Haberler

Dijital Çağda Borges'in İzinde: Anlamın Arayışı

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci ve Psikolog
02.09.2024 05:41
Dijital çağın gölgesinde, elimizde her şeyin bir tık ötemizde olduğu bu sınırsız dünya, bizi büyük bir ironiyle karşılıyor: Bilgiye hiç olmadığı kadar kolay erişebilmemize rağmen, anlam giderek daha da uzaklaşıyor.

Jorge Luis Borges'in labirentlerini anımsatan bu dijital labirentte, her köşede bir yeni bağlantı, her bağlantıda bir başka dünya; ancak hiçbirinde nihai bir cevap yok. Borges, hikayelerinde gerçeklik ve hayal gücü arasındaki ince çizgiyi ustalıkla işlerken, bugün bizler, dijital evrenin çoklu boyutları arasında kaybolmuş durumdayız.

Bir Borges hikayesinde nasıl ki bir kitap diğer tüm kitapların içeriğini barındırabilir, dijital dünya da aynı şekilde, her bilgi parçasını birbirine bağlayarak bizi sonsuz bir döngünün içine hapsediyor. Ama bu döngüde kaybolmak, bir anlam arayışının ötesinde, bir kaçışın da işareti olabilir mi?

Lyotard'ın dediği gibi, büyük anlatıların sonu belki de en çok dijital çağda hissediliyor. Artık tek bir doğru, tek bir hikâye yok; herkes kendi gerçeğini, kendi anlatısını oluşturuyor. Ama bu kişisel hikayeler, Borges'in "Babil Piyangosu"ndaki gibi, kaos ve rastgelelikten besleniyor. Herkesin kendi kişisel piyangosunu çektiği bir dünya burası; bir tıkla yeni bir kimlik, bir kaydırmayla yeni bir hayat yaratmak mümkün. Ancak bu yaratım, sanalın gerçekliğe galip geldiği bir düzlemde ne kadar sürdürülebilir?

Dijital dünya, Borges'in karmaşık evrenine paralel bir evren sunuyor bize. Sonsuzluk burada bir hayal değil, bir veri akışı; her birimiz bu akışın bir parçası, ama aynı zamanda içinde kaybolmuş birer gezginiz. Tıpkı Borges'in kütüphanesindeki kayıp sayfalarda olduğu gibi, dijital evrende de her şey var ama hiçbir şey tam olarak yerli yerinde değil. İnternette gezinirken, tıpkı Borges'in "Babil Piyangosu"ndaki gibi, rastgele kararların sonuçlarını yaşarız. Her tık, bizi ummadığımız yerlere götürebilir, her bağlantı bizi yeni bir çıkmaz sokağa sürükleyebilir. Anlam arayışımız, bu sonsuz seçenekler arasında bir yerde, ama asla tam olarak erişilebilir değil.

Dijital çağın bir diğer ironisi, özgürlük vaadiyle gelmesi, ama bizi daha önce hiç olmadığı kadar kısıtlaması. Borges'in "Kum Kitabı" hikayesindeki gibi, her sayfa bir öncekine benzese de, kitabın sonu yoktur ve her sayfa bir diğerini dışlar.

Aynı şekilde, dijital çağın bilgi akışı da sonsuzdur, fakat bu akışta kaybolmak, bilgiye gerçekten ulaşmak anlamına gelmez. Gerçekliğin ve sanallığın sınırları giderek bulanıklaşırken, bireyin kendine olan güveni de bu akış içinde eriyip gidiyor.

Peki, dijital çağda, Borges'in büyülü gerçekliğini yeniden yorumlamak mümkün mü? Belki de bu çağın en büyük hikayesi, anlamsızlık içinde bir anlam yaratma çabasıdır. Tıpkı Borges'in yapıtlarında olduğu gibi, her anlatı kendi içinde bir sonsuzluğu barındırır, fakat bu sonsuzluk bizi nereye götürecek? Dijital dünyada, her bilginin içinde saklı bir belirsizlik var ve bu belirsizlik, Borges'in hikayelerinde olduğu gibi, bizi hep bir adım öteye çağırıyor. Ancak bu çağrı, ne kadar ileri gitsek de hiçbir zaman tam olarak ulaşamayacağımız bir ufka yöneliktir.

Borges'in eserlerinde, her zaman bir bilgelik arayışı, bir anlam yaratma çabası vardır. Dijital çağın da bizi sürüklediği yer tam olarak burası: anlamın sonsuz labirenti. Ve bu labirentte, Borges'in kahramanları gibi, kaybolmak kaçınılmazdır. Ancak belki de bu kayboluşun kendisi, dijital çağın bize sunduğu en büyük ders; anlam, kesin bir yerde değil, yolculuğun kendisindedir

title