Ölüm korkusu
Dr. Mehmet Yavuz
Bütün dünya, Covid-19 salgınına kilitlendi. Karantina koşullarının getirdiği çaresizlik hissi kaygıları artırırken, ölüm korkusundan en çok etkilenenler şu günlerde evlerinden çıkamayan çocuk ve yaşlılar. Medyanın da etkisiyle ölüm konusunun kaygıyı artıracak şekilde sürekli gündeme geldiğini bilmekteyiz. Böyle bir ortamda genellikle konuşmaktan kaçındığımız ölüm konusunu daha fazla görmezden gelemeyiz. Yok saymak yerine aile içinde destekleyici konuşmalar yaparak korkuların ifade edebilmesine imkan tanımamız gerekli. Böylece kafamızda dönüp duran ve bizi adeta zehirleyen korkuları, başkaları ile paylaşarak hafifletme şansını bulabiliriz.
Yeni korona virüsü Covid-19, bir pandemi olarak tüm dünyada can almaya devam ediyor. Dünya çapında, binlerce kişiyi hayattan kopartan pandemi, iş yaşamını durdurup, birçok kişiyi evinde kalmak zorunda bıraktı. Ölüm, sevdiklerimizi kaybetme ihtimali, işsizlik, ekonomik baskılar ve belki de büyük bir kıtlık… Normal zamanda bu korkuların bir teki bile insanın başa çıkmakta zorlanabileceği önemli rahatsızlıklar oluştururken salgın nedeniyle şimdilerde neredeyse hepimiz bu korkuların tümünü birden göğüslemek durumundayız. Bir anlamda Maslow'un ünlü İhtiyaçlar Piramidi'ndeki en alt basamağa geri döndük. Eve kapanma, sağlığını ve maddi imkânlarını kaybetme endişesiyle birleştiğinde kötümserliği artırıyor. Bu durum pek çok kişide migren ve panik atak gibi stres faktörleri ile birlikte hareket eden sağlık sorunlarını tetikliyor.
Bütün Korkularımız Aynı Anda Tetikleniyor
Tüm dünyayı etkisi altına salgın, bütün korkularımızı aynı anda tetikleyerek önemli bir psikolojik baskıya neden olmakta. Bu baskının farkında olmak, belki birkaç hafta belki de aylar sürebilecek etkileri göğüslemek açısından oldukça önemli. Farkındalık, şu an gerçek sorunlarınız üzerine düşünmek yerine birkaç ay sonra olabilecek bütün kötü senaryolar altında ezilmekten sizi koruyabilir.
Ölüm Korkusunu Konuşmaktan Kaçınmayın
Pek çok fobinin kaynağı olan ölüm korkusu, toplumda adeta konuşulmaktan kaçınılan bir tabu durumunda. Ölüm düşüncesi bireylerde kabullenme, reddetme, öfke, pazarlık ve depresyon gibi farklı şekillerde karşılık buluyor. Bu noktada kişinin yetiştiği kültür de önemli. Dolayısıyla insanların ölüm korkusuna verdikleri tepkiler ülkelere ve kişinin anlık psikolojik durumuna ve grup desteği alıp almadığına göre değişiklikler gösteriyor. Mesela ölümü daha kabullenici bir şekilde karşılayan toplumlarda yetişen gençlerin bu konuda daha az kaygı duyduğunu gösteren araştırmalar var.
Genellikle konuşmaktan kaçındığımız ölüm konusu, salgın yaşadığımız bu günlerde çocuklarda ve yaşlı bireylerde endişeye neden olmakta. Bu korkunun altında, hastalıklar ve acı çekme endişesi, sevdiklerini kaybetme ve varoluşun bitmesi gibi çeşitli kaygılar olduğunu görüyoruz. Elbette ki, inancımız geregi ölümün bir son olmadığını, dünya hayatından başka bir aleme yolculuk olduğunu bilmek rahatlatıcı bir faktör. Bu nedenle dindar kişilerin daha kabullenici bir ruh haline büründüklerini de görmekteyiz.
Ölüm korkusu duymak normal olduğu gibi bu konunun ifade edilmesi ve konuşulması da kişinin psikolojik yönden sağlıklı kalabilmesi açısından oldukça önemlidir. Ölüm, dini ve felsefi açıdan her zaman ele alınmış bir konudur. 1960'lardan itibaren Ölüm Eğitimi kavramı da psikoloji ve eğitim alanlarına girmiştir. Ölüm eğitiminde amaç, bireylerin kontrol edemediği bir durum olan ölüme dair korku ve endişelerini azaltmaktır. Diğer korkularda olduğu gibi ölüm korkusunda da konuyu tabu olmaktan çıkartıp konuşulabilir kılmak, yanlış inanışları düzeltmek için bir fırsat oluşturur. Kişi, korkusunu ifade ettiğinde bir nebze de olsa rahatlar ve gerçekçi olmayan endişelerini tespit etmek kolaylaşır.
