramı bir anahtar gibidir. O, bizi yalnızca anlamakla kalmaz, aynı zamanda içimizdeki farklı seslere kulak vererek daha bilinçli, daha bütün ve daha özgür bir yaşam sürmenin yollarını sunar.

title