Fatma Ece Gödeoğlu

“Alabilir miyim?” Değil de “Ben alabilir miyim?”

19.07.2025 15:33
Haber Detay Image

Bir dükkâna giriyorsunuz. Raflara göz gezdirirken yanınızda biri çalışanla konuşuyor:

"Ben alabilir miyim bir tane bundan?"

Dikkatinizi çeken sadece almak istediği şey değil, kullandığı ifade oluyor.

"Ben alabilir miyim…"

Giderek daha sık duyuyoruz. Oysa eskiden "Alabilir miyim bir tane?" derdik. Yani daha sade, daha direkt. Şimdi neredeyse herkesin başına "ben" eklediğini fark ediyorsunuz. Belki bu size fazla kişisel, fazla vurgulu geliyor. Ama şunu unutmayalım: Diller, yaşayan organizmalardır. Ve yaşayan her şey gibi değişirler.

Bugünün Türkçesi, sadece birkaç kuşak öncesinin Türkçesinden bile çok farklı. Bir zamanlar mektuplarda "takdim ederim", "arz ederim", "muhterem efendim" gibi ifadeler kullanılırdı. Bugün yerini basit "iyi günler" ya da doğrudan konuya girilen e-postalar aldı.

Kimse artık "şayan-ı hayret" demiyor. Yerine "şaşırtıcı" geldi. "Kalem efendi"den "editör"e, "münevver"den "aydın"a geçtik. Ve evet, artık "dükkân" bile eskisi kadar yaygın değil; herkes "mağaza" diyor.

Bu sadece bir kelime değişimi değil. Aynı zamanda bir kültür değişimi. Çünkü dil, kültürün aynasıdır.

Tıpkı İngilizce'de "Can I get…" kullanımının hızla yayılması gibi, Türkçede de bazı kalıplar hızla yer değiştiriyor. Birine yardım isterken, eskiden "Yardımcı olur musunuz?" derdik. Şimdi: "Bana yardımcı olabilir misiniz acaba?"

Kibar mı? Belki. Ama aynı zamanda karmaşık, dolambaçlı. Düşüncenin, duygunun yoluna biraz dolgu malzemesi koyuyoruz.

Bu değişimler bazen kulağımıza yadırgatıcı gelir. Ama dikkat edin: Bu yeni kalıplar çocukların ağzında şekilleniyor. Ve çocukların konuştuğu dil, geleceğin ana dili oluyor.

Birkaç on yıl sonra, bugünkü "Ben alabilir miyim?" kalıbı belki de en doğru, en nazik Türkçe sayılacak. Tıpkı eskiden "buyurunuz" denirken şimdi "hoş geldin" denmesi gibi. Tıpkı "radyoda bir şey dinlemek"ten "Spotify'a atmak"a evrilmek gibi.

Dil, hayat gibi kendini tekrar etmez. Kural koyar gibi görünür ama hiçbir kural sabit değildir. Her şey zamanın ruhuna tabidir.

Bir milletin dili, onun düşünce tarzını gösterir. Ama aynı zamanda onun zamanla kurduğu ilişkiyi de yansıtır. Geçmişiyle ne kadar barışık, geleceğiyle ne kadar esnektir — dilde bunu okuruz.

"Ben alabilir miyim…" ilk başta kulağımıza fazla gelebilir. Ama belki bu "fazlalık", kendini görünür kılma ihtiyacından doğuyor. Ben buradayım, diyor kişi. Bir şey istemekle kalmıyor, orada oluşunu da hatırlatıyor.

Belki de mesele sadece bir kelime meselesi değil. Belki de biz, konuşurken görünmek istiyoruz artık.

Yazarın Tüm Yazıları

title