Haberler

Düşünme Beğenisi ile Duyuların Beğenisi

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
22.12.2024 02:31

Bir sergi salonunda dolanırken, klasik müziğin ahenkle yankılandığı bir ortamda soyut bir tabloya bakarken, zihnimden geçen düşüncelerle duyularım arasındaki gelgitleri fark ediyorum. Bir yanım, bu karmaşık formların arkasındaki anlamı çözmeye çalışırken, diğer yanım sadece renklerin dansından keyif almak istiyor. İşte burada, Pierre Bourdieu'nün "düşünme beğenisi" ile "duyuların beğenisi" arasındaki ayrımını hatırlıyorum. Estetik seçimlerimiz gerçekten bize mi ait, yoksa bu tercihleri toplumsal yapılar mı belirliyor?

Pierre Bourdieu, sosyolojideki en etkili filozoflardan biri olarak, bireylerin beğenilerini sadece kişisel zevklerin ürünü olarak değil, toplumsal koşulların bir yansıması olarak incelemiştir. Onun "düşünme beğenisi" ile "duyuların beğenisi" arasındaki ayrımı, estetik ve beğeninin toplumsal üretimi üzerine çok önemli bir tartışma sunar. Bu iki kavram, bireylerin sanat, edebiyat, müzik gibi alanlardaki tercihlerini çevreleyen toplumsal sınırları anlamamızı sağlar.

Bourdieu'nün "düşünme beğenisi" kavramı, kültürel sermaye ile yakından ilişkili bir kavramdır. "Beğeni, sınıfın dilsel bir ifadesidir" derken, Bourdieu, estetik tercihlerimizin arkasındaki sınıfsal yapıyı işaret eder. Bu beğeni türü, bireylerin estetik üretimleri ve ürünleri üzerine rasyonel bir çerçeveden yaklaşmasını ifade eder. Düşünme beğenisi, duyuların anlık hazlarından ziyade, bir eserin arkasındaki niyet, form, kompozisyon ve tarihsel bağlam gibi soyut unsurlara odaklanır.

Bu çerçeve, çoğu zaman, üst sınıfların sahip olduğu kültürel sermaye ile desteklenir. Örneğin, klasik müzik veya soyut sanat gibi, "anlamak" için belli bir bilgi birikimi gerektiren alanlarda düşünme beğenisi baskındır. "Sanat eserleri, sanat olarak algılanma yetisinin bir sınavıdır." Bu beğeniyi geliştirmek, kültürel alanlarda sınıf üstünlüğünü göstermek ve sürdürmek için bir strateji haline gelir.

Duyuların beğenisi ise daha somut, doğrudan duyulara hitap eden, anlık ve kişisel hazları öne çıkaran bir estetik algıyı ifade eder. Yemek, moda, popüler müzik gibi alanlarda görülen bu beğeni, daha çok bireyin kişisel deneyimiyle ve toplumsal koşullarıyla şekillenir. Ancak Bourdieu, bu "doğal" görülen beğenilerin bile toplumsal yapı tarafından şekillendirildiğine dikkat çeker. "En saf estetik bile, toplumsal bir öğrenmenin sonucudur."

Örneğin, bir kişinin yemek tercihleri bile, o kişinin sosyal sınıfı, ekonomik koşulları ve kültürel sermayesi tarafından belirlenir. Duyuların beğenisi, daha çok alt sınıflarla özdeştirilir; ancak bu, bu tür beğenilerin "düşük" olduğu anlamına gelmez. Bourdieu'ya göre, duyuların beğenisi, toplumsal sınıflar arasında farklı şekillerde kodlanmış bir estetik yaklaşımı temsil eder.

O bu iki kavram arasındaki ayrımı tartışırken odaklandığı temel nokta, beğenilerin toplumsal yapı ile şekilleniyor olmasıdır. Bir bireyin hangi beğeni türünü öncelikli olarak geliştireceği, onun sosyoekonomik pozisyonu, eğitim seviyesi ve çevresindeki kültürel olanaklarla yakından ilişkilidir. "Beğeni, pratik bir ayrım mekanizmasıdır" der Bourdieu.

Üretim ve tüketim arasındaki bu dinamik, estetik alanın aslında bir sosyal çatışma alanı olduğunu ortaya koyar. "Yüksek sanat" ile "popüler sanat" ayrımı, bu çatışmanın çok açık bir görünümüdür. Üst sınıflar, düşünme beğenisi üzerinden kültürel üstünlüklerini pekiştirirken, alt sınıflar duyuların beğenisini benimseyerek farklı bir estetik alan oluşturur.

Bourdieu'ya göre, düşünme beğenisi ile duyuların beğenisi arasındaki ayrım, bireylerin toplumsal düzende nerede durduklarına dair çok şey söyler. "Sanatsal algının evrenselliği, toplumsal eşitsizliklerin perdesidir." Beğenilerimiz, sadece bireysel tercihlerimizden ibaret değildir; toplumsal yapının içinde şekillenir, yeniden üretilir ve anlam kazanır.

title