Haberler

Enerji tıbbı; Bioenerji, reiki ve diğerleri

Dr. Mehmet Yavuz

Dr. Mehmet Yavuz

Nöroloji Uzmanı
14.07.2021 06:55

Enerji tıbbı çok eskilerden beri süregelen bir tedavi yöntemidir. Tarih boyunca Orta Asya, Çin, Hindistan ve Mısır'da farklı enerji tıbbi uygulamalarına şahit olmaktayız. Enerji tıbbı; bioenerji, akupunktur, transkranial manyetik stimülasyon (TMS), biofeedback (biyolojik geribesleme), biorezonans (biyolojik titreşim), refleksoloji, perkutan lazer uygulamaları (MLS, HILT) ve homeopati gibi başlıca tedavi modellerine ayrılmaktadır.

Enerji içeren dokunma terapileri arasında ise ilk akla gelenler, reiki, EFT, bioenerji, kuantum biofeedback, watsu, kutupsallık terapisi, ayurvedik masaj, sıfır dengeleme, refleksoloji gibi uygulamalardır. Çalışmalar Jin Shin Jyutsu, Iomilomi, Breema vücut çalışması, Tayland masajı, şiatsu, amma, Chi Nei Tsang, Jin Shin Do, Shem ve Çin masajı ya da enerji içeren hareket terapileri arasında qigong, t'ai chi chuan, aikido, karate ve birçok türü bulunan yoga çalışmaları olarak genişletilebilir. Ruhsal iyileştirme başlığı altında ise uzaktan iyileştirme, dokunuş, meditasyon, seremoni, ritüeller ve diğer şamanik uygulamalar bulunur.

Enerji tıbbının yöntemlerinden bazıları hafif, fiziksel dokunuşları içerir. Bazıları da uygulayan kişinin ellerini uygulama yapacağı kişiden birkaç santimetre uzakta tutarak, bedenin etrafında enerji biriktirmesi ile çalışır.

Bugün modern bilim, elle şifa verme gibi doğal iyileştirme tekniklerinin bilimsel bir izahı olup olmadığını araştırıyor. Bu alanda tanınmış bilim insanlarından biri olan James Oscman'ın çalışmaları oldukça ilginç. Oschman, şifacılık ile akademik/medikal bilimler arasında bir köprü oluşturmakta.

James Oscman, bir akademisyen olarak hücre biyolojisi, biyofizik gibi alanlarda görevini başarıyla yapabilmek adına uzun yıllar laboratuarda çalışmış. Amerika'da birçok üniversitede araştırmalar yapıp ders vermiş. Uzmanlık dalı ise elektron mikroskobisi. Yani birçok hücre ve dokunun mikroskobik yapısını ve görevini inceliyor. Yoğun çalışmalar esnasında bir dönem ciddi bir sırt problemi yaşayınca hayatının değiştiğini söylüyor. Çünkü sırt ağrısını iyileştirmeye çalışırken, insan enerjisi konusunda yepyeni bir alan ile karşılaşmış. Kendisi, enerji ile şifa bulduğu halde, akademik çevrelerin hiçbir şekilde bu konudan bahsetmemesini oldukça yadırgamış. İşte terapistlerden alınan şifanın bilimsel yoldan açıklanması konusundaki çalışmaları böyle başlamış.

"Manyetik ve biyomanyetik konularda çalışmalar yapıyorum. Bunun nedeni, bu iki alanın iyi bilinen ve ölçümleme konusunda en rahat çalışılan alanlar olması. Bedenimiz elektromanyetik bir yapıda olmanın yanı sıra ışık, ısı ve ses de üretiyor ve en önemlisi bir çekim alanına sahip" diyen Oscman'ın enerji tıbbı konusundaki görüşleri son derece ilginç.

Bir açıdan baktığınızda aslında tıbbın her türü enerjiye dayalıdır. Bu ilk anda iddialı bir açıklama gibi görünse de aslında meselenin özünü ifade etmektedir. Yaşayan bir mekanizmaya yapılan her tür müdahale, enerjinin bir formdan diğerine çevrilmesiyle gerçekleşir. Tıbbın her türünün kendine has ilgi ve ihtisas alanları vardır ve bu alanların sınırlarını zorlayıp enerji tıbbı alanına girmek cesaret isteyen bir iştir. Çünkü enerji tıbbı, karşımıza çıkabilecek en karmaşık disiplinler arası bileşkedir.

Enerji tıbbı, bedenin elektrik, manyetik ve elektromanyetik enerjilerini nasıl ürettiği ve bu enerjilere dışarıdan maruz kaldığında nasıl tepki verdiği ile ilgilenir. Işık, ısı, ses, basınç, kimyasal enerji, elastik enerji ve çekim alanları, enerji tıbbının konusu içine girer. Bizler, bedenin farklı enerjileri nasıl ürettiğini ve bu enerjiler bedene dışarıdan nasıl uygulanırsa sağlık üzerinde faydalı olduğunu anlamaya çalışırız.

