İskenderiye kütüphanesi: bilginin yakarışı, zulmün gölgesi

Erinç Büyükaşık

MS 4. yüzyılın alacakaranlığında, Roma çatırdarken İskenderiye bilginin son kalesi, inancın kör dövüşüne sahne oluyordu. Limana ayak bastığımda Akdeniz'in tuzu ve baharatın egzotik dansı zihnimde kadim dünyanın karmaşık melodisini çalıyordu. Şehrin yüreğinde yükselen İskenderiye Kütüphanesi vaktiyle tüm bilgelikleri bağrına basan şimdiyse inanç girdabında savrulan bir hayalet gemiydi.
Mermer sütunların soğuk gölgesinde ilerlerken kütüphanenin kudretli girişinden içeriye süzülüyorum. Yüksek tavanlar insanlığın bilgiye uzanan sonsuz merdivenlerini simgeliyordu. Raflar binlerce papirüsün suskun çığlıklarıyla doluydu; Homeros'un destanlarından Arşimet'in dehasına Hipparkos'un haritalarından Galen'in keşiflerine bilinen dünyanın tüm bilgi hazinesi burada saklıydı. Ancak bu sessiz koridorlarda bile yaklaşan felaketin yankıları duyuluyordu.
Kütüphanenin dehlizlerinde bilginin peşindeki ruhların fısıltıları yankılanıyordu. Matematikçiler Öklid'i tartışıp astronomlar yıldızların dansını izleyip tıp bilginleri insan bedeninin gizemini aralayıp filozoflar varoluşun labirentlerinde kayboluyordu.
Bahçeye çıktığımda botanik bahçesi doğanın mucizelerinin sergilendiği bir tiyatro sahnesiydi. Sanatçılar fırçalarını konuşturup tıp bilginleri şifanın sırrını çözüyordu. Hypatia'nın felsefe okulu zekasıyla öğrencilere ilham veriyordu. Onun sesi koridorlarda yankılanıyor aklın ışığını zifiri karanlığa serpiştiriyordu.
Ancak şehrin labirentlerinde Hristiyanlık ve Pagan felsefesi arasındaki uçurum derinleşiyordu. İnsanlar inançlarının dogmalarıyla zehirlenip farklı düşüncelere karşı kılıçlarını çekiyordu. Bağnazlık ve hoşgörüsüzlük kütüphanenin surlarına kadar sızmış bilginin son ışığını söndürmek için pusuya yatmıştı.
Bir gece zifiri karanlık çöktüğünde alevler yükselmeye başladı. Papirüsler tutuşup bilgi küle dönüyordu. Hypatia'nın çığlıkları yankılanıyor kimse yardım elini uzatmıyordu. Bilgi ve inancın bu ölümcül karşılaşmasında bağnazlık galip geliyordu.
Ayrılırken zihnim binlerce yıllık bilgi ve derin bir hüzünle doluydu. İskenderiye Kütüphanesi insanlığın aydınlanma arzusunun simgesi olmaya devam ediyordu. Ancak yok oluşu bilginin kırılganlığını haykırıyordu. Küller arasında gezinirken yüzyıllar sonra Berlin meydanlarında Nazilerin meşalelerle kitapları yaktığını gördüm. Karl Marx'ın, Albert Einstein'ın, Helen Keller'ın kelimeleri alevlerin arasında çaresizce dans ediyordu. "Yıkıcı" veya "Nazizm'e karşıt" görülen her düşünce, her hayal, alevlerle yok ediliyordu. Aynı bağnazlık, aynı cehalet, farklı yüzlerle karşımıza çıkıyordu. IŞİD'in Nimrud'u, Hatra'yı yerle bir ettiğini, antik eserleri balyozlarla parçaladığını gördüm. İskenderiye'nin külleri bilginin ve özgürlüğün ebedi nöbetçisiydi. Küller fısıldıyordu: "Düşünceyi zincire vuramazsınız, kelimeleri ateşe atamazsınız. İnsanlık, küllerinden doğmayı her zaman bilecektir."