Film Eleştirisi: Precious

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
26.02.2025 10:18

Sinema dünyasında nadiren karşılaştığımız, cesur ve derinlemesine işlenmiş bir film olan Precious, izleyiciyi sarsan bir yolculuğa çıkarıyor. 2009 yapımı bu film, Lee Daniels tarafından yönetildi ve Sapphire'ın "Push" adlı romanından uyarlandı. Harlem'in acı dolu sokaklarında, 1980'lerin sonunda, dünyadan dışlanmış, travmalarla boğuşan bir genç kızın hikayesini anlatıyor. Bu hikâye, sadece bir kişinin hayatını değil, toplumsal eşitsizlik, aile içi şiddet ve toplumun görmezden geldiği pek çok acıyı gözler önüne seriyor.

Precious (Gabourey Sidibe), tüm hayatı boyunca annesinin fiziksel ve sözlü şiddetine maruz kalan, aynı zamanda babası tarafından tecavüze uğrayan bir genç kızdır. Bu travmalar, onun kimlik arayışını ve içsel mücadelesini derinden etkiler. Ancak belki de en acı verici olan şey, Precious'un yaşadığı bu tüm zorluklara rağmen hayata ne kadar uyuşmuş ve alışmış olduğudur. Kendini olduğu gibi kabul etmek ve hayatta kalabilmek için yaptığı fedakarlıklar, izleyiciye derin bir empati oluşturur. Ama Precious'un yüzündeki ifade… O, kaybolmuş, ruhu kırılmış bir insanın ifadesidir. Dış dünyadan soyutlanmış bir insanın gözleri, içinde bulunduğu cehennemi yansıtır.

Filmde en zorlayıcı anlar, Precious'un hem fiziksel hem de psikolojik olarak yaşadığı travmaları izlerken karşımıza çıkar. Tecavüz sahneleri, annesinin sürekli sözlü ve cinsel tacizi, onun sosyal hizmet görevlisiyle kurduğu ilişki… Bu sahneler, izleyiciyi derinden sarsar. Tecavüz sahnesi, yatak yaylarının sertçe zıpladığı ve Precious'un gözlerini kapatıp kendini hayal dünyasında bulduğu anlarla geçiş yapar. O anda, Precious'un kaçışı, acısından bir an olsun uzaklaşma çabasıdır. Bu, film boyunca görülen bir temadır: Kendini unutmaya çalışmak, ama bu kaçışın ardından acı gerçeğe dönmek.

Annesinin Karanlık Etkisi ve Sistem Eleştirisi

Precious'un annesi Mary (Mo'Nique), onun hayatındaki en büyük engel ve acı kaynağıdır. Mary, kızına sürekli aşağılayıcı sözler söyler, ona duygusal ve fiziksel şiddet uygular. Precious'un annesi, sadece bir anne değil, aynı zamanda bir katildir. Hem ruhsal hem de fiziksel olarak kızını yok eder. Onun bu davranışlarının arkasında kendi travmalarının, korkularının ve öfkelerinin olduğu gerçeği, filmi izleyen herkese insanın ne kadar kırılgan bir varlık olduğunu hatırlatır.

Filmde dikkat çeken bir diğer önemli konu, annesinin "kurban" rolünü üstlenmesidir. Precious'un Down sendromlu çocuğu, annesi tarafından bir araç olarak kullanılır. Gerçekten acı çeken, mağdur olan kişi Precious'tur. Annesi, toplumdan sosyal yardım almak için kızını bir kurban gibi kullanır. Bu, aslında sistemin ne kadar çürüdüğünü ve birçok insanın travmalarından dolayı birbirini nasıl sömürdüğünü gözler önüne serer.

Kimlik Arayışı ve İçsel Kaçış

Precious'un kendisini bir aynada görmesi, filmdeki en çarpıcı sahnelerden biridir. Aynada gördüğü zayıf, beyaz bir kız, onun kimlik bunalımını, özsaygı eksikliğini ve dış dünyada kabul edilme arzusunu simgeler. Kendini bu şekilde görmek istemesi, aslında yaşadığı travmalarla yüzleşmekten kaçma arzusunun bir göstergesidir. O, kimse gibi olmayı, daha doğrusu kimse gibi olmayı hayal etmeyi arzular. Kendisini dış dünyaya uyum sağlamış bir kişi gibi görmek, sadece kendisiyle barışma isteği değil, hayatta kalma mücadelesinin bir yansımasıdır.

Ayrıca Precious'un yaşadığı açlık, yalnızca fiziksel değil duygusal açlıktır. Evinde yiyecek bulamamak, onun yaşamının bir metaforu gibidir. Hayatındaki tüm eksiklikleri, fiziksel ve duygusal açlıkla doldurmaya çalışır. Bir kova kızarmış tavuk çalıp hepsini yemesi, sadece bedensel değil, ruhsal bir boşluğu doldurma çabasıdır. Bu sahne, bir yandan acının, bir yandan ise yoksulluğun simgesidir.

Precious, sadece bir insanın hayatındaki zorlukları anlatmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal travmaların, eşitsizliğin, şiddetin ve yoksulluğun etkilerini de derinlemesine işler. Precious'un hayata karşı verdiği mücadele, izleyiciye hem umut hem de acı verir. Sonunda, Precious bir nebze de olsa huzur bulur, fakat bu huzurun gelmesi için verdiği savaş, onu izleyen herkeste kalıcı bir etki bırakır.

Bu film, içindeki derin temalarla, sadece bir hayatın değil, toplumsal yapının, aile içi şiddetin ve eşitsizliğin sorgulanmasına olanak tanır. Precious'un hikayesi, izleyicinin kalbinde yankı bulur ve bize hatırlatır ki, toplumun dışladığı, acı çeken ve sömürülen birçok insan vardır. Sinema, gerçekleri yüzümüze çarparak, bu seslerin duyulmasına yardımcı olabilir. Precious, sadece bir film değil, toplumsal bir eleştiridir; içinde barındırdığı acı, umut ve insanlık haliyle izleyiciyi derinden etkiler.

title