Fizikçiler ve bilim adamları enerji tıbbı deyimine olumsuz tepki verirlerken, birçok medikal tıp yönteminin farklı enerji türlerini tanım ve tedavi amaçlı olarak kullandığı gerçeğini göz ardı etmektedirler. X ışınları, MRI gibi enerjiler, hastalıkları tanımlama amacıyla kullanılmaktadır. Elektrokardiyogram, elektroensefalogram, elektroretinogram ve elektromiyogramlar da hastalıkların tanımı için yoğun olarak kullanılan enerji türleridir. Tanı amaçlı kullanılan bu araçlara son zamanlarda, biyomanyetik temelli magnetoensefalogram ve magnetokardiyogramlar da eklenmektedir. Son yüzyıl içinde bu tür tanı araçlarından faydalanmamış bir tek tıp adamı yok gibidir. Modern araştırmacılar, manyetik biyopsi, elektrik biyopsi, optik biyopsi gibi birçok yeni araç üretmektedir. Transkütanöz sinir stimülatörleri, kardiyak hızlandırıcılar ve defibrilatörler, lazerler ve vuruşlu (pulsing) manyetik alan terapileri (TMS), geleneksel tıbbın son dönemde sıkça yararlandığı enerji araçlarıdır.

İşte Reiki ve bioenerji gibi elle şifa vermeye dayalı diğer enerji tıbbı türleri de tedavi için şifacının elinden akan ve bilimsel olarak ölçümlenebilen enerji alanlarını kullanmaktadır. Son 20-30 yıl içerisinde bilim adamları insanın etrafında herhangi bir enerji alanı bulunmadığı tarzındaki bir inanıştan, kesinlikle böyle bir alanın var olduğu ve bunun tıbben önem taşıdığı yönündeki bir inanca doğru eğilim gösterdiler. Artık doktorlar bioenerjik alan ölçümlemelerine dayalı yöntemlerle belli tedaviler konusunda kararlar bile alıyorlar.

Ölçümlenebilen ilk insan enerjisi, kalbin etrafında saptanan enerji alanıdır. Yüzyıl kadar önce bu konuda yapılan araştırmalar, elektrokardiyogramın bulunuşu ile sonuçlanmış ve bu buluşu yapan Einthoven'a çalışmaları nedeniyle 1924 yılında bir Nobel Ödülü verilmiştir. Daha sonra Berger beynin etrafındaki enerji alanını ölçmeyi başarmış ve elektroensefalografiyi bulmuştur. Einthoven, Berger gibi bilim adamlarının çalışmaları, kalp, beyin gibi organların biyoelektrik alanlar oluşturduklarını ve bu alanın ürettiği enerjinin vücuda bağlanan elektrotlar ile ölçülebildiğini kanıtlamıştır.

FDA tarafından kabul gören ilk manyetik alan terapisi ise 1979 yılında gerçekleşti. Farklı frekanslarda gönderilen manyetik enerjinin şifa yeteneği olduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konuldu. Reiki ve masaj gibi elle dokunarak ve dokunmadan uygulanan şifa tekniklerinin, ellerden yayılan ELF sinyalleri temeline dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gerçek Dr. John Zimmerman tarafından yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Zimmerman şifa uygulayanların ellerinin etrafında bir manyetik alan oluştuğunu ancak bu şifa tekniklerini uygulamayan kişilerin böyle bir alan oluşturmadıklarını belirlemiştir. Zimmerman'ın çalışmaları şifa veren kişilerin oluşturdukları bu alanın değişken bir frekansa sahip olduğunu da göstermektedir. Yani şifa, ihtiyaca göre yoğunluk değiştirmekte ve bedendeki yerini bulmaktadır. Özü itibariyle şifa uygulayıcısının ellerinin aktardığı akım, doku ve hücreler arasında aynen manyetik akım gibi hareket etmektedir.

Tüm bu buluşlardan yola çıkarak, benim ürettiğim hipotez şu: İster tıbbi bir cihaz tarafından ister insan eliyle üretilsin, şifa enerjisi temelde özel bir frekans aralığında (ELF) yer alan ve dokuları uyarma ve tedavi etme özelliği gösteren bir enerji türüdür. Büyük ihtimalle Reiki uygulamacısı şefkat, sevgi gibi duygularla Reiki'yi kalpte üretmeye başlıyor. Bu duygular kalbin enerji alanını modifiye ediyor ve bu enerji sinirler vasıtasıyla vasküler sistemden ellere akıyor. Ellerde bioenerji alanları meydana geliyor ve bu hastaya aktarılıyor. Benim tahminime göre Reiki seansları sırasında üretilen alanlar çok narin ve bağışıklık sistemi gibi hassas yapıların içine kolayca girebilecek frekanslara dönüşebilecek bir nitelik taşıyorlar. Bence reiki gibi çalışmaların bilimsel niteliği kısa süre sonra kesin olarak kanıtlanacaktır ve çakraların var olduğu da ispatlanacaktır.

Görüldüğü gibi Oschman gibi araştırmacılar, yaptıkları çalışmalar ile elle şifanın bilimsel yönden izahı ve genel olarak tıp dünyasında kabul görmesi konusunda önemli aşamalar gerçekleştiriyorlar. Bence burada bizim önemle üzerinde durmamız gereken konu, şifa konusunda inançlı olmak… İster klasik tıp ister alternatif terapileri tercih edin; her durumda iyileşmeye duyduğunuz isteğin ve inancın kuvveti, sonuçlar üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Hele ki, yan etkisi olmayan, insan doğasına uygun tedaviler seçilirse, bedene bütüncül bir yaklaşım sergilemek açısından en isabetli seçimler yapılmış olacaktır.

title