Haberler

Bedensel ve zihinsel arınma; Oruç

Dr. Mehmet Yavuz

Dr. Mehmet Yavuz

Nöroloji Uzmanı
30.04.2021 02:19

''Acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın'' Peygamberimizin buyruğu olan bu hadis tüm meselenin özüdür. Yapılan incelemelere göre eğer tedbir alınmazsa 2050 yılında hemen hemen herkes obez olacak. Bizleri gerçekten büyük bir tehlike bekliyor. Son teknolojik açılımları kullanan reklam endüstrisi insanları bilinçsizce ve kontrolsüzce tüketmeye zorluyor. Bu ise bir çok obesite problemlerini ve metabolizma hastalıklarını beraberinde getiriyor.

Hiç şüphesiz ki, oruç tutmak bu anlamda bize aç kalma kültürünü de öğretiyor. Bedenimizi ve arzularımızı disiplinize etme anlamında bize çok şeyler öğretiyor. Aynı zamanda beşeri ve sosyal faydaları da sayılamayacak kadar çok. Açlık sınırında olan insanları anlamaya yarıyor. Oruç tutmak bu anlamda başlı başına bir empati olayı. Biz burada oruç tutmanın, manevi dinamiklerimizden ve toplumsal yararlarından çok sağlığımız üzerindeki tartışma götürmeyen faydalarını konuşacağız.

Ancak son yıllarda oruç ibadetinin, yoksullarla empati yapma gibi manevi kutsiyetinden uzaklaşacak tarzda ziyafetlere dönüştüğünü görmekteyiz. Açlıkla sınanma yerine ziyafetlerle ödüllendirilme orucun asıl gayesinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır.

Bugün bilim dünyası adına cesurca oruç diyemese de açlığın insan sağlığı üzerine sayısız faydalarını açık ve net olarak ifade etmektedir. Hatta "su diyeti" veya "intermittant fasting" gibi bedeni aç bırakan uygulamalar, 1500 sene öncesinden Sevgili Peygamberimizin "Oruç tutun, sıhhat bulun" hadislerini taklit eder mahiyettedir.

Aralıklı açlık yani intermittent fasting, sabah kahvaltısı kaldırılarak sadece öğle yemeği ve akşam yemeği içeren altı saat tokluk, onsekiz saat açlık şeklinde uygulanmaktadır. Tokluk döneminde mümkün mertebe karbonhidratlardan uzak durulmakta, açlık döneminde ise sadece su içmeye izin verilmektedir. Böylece vücüdu fazla yağlardan kurtararak kilo verme hedeflenmektedir.

Su diyeti ise en az 72 saat hiçbir şey yemeden sadece su ya da şekersiz çay ve kahve gibi kalorisiz içecekler ile sürdürülmektedir. Böylece vücudun toksinlerden temizlenmesi ve bedensel arınma amaçlanmaktadır.

Oruç tut, genç kal

Yoshinori Ohsumi, 2016 yılında yaptığı bilimsel çalışma ile orucun otofaji mekanizması üzerine etkilerini açıklamıştır. Ohsumi, bu araştırması ile açlığın hücresel atıkları ortadan kaldırdığını, bedenin savunma hücrelerinin organlara zarar veren zararlı maddeleri yiyerek yok ettiğini (otofaji) göstermiş, bu çalışması ile nobel ödülüne layık görülmüştür. O halde oruçla tam bir bedensel arınma ve detoksifikasyon da sağlanmaktadır. En önemlisi oruç tutmak, yaşlanmayı da yavaşlatmaktadır. Çünkü oruç esnasında ortaya çıkan otofaji mekanizması, aynı zamanda hücrelerin ve DNA'larının yaşlanmasına neden olan oksidan saldırıları önleyerek, antioksidan vazifesi de görmektedir.

2000 yılında fareler üzerinde yapılan bir araştırma da aralıklı aç bırakılan farelerin, diğerlerine göre 17 hafta daha fazla yaşadıkları gösterilmiştir. 1982 de yine fareler üzerinde yapılan başka bir araştırma da ise gün aşırı beslenen farelerin, serbest beslenenlere göre %82 daha uzun yaşadıkları belirlenmiştir. Aynı şekilde 1983 de bir gün tok bir aç bırakılan farelerin diğerlerine göre benzer şekilde daha uzun yaşadıkları tespit edilmiştir.

2017 de Harward Üniversitesi tarafından yapılan ve çok ses getiren araştırmada ise orucun özellikle hücrenin enerji santrali gibi çalışan mitokondriler üzerine etkileri gözlemlenmiştir. Böylece oruç tutmanın, mitokondriyal ağların aktivitesini olumlu anlamda değiştirerek, hücre ve DNA yaşlanmasını yavaşlattığı gösterilmiştir. Araştırmacılar oruç gibi, su diyetinin de hemen hemen aynı sonuçları verdiğini bildirmişlerdir.

Bu durumda birçok diyetisyenin savunduğu gibi, az az ama sık sık yemeli efsanesinin bilimsel gerçeklikle örtüşmediği anlaşılmaktadır. Sık sık ama az yemek belki bir diyet tekniğidir ama kişiyi zayıflatsa bile vücudun sürekli metabolizma ile meşgul olmasından dolayı savunmanın zayıflayacağı, iç ve dış saldırılara açık olacağı aşikardır. Böylece sık sık yemeden dolayı, vücuttaki yapım ve onarım mekanizmaları da aksayacaktır. Ayrıca az da olsa sürekli yemenin, sık sık yeme alışkanlığı oluşturması ve diyet sonrası verilen kiloların hızla geri alınması da kuvvetle muhtemeldir.

