Emetofobi: Kusma Korkusu

Fatma Ece Gödeoğlu

Kusma… Bir an, her şeyin normal gittiğini düşündüğünüz bir anda, aniden vücudunuzun ritmi değişir. Bir öğle yemeği sonrası, midede rahatsızlık hissi, ardından gelen bulantılar, kusmanın o korkunç ve kontrol edilemeyen hali... O an, bedensel bir tepkiden öteye geçer; zamanla, bir korku halini alır. Zihninizin, vücudunuzun kontrolünü kaybetme düşüncesine olan karşı duruşu, belki de hayatınızdaki pek çok başka korkunun da tetikleyicisi haline gelir. Her an, her hareket, her yemek, her koku, bu korkunun bir parçası olabilir. Emetofobi, yani kusma korkusu, başlangıçta basit bir rahatsızlık gibi görünse de, zamanla bir yaşam biçimine dönüşebilir, kişinin sosyal, profesyonel ve duygusal hayatını derinden etkileyebilir.
Emetofobi, tıpkı diğer pek çok fobi gibi, genellikle bir deneyimle başlar. Çocuklukta geçirilen ağır bir mide rahatsızlığı, mide bulantısı, kısıtlı bir ortamda gerçekleşen bir olay veya yalnızca bir "korku" düşüncesi, kişiyi bu fobiye götüren ilk adımları atabilir. Fakat bunun ötesinde, daha derin bir psikolojik yapı vardır. İnsan beyni, vücut üzerinde yaşanan en küçük bir değişikliği, bir kaygıyı, bir rahatsızlık hissini büyütebilir. Ve bu büyütme süreci, kısır döngüler oluşturur. Bir an, sadece bulantıyı hissedersiniz, ama o duygu hızla beyninizin en karanlık köşelerine ulaşır. Zihninize bu duygu bir virüs gibi sızar ve gerçeklik algınızı bozar. Kusma korkusu, sadece bir bedensel tepkiyi değil, bir tür varoluşsal tehdit duygusunu da tetikler. Zihninizde kusma düşüncesi, bir kayıptan, kontrolün kaybolmasından, yetersizlikten ya da toplum içinde utanma korkusundan beslenir. Bir şekilde vücudunuzun, çevrenizdeki insanlar tarafından kontrol edilemiyor olması, bir kayıp gibi algılanır ve bu kayıp, insanın bilinçaltında büyük bir tehlike olarak yer edinir.
Bir gün, bir yemeğin ardından mide bulantısı başlar. Başlangıçta sıradan bir rahatsızlık gibi görünüp geçer, ancak her bulantı, her mide ağrısı, her baş dönmesi, kusma korkusunun başlangıcıdır. Her anın içinde bu korku, zamanla öne çıkar ve bedensel semptomlarınızın her biri, bir fobiye dönüşür. Birisi hastalanırsa, bir başkasının kusması, bir garip koku, yemek yediğiniz bir ortam, bunların hepsi zihninizde tetikleyici birer alarm haline gelir. İlk başta sadece fiziksel bir rahatsızlık hissiyle başlarken, çok geçmeden bu his bir düşünceye dönüşür: "Ya ben de kusarsam?" ve ardından gelen o tedirginlik… O düşünce, zihninizi kaplayan bir fırtınaya dönüşür. Hangi yoldan giderken mide bulantınızın başlayacağını, hangi ortamda rahatsızlanacağınızı, hangi kokunun sizi etkileyebileceğini düşünürsünüz. Her şeyin, her anın korkutucu olduğu bir dünya… Sanki vücudunuzu bir kısır döngü içinde bir çark gibi döndüren bir güç var ve bu güç, kontrolün her geçen gün daha da kaybolmasına yol açıyor.
Birçok insan için, emetofobi yalnızca vücutla ilgili bir korku değildir. Bu, tamamen psikolojik bir fobi olarak gelişir. Kusma korkusu, fiziksel semptomlarla birleştiğinde, kişinin yaşamını tümden sarar. Örneğin, yemek yemek korkusu... Yemek, hayatta kalmanın temel gereksinimi olsa da emetofobik bir kişi için yemek yemek, kendisini kontrolsüz bir duruma sürükleyecek bir tehdit gibi algılanabilir. Yemeklerden korkmak, sosyal hayatı kısıtlamak, sosyal ortamlardan kaçınmak, bir partide yemek sunuluyorsa, o partiye katılmamak; hepsi bu korkunun bedensel ve zihinsel etkileridir. Kişi yavaş yavaş her şeyden, her durumdan, her kıyafetten, her ortamdan korkar hale gelir. Ve bu korku, günlük yaşamın en basit anlarında bile var olur. Yalnızca bir yemek masası, yalnızca bir arkadaş toplantısı, yalnızca bir uçak yolculuğu, yalnızca bir çikolata parçası, her biri potansiyel bir tehdit haline gelir. Kişinin düşünce süreçleri, korku ile yoğrulmuş olur.
Emetofobiyi tanımak, bu korkunun bedensel semptomlarıyla baş edebilmenin de ilk adımıdır. Fakat tanımak, aynı zamanda iyileşme sürecinin de başlangıcıdır. Kusma korkusunun, zamanla nasıl büyük bir korkuya dönüştüğünü ve insanın hayatını nasıl ele geçirdiğini anlamak, doğru tedavi yöntemlerinin uygulanabilmesi için önemlidir. Tedavi süreci, kişiye özeldir ve genellikle bilişsel davranışçı terapi, maruz bırakma terapisi gibi teknikleri içerir. Bireyin korkusuyla yüzleşmesi, ona karşı çıkması, korkusunun ne kadar gerçek dışı olduğunu görmesi sağlanabilir. Zihinsel bir engel, ancak zihinsel bir çabayla aşılabilir. Zihinsel süreçlere müdahale ederek, fobinin beynin işleyişindeki hatalı kalıplarla ilgili olduğunu anlamak, bu engelleri aşmanın ilk adımı olabilir.
Fakat, sadece psikolojik tekniklerle değil, aynı zamanda fiziksel ve duygusal destekle de baş etmek mümkündür. Korkular, her zaman "görülmeye" değer ve bir kez fark edildiğinde, korkunun kaynağını anlamak ve ona karşı mücadele etmek mümkün hale gelir. Emetofobiyi aşmak, bir yolculuktur; bazen inişler, bazen çıkışlar olur, ama nihayetinde o korkunun hayatınızın merkezinden çıkıp, sadece bir anı olarak kalması mümkündür.