Can Sıkıntısı Çağı: Sürekli Geçişin Tutsaklığı
Fatma Ece Gödeoğlu
Akıllı telefonlarımızda geçirdiğimiz her an, parmaklarımızın ucunda duran sonsuz bir eğlence denizine bakıyoruz. YouTube ve TikTok gibi platformlar, yüz binlerce kısa videoyla bize her seferinde yepyeni bir "ilgi çekici" an sunuyor. Ancak son dönemde yapılan bir araştırma, bu hızlı geçişlerin bizi eğlendirmek bir yana, can sıkıntımızı daha da artırdığını ortaya koyuyor. Peki neden sıkıldıkça daha fazla sıkılıyoruz?
Hızlı Eğlencenin Dönüşen Yüzü
Etrafımızdaki dijital dünyada, anlık hazza olan açlığımız sürekli artıyor. Bir videoya birkaç saniyeden fazla zaman ayırmadan başka birine geçiyoruz. Hatta geçiş yaptığımızda, bir önceki videoyu daha iyi bir seçenek bulma umuduyla bırakıyoruz. Ancak bulduğumuz şey genellikle bir hayal kırıklığı oluyor. Tam ve Inzlicht'in (2024) araştırması, bu alışkanlığın, dikkatimizi dağıtmakla kalmayıp bizi daha da sıkılmış hissettirdiğini gösteriyor.
Dijital geçiş olarak adlandırılan bu davranış, yüzeyde bize sınırsız bir özgürlük gibi görünebilir: Bir şeyden hoşlanmadığımızda değiştirme hakkımız var. Fakat bu özgürlüğün bir bedeli var; dikkatimizi yüzeyde tutuyor, derinleşmeyi engelliyor ve tatmin duygusunu sürekli erteletiyor.
Sıkıldıkça Neden Daha Fazla Sıkılıyoruz?
Beynimize baktığımızda, sıkıldığımızda hızlıca yeni bir şey arama dürtüsünün altında ödül mekanizmasının işlediğini görüyoruz. Dopamin, yani "mutluluk hormonu", her yeni videoda bir artış yaşatıyor. Ancak bu artış kısa ömürlü. Yeni videoya geçmek, beklentiyi artırsa da tatmini düşürüyor. Çalışmada, katılımcıların %50'sinden fazlası sıkıldıkları için video değiştirdiklerini söylüyor. Ancak ironik bir şekilde, sıkıntıları daha da artıyor. Yani sıkıntıyı giderme umuduyla yapılan geçişler, aslında sıkıntıyı besliyor.
Bu durumu bir örnekle düşünelim: Elinizde bir kitap var ve bir sayfayı okuduktan sonra hemen diğerine geçiyorsunuz, ancak hiçbir sayfaya tam olarak odaklanamıyorsunuz. Sonunda, kitabın ne hakkında olduğunu bile hatırlamıyorsunuz. Dijital geçiş, tıpkı bu şekilde, zihnimizde bir dizi kesik kesik anı bırakıyor. Birleştirilemeyen, anlam kazanamayan ve tatmin edemeyen anılar.
Yavaşlamak Zamanı
Belki de çözüm basit: Yavaşlamak. Tüketmek yerine deneyimlemek, bir videoyu baştan sona izlemek, hikâyeyi anlamak, anlatılanlara gerçekten kulak vermek. Çünkü anlam, hızda değil; derinlikte saklı. Derinlemesine izlediğimiz bir video, belki de saatlerce gezindiğimiz içeriklerden daha çok akılda kalıcı ve tatmin edici olabilir.
Dijital dünyada "bitmeyen kaydırma sendromu" olarak adlandırılan bu sürekli geçiş, zihinsel yorgunluğumuzun da bir belirtisi olabilir. Hızlı tüketim alışkanlığı, sadece ekranlarımızda değil, günlük yaşamımızda da kendini göstermeye başladı. Yemek yerken, sohbet ederken bile zihnimiz başka bir yerde, bir sonraki anda. Gelecekte değil, şu anı kaçırıyoruz.
Dijital Detoksun Ötesi: Farkındalıkla İzlemek
Birçok kişi için çözüm, dijital detoks yapmak gibi görünebilir. Ancak aslında ihtiyacımız olan şey belki de daha basit: Bilinçli izleme. Videolar arasında geçiş yapmayı bırakmak zor olabilir, çünkü bu artık refleks haline gelmiş bir davranış. Ama belki de kendimize küçük bir meydan okuma yapabiliriz: Bir videoyu baştan sona izleyin. İlk birkaç dakikadan sonra sıkılırsanız bile kalın ve izlemeye devam edin. Bu deneyim, sıkıntı hissini azaltabilir ve içerikle daha güçlü bir bağ kurmanıza yardımcı olabilir.
Bundan sonraki seferde, YouTube ya da TikTok akışında kaybolduğunuzda, kendinize şu soruyu sorun: Gerçekten sıkıldığım için mi değiştiriyorum, yoksa başka bir şey mi arıyorum? Ve belki de bazen, sıkıntıya direnmek yerine onu anlamaya çalışarak, geçişin cazibesine kapılmadan bir anı yaşamak, dijital dünyada daha tatmin edici bir deneyim sunabilir. Sıkıntıyı hızlıca geçiş yaparak kaçırmak yerine, onunla biraz kalmayı deneyin. Belki de aradığınız cevap, hızlı geçişlerin arasında değil; dikkatli bir bekleyişin içinde gizlidir.