Oruç onarım mı yapıyor?

Oruç tutarak aç kalan kişide büyüme hormonu (growth hormon) kan seviyeleri en az 3 kat artar. Hatta bazı araştırmalar açlığın büyüme hormonu düzeyini 5 kat kadar arttırabildiğini göstermektedir. Büyüme hormonu, çocuklarda büyüme ve gelişmeyi temin ederken, genç ve erişkinlerde ise hasarlı hücrelerin onarımını sağlamaktadır. Oruç ile insulin kan seviyeleri önemli ölçüde düşer, bu da metabolizma hızının artması ile beraber, enerji için yağların yakılmasını kolaylaştırır. Böylece sağlıklı bir zayıflama da elde edilmiş olur. Hülasa aç kalmak IGF-1 (insüline benzer büyüme hormonu) ve human growth hormonu (büyüme hormonu) üzerine etki ederek tüm vücutta onarım mekanızmalarını başlatır. Benim burada tavsiyem hem oruç tutarak ibadet etmek hem de sağlıklı bir şekilde zayıflamak ve bedensel arınma yapmak isteniyorsa; iftarda yemeği abartmamak, tatlılardan ve diğer karbonhidratlardan mümkün mertebe uzak durmak ve sahurda da hafif bir yemek yemektir. Ayrıca iftar ve sahur arasındaki zaman farkı 7 saatten fazla olmamalıdır. Hatta 6 saat olursa çok daha iyi olur. Böylece 18 saat açlık, 6 saat tokluk dönemi yaşanılmış olur.

Tabii ki buradaki oruç ve açlık üzerine tavsiyelerimiz sağlıklı kişiler içindir. Herhangi bir rahatsızlığı bulunanlar hekim tavsiyesi olmadan uygulamamalıdır.

Ayrıca şunu belirtelim ki; Sahurda gündüz acıkırım korkusu ile özellikle karbonhidratlardan zengin bir yemekle beslenmek, kan şekeri ve dolayısıyla insülinin anormal bir şekilde yükselmesine, sonrasında ise kan şekerinin tekrar düşmesine bağlı olarak daha fazla açlık hissi yaşanmasına neden olmaktadır. Yani gündüz açlık hissetmemek için yenecek ağır bir sahur yemeği, gün sonuna doğru daha beter bir açlık oluşturacaktır.

Diğer taraftan çocuklarımıza sürekli bir şeyler yemeleri için ısrar etmemeliyiz. Bu onların sağlıklı beslenmesini sağlamadığı gibi gelişimlerini olumsuz bile etkileyebilir. Bu yüzden çocuklar ne zaman acıkırlarsa o zaman yemek yemelidirler. Hatta zaman zaman aç kalmalıdırlar, çünkü açlık büyüme hormonu seviyelerini kat be kat arttırmaktadır. Dolayısıyla çocuklara, öğünlerde sağlıklı besinler yedirdikten sonra sürekli onların peşinden koşmanın bir anlamı bulunmamaktadır.

Orucun kanser üzerine etkileri

Bir araştırmada bir grubun serbest beslendiği diğer grubun ise gün aşırı beslendiği iki farklı fare grubuna meme kanseri enjekte edilmiştir. Sonuçta görülmüştür ki; aç bırakılan farelerin hayatta kalma oranları %75 iken, serbest beslenen farelerin ise %25 dir. Bu çalışma oruç ve açlığın ciddi manada kanser oluşumunu engellediğini göstermektedir. Nitekim kanser, vücudun herhangi bir yerinde bir kaç anarşik hücrenin terör faaliyetleri için başkaldırması ile başlar. Ancak bu terörist faaliyet bazen truva atı gibi bedenin kendi dokusu gibi bir görüntü vererek savunma sistemini yanıltabilir. Eğer beden, sürekli metabolizma faaliyetleri ile uğraşıyorsa hem istihbaratı zayıflar hem de neler olup bittiğini tam anlayamayabilir. Oruçlu kişi de ise organizma kendini kontrol etmeye vakit bulur ve böyle terörist faaliyetlere anında müdahale eder.

Özetle, yukarda bahsettiğim tarzda oruç tutarak, hem ibadet etmek, hem zayıflamak, hem yaşlanmayı geciktirmek ve genç kalmak, hem nefsi dizginlemek, hem dar gelirlilerle empati yapmak, hem de toksinleri vücudumuzdan atılmasını sağlayarak sağlıklı yaşamak mümkündür.

Kanaatimce üç öğün yemek sağlıklı bir beslenme tarzı değildir (çocuklar hariç). Hipertansiyon ve şeker hastalarının çığ gibi arttığı, kollesterol düzeylerinin kontrol edilemez durumlara geldiği, obesitenin en ciddi problemlerden biri haline ulaştığı şu zamanda artık beslenme düzenlerimizi gözden geçirmek mecburiyetindeyiz.

Nörolog Dr. Mehmet Yavuz

reemnp.com

title