Teknoloji dünyası her yıl büyük bir heyecanla yeni cep telefonu lansmanlarına sahne oluyor. Üreticiler, bir önceki modelin "yetersiz" olduğunu hissettirmek için olağanüstü özelliklerle donattıkları cihazları tanıtıyor. 200 MP kameralar, yapay zekâ destekli video modları, ultra hızlı şarjlar, terabayt seviyesinde hafıza seçenekleri… Peki, durup bir düşünelim: Gerçekten bunlara ihtiyacımız var mı?
Günlük hayatımızı düşündüğümüzde cep telefonlarıyla ne yapıyoruz? Mesajlaşıyoruz, sosyal medyada vakit geçiriyoruz, fotoğraf çekiyoruz, belki de birkaç mobil oyun oynuyoruz. Çoğu kullanıcı için bu işlemleri gerçekleştirmek adına orta segment bir cihaz fazlasıyla yeterli. Ancak, teknoloji pazarlamasının yarattığı algı, bizleri her yeni modelde "eksik" hissettiriyor. 200 MP çözünürlüklü bir kameranın sunduğu detayı, sosyal medyaya yüklediğimiz 1-2 MB'lık sıkıştırılmış fotoğraflarda görebiliyor muyuz? Ya da 1 TB hafıza, kaçımız için vazgeçilmez bir ihtiyaç?
Üstelik bu sürekli yenileme döngüsü, sadece bireysel bütçelerimizi zorlamıyor, aynı zamanda çevresel bir yüke de dönüşüyor. Kullanılabilir durumda olan milyonlarca cihaz, sırf birkaç özellik geride kaldı diye çekmecelerde unutuluyor ya da çöpe gidiyor. Oysa doğru bir batarya değişimi, yazılım güncellemeleri ve belki de küçük bir ekran tamiri ile o cihaz yıllarca kullanılabilir.
Elbette teknoloji ilerlemeli, yenilikler hayatımıza değer katmalı. Fakat bu yeniliklerin gerçekten bir ihtiyaca mı yoksa sadece bir pazarlama stratejisine mi dayandığını fark edebilmek önemli. Tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmek ve ihtiyaçlarımıza göre hareket etmek hem cebimizi rahatlatacak hem de dünyamıza küçük ama önemli bir katkı sağlayacaktır.
