Fatma Ece Gödeoğlu

EGO: Modern İnsanın Gölgesi

25.07.2025 15:50
Haber Detay Image

Bir çocuğu düşünün.

Koşuyor, düşüyor, kalkıyor, ağlıyor ama bir dakika sonra kahkahalarla gülüyor.

Hiç utanmıyor, saklamıyor kendini.

Olması gerektiği gibi değil; olduğu gibi.

Peki ne oluyor da yıllar geçtikçe, bu saflık yerini bir tür hesaplaşmaya bırakıyor?

Ne zaman "kendimiz" olmaktan vazgeçiyoruz da bir rolü yaşamaya başlıyoruz?

Ve asıl soru şu: Bu rol gerçekten bize mi ait? Yoksa sadece sevilmek için mi ezberledik?

Ego dediğin şey... ne?

Ego, çoğu zaman "benim" dediğimiz şey.

Ama gerçekten bizim mi?

Bakın, ego kötü bir şey değil. O da bir işlev.

Hayatta kalmamıza yardım etmiş olabilir.

Ama bir noktadan sonra korumaktan çok sınırlıyor bizi.

Çünkü ego, kendin olmanın değil, kabul görmenin yollarını öğretir.

"Uslu durursan sevilirsin."

"Başarılı olursan takdir edilirsin."

"Güçlü görünürsen saygı görürsün."

Ve sen, bu mesajları o kadar çok duyarsın ki, bir süre sonra şöyle düşünmeye başlarsın:

"Demek ki böyle olmam gerekiyor."

İşte o anda maskeyi taktın. Ve adına da "ben" dedin.

Ama diyelim ki bir durdun.

Bir anlığına sustun.

Ve sordun kendine:

"Bu istek gerçekten bana mı ait?"

"Bu başarıyı neden istiyorum?"

"Kim için yaşıyorum ben?"

İşte orada, ilk kez egonun sesiyle özünün sesi çatışır.

Gerçek benlik mi, kabul edilmiş rol mü?

Ego seni korumak ister.

Ama farkında olmadan seni kendinden de korur.

"Risk alma, yanlış yapma, insanlar ne der…"

Bu ses çok tanıdık değil mi?

Ama öz olan ses ne der?

"Denemelisin. Düşsen bile kalkarsın. Her şeyden önemlisi, kendin kal."

Ama bu ses çoğu zaman kısıktır. Çünkü egonun sesi megafonla konuşur.

Ve burada bir ikilem doğar:

Görünmek mi, hissetmek mi?

Beğenilmek mi, kendin olmak mı?

Güvende kalmak mı, özgür olmak mı?

İşte bu çatışma, modern insanın en büyük yorgunluğudur.

Peki, ego ne zaman sarsılır?

Çoğu zaman biz değil, hayat ona dokunur.

Bir kayıp, bir hayal kırıklığı, bir başarısızlık…

Ya da o sessiz ama yakıcı iç ses:

"Bu muyum ben?"

"Bunun için mi yaşadım?"

İşte o an çok kıymetlidir.

Çünkü ego çatladığında, öz kendini göstermeye başlar.

Ama dikkat! Ego bu noktada bile kurnazdır.

"Sakin ol, bu da geçer. Yeni bir hedef koyarız, yine parlarız." diyebilir.

Ama sen o anda biraz durabilirsen…

Bir nefes alabilirsen…

Ve gerçekten bakabilirsen kendine…

Fark etmeye başlarsın.

Savaşma. Gözlemle.

Ego'yla savaşamazsın.

Çünkü savaşırsan, seni daha da sarar.

O bir gölge. Gölgeyle dövüşülmez.

Ama fark edebilirsin.

"Neden bunu istiyorum?"

"Bu başarıya ulaşınca ne değişecek?"

"Bu gerçekten bana mı ait, yoksa bana öğretilen bir ihtiyaç mı?"

İşte bu sorular, yavaş yavaş o gölgeyi dağıtır.

Ve zamanla şunu duyarsın içeriden:

"Ben zaten hep buradaydım. Sadece birazcık unuttun beni."

Maske düşünce ne kalır?

Evet, ego bir dönem işe yaramış olabilir.

Ama artık dar geliyor değil mi?

Seni daraltıyor, sıkıştırıyor, tüketiyor...

O zaman bırak.

Savaşmadan, yargılamadan…

Sadece tanıyarak. Gözlemleyerek.

Çünkü sen, "olduğun şey" değil…

"olmayı unuttuğun şeysin."

Ve işin güzel tarafı şu:

Hiç kaybolmadın.

Sadece birazcık sustun.

Ve şimdi yeniden konuşabilirsin.

Yazarın Tüm Yazıları

title