Ebeveynler ve eğitimciler, küçük çocuklarla bu konuyu konuşmaktan kaçınsa bile aslında çocukların da ölüm konusunda bazı deneyimleri oluşuyor. Çevreden duydukları, haberlerde gördükleri ya da sevdikleri bir hayvanın ölümüne şahit olmak gibi… Çocuklar büyüdükçe ölümü daha rahat kavrar hale geliyorlar. Çocukların ölüm hakkında sorularını geçiştirmek, yaşama dair bu doğal sürecin doğru kavranamamasını beraberinde getiriyor. Kimi çocuklar ölümü sadece "uyumak" gibi anlayabiliyorlar. Bazen de Allah'ın sevdiği kişileri erkenden yanına aldığı gibi teselli amaçlı yorumlar, onların kafalarını karıştırıyor. Böyle hallerde çocuk uyursa bir daha uyanamayabileceğini ya da iyi bir insan olursa erkenden öleceğini düşünebilir. Dolayısıyla durumu hafifletmek için yanlış bilgiler vermekten kaçınmak gerekir. Ölümün doğal olduğu, hastalanan herkesin ölmediği çocuğun anlayacağı şekilde izah edilmelidir.
Anne, baba ya da bakım verenlerin ölümü, çocuğu çok etkileyen deneyimlerdir. Bir vefatın ardından bazı çocuklar bu durumu hiç umursamıyor gibi görünebilirler. Ya da biz onların yeni bir oyuncak sayesinde konuyu unuttuklarını zannedebiliriz. Oysa ebeveyn kaybının etkileri ileri yaşlarda da hissedilmektedir. Depresyon yaşayan kişiler üzerinde yapılan bir araştırma, çocukken bir ebeveynini kaybetmiş çocukların ileri yaşlarda depresyon yaşama ihtimalinin diğerlerinin neredeyse 2 katı olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak ölüme dair acılar sadece o anda değil ileriki yaşlarda da etkisini sürdürecektir.
60'larda Artan Ölüm Korkusu, 80'lerde Yerini Kabullenişe Bırakıyor
Yaşlılık süreci, kişinin kendini ölüme daha yakın hissettiği bir dönem olduğu için bir salgın olmasa dahi bu dönemde de ölüm korkusunun izlerini görmek mümkündür. Her şeyden önce çeşitli sağlık sorunlarının varlığı yaşam kalitesini düşürür. Gözlerin görmemesi, kulağın az işitmesi ya da bedende meydana gelen ağrılar, yaşlı bireyin yapabileceklerini oldukça kısıtlayan faktörlerdir. Yaşlıları depresyona iten faktörlerin başında işe yaramama hissi, başkalarına yük olma endişesi ya da eş vefatının getirdiği yalnızlık duygusunu görmekteyiz. Üretkenliği biten, yaşamdan aldığı tat azalan kişilere sanki kendi ölümleri çok yakınmış gibi gelir. İlginç olan şu ki, insanlarda korku ya giderek artar ya da zamanla azalır. Belki de bu yüzden ölüm konusunda yapılmış bir araştırma, 60'lı yaşlarda ölüm korkusunun arttığına, 80'lerden sonra ölüm korkusunun azaldığına işaret ediyor.
Yaşlı bireylerlerin kendilerini yalnız hissetmemelerine özen göstermek, onların korku ve endişelerini dinlemek önemlidir. Sağlık durumları el verdiği ölçüde, yaşamdan keyif almalarını sağlayacak hobiler ile vakit geçirmelerini desteklemek gerekir. Bu hobi, bulmaca çözmek, tavla oynamak ya da el sanatları ile ilgilenmek olabilir. Özellikle evde karantina altında olunan bu dönemde, yaşlı bireylerin sadece haber seyrettikleri ve gerginliklerinin yükseldiği bir yaşam tarzından uzaklaştırılmalarını önermekteyiz. Akraba ve dostlar ile telefon ile iletişim halinde olmak ya da yaşıtlarıyla sohbet etmek şüphesiz ki ileri yaşlardaki kişilerin endişelerini hafifletecektir.
Sonuç olarak yaşlılarda ve çocuklarda ölüm korkusu farklı şekillerde yaşanmaktadır. Aile içinde bu kaygıların dile getirilmesi, (hijyen kurallarına da dikkat edilmek kaydıyla) çocuklara ve yaşlılara güçlü şekilde destek hissettirilmesi bugün her zamankinden de fazla önem taşımaktadır. Pek çok kişinin yaşamını yitirdiği şu günlerde, belki ölümlerin önüne geçemeyiz ama geride kalanların günlerini olabildiğince rahat geçirebilmeleri açısından kaygıların paylaşılarak azaltılmasını sağlayabiliriz.