Torosların Epik Fısıltısı: Yaşar Kemal ve Doğanın Sonsuz Hikâyesi

Erinç Büyükaşık

Erinç Büyükaşık

Papirüs Programı Sunucu Yazar Editör
01.03.2025 11:53

Toroslar, sadece göğe yükselen kayalıklar değil, aynı zamanda Anadolu'nun derinliklerinden yankılanan bir medeniyetin fısıltılarıdır. İnce Memed'in destansı dilinde vücut bulan bu dağlar, "koca kayalar, ince ince, iğneyle işlenmiş gibi yontulmuş taşlar, derin uçurumlar, bin bir renkli çiçekler, kekikler, kokulu otlar…" ile sadece coğrafi bir varlık değil, aynı zamanda canlı birer karakterdir. Her köşe başında, her kayanın dibinde saklı bir hikâye, bir direniş destanı vardır. Yaşar Kemal'in eserlerinde doğa, bu canlılığı ve derinliğiyle insan ruhunun aynası, toplumsal vicdanın sesidir. O, doğayı sadece bir arka plan olarak değil, insanla iç içe geçmiş, onunla nefes alan, onunla acı çeken bir varlık olarak ele alır.

Yaşar Kemal'in dünyasında doğa, insanın varoluş mücadelesine yön veren, onun ruh halini derinden etkileyen bir kuvvettir. Bazen bir dost, bazen bir düşman, bazen bir sığınak, bazen de en acımasız sınav yeridir. "Yer Demir Gök Bakır"da kuraklık, sadece toprağı değil, insanların umutlarını da kurutur. "Hüyükteki Nar Ağacı"nda kesilen her ağaç, aslında bir kültürün, bir yaşam biçiminin yok oluşunu simgeler. Yaşar Kemal, doğanın sessiz ama güçlü bir dili olduğuna inanır. Ancak, asıl mesele, insanın bu dili duyup duymadığıdır. Ne yazık ki, günümüz dünyasında bu dil giderek daha az duyulur hale gelmiştir. Kuruyan nehirler, yanan ormanlar, kirlenen denizler... Yaşar Kemal'in yıllar önce resmettiği bu felaketler, artık sadece roman sayfalarında değil, günlük yaşamımızın acı gerçekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Doğanın Adaleti: İnsanın Yaptıkları Kendine Döner

Yaşar Kemal'in romanlarında, doğaya zarar verenler genellikle toplumsal yozlaşmanın, hırsın ve adaletsizliğin temsilcileridir. Doğayı acımasızca sömüren ağalar, köylüleri de aynı şekilde sömürür. Denizleri yağmalayan balıkçılar, kendi geleceklerini de karartır. Ancak doğa, yapılanları asla unutmaz. "Akçasazın Ağaları"nda bataklıkların kurutulmasıyla ortaya çıkan sivrisinekler ve hastalıklar, doğanın intikamı gibi geri döner. "Deniz Küstü"de Kemal'in "Deniz küsmüş" ifadesi, sadece bir doğa tasviri değil, insana yöneltilmiş keskin bir uyarıdır. Eğer deniz küsmüşse, insanlığın da yüzüne çarpacak bir dalgası kalmamıştır. Doğa, insanı tüm hatalarıyla kabul eder, ancak insan doğaya hoyratça davrandığında, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalır. İklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi sorunlar, Yaşar Kemal'in romanlarındaki felaketlerin günümüzdeki yansımalarıdır.

Edebiyatın Vicdanı: Yaşar Kemal'in Mirası

Yaşar Kemal'in doğaya duyduğu derin sevgi, sadece edebi betimlemelerle sınırlı değildir; bu sevgi, onun ahlaki duruşunun, insanlığa olan inancının bir yansımasıdır. Onun romanlarında doğa, insanın vicdanıyla yüzleştiği, ahlaki sınavlar verdiği bir arenadır. Bir ağacı kesmek, bir denizi kirletmek, bir hayvanı yok etmek, aslında insanın kendi içindeki yıkımı, vicdanından ne kadar uzaklaştığını gösterir. Yaşar Kemal, bu nedenle sadece bir yazar değil, aynı zamanda edebiyatın vicdanı. Onun kelimeleri, doğanın sessiz çığlığı, insanın kendi yarattığı yıkımı fark etmesi için açılmış bir pencere bu açıdan. "İnsan, doğaya ne yaparsa kendine yapar" ilkesi, onun tüm eserlerinin temelini oluştururken beton yığınları arasında sıkışıp kalan, doğayı sadece bir tatil mekanı olarak gören günümüz insanının Yaşar Kemal'in bu derin ve anlamlı sözlerine her zamankinden daha çok ihtiyacı var muhakkak. Çünkü deniz küserse, toprak yorulursa, rüzgâr susarsa, insanın da anlatacak bir hikâyesi kalmayacak.

title