Eskiden rektör seçimleri nasıl yapılırdı? Eskiden dediğim çok da geriye gitmeden, 15 Temmuz darbe girişiminden öncesine bakalım.
Biliyorsunuz darbe girişiminden sonra OHAL ilan edilmiş kısa adı KHK olan Kanun Hükmünde Kararnamelerle birçok alanda olduğu gibi rektör belirlenmesinde de yetki tek bir ele geçti.
29 Ekim 2016 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile üniversitelerde rektör seçimleri kaldırılınca, 24 yıl geriye, 1992 öncesine, 1980 askeri darbesine dayalı usul ve esaslara dönmüş olduk.
80 darbecilerinin uygulaması, 15 Temmuz darbecilerine karşı, Demokrasi ve Milli Birlik taraftarlarınca tekrar hayata geçirildi.
Son darbecilere karşı, 50 yıl önceki darbecilerin silahlarıyla mücadele ediliyor. Sizce de garip ve ironik değil mi?
Öyle eften püften bir makam da değil ki ne olacak diyesiniz. Yüksek Öğretim Kurumlarından ve o kurumları yönetecek makamdan bahsediyoruz.
1992'den, 15 Temmuz darbesine kadar da uygulanan usul, çok iç açıcı olmasa, adına seçim denemese de en azından sürecin bir kısmında demokratik bir seçim vardı.
Üniversitede çalışan akademisyenler, rektör adaylarını seçiyordu. Üniversite, seçimde en çok oyu alan altı adayı YÖK'e bildiriyor, YÖK de adayların oy çokluğuna bakmaksızın, altı adaydan üçünü Cumhurbaşkanlığına sunuyordu. Cumhurbaşkanı da malumunuz yine oy çokluğuna takılmaksızın 3 adaydan birini rektör olarak atıyordu. Yani mesele sadece ilk altıya girebilmekti. Onun için bile üniversitelerde, akademisyenlerin tercihlerinin bir kıymeti ve heyecanı vardı.
İlk altıya girip, siyaseten sırtınızı sağlama aldınız mı en az oyu bile alsanız rektör olabiliyordunuz. Hatırlarsınız, Ahmet Necdet Sezer ve atadığı düşük oy almış rektörlere karşı, bunun demokratik bir usul olmadığını dillendirip itiraz edenler de Abdullah Gül'ün eliyle aynı tas aynı hamam devam etmişti. Bugün mü? Malumunuz bir imzaya bakıyor.
Sonuçları mı?
Çankırı Karatekin Üniversitesinde eski Rektör Prof. Dr. Harun Çiftçi ile ilgili iddialar yabana atılır gibi değil. Yakın zamanda görevden alınan rektörün, 4 yıl boyunca döner sermayeden aylık 1 milyon 210 bin lira maaş aldığı iddia ediliyor. Bir de deniliyor ki her altı ayda bir, memur zammı oranında kendine zam yapmış. Akademisyenler, on yıl boyunca üniversite çalışmalara harcanması gereken finansın biriktirilerek rektörün tezgâhına kaynak sağlandığını ve tezgâha itiraz edenlerin de emekli olmaya zorlandığını söylüyorlar.
Tek bir soru sormak icap eder. Rektörü şayet akademisyenler seçip belirleseydi, o dümen öyle işleyebilir miydi?