Bunamaya karşı kapsülde aşk
Çiğdem Sidar Ceylan
Aşk ne zamandır bir kapsüle sığacak kadar küçüldü de o kadar kolay erişilebilir oldu. Aşk bu, her ferdin üstüne kendi tanımını koyup, budur dediği ve üstüne bir kamyon dolusu laf ettikten sonra da "anlatılmaz yaşanır" diyerek konuşulanların hepsinin yakıldığı başlık.
Aşk sarımsağa benzer diyordu, sanırım Murathan Mungan ama hangi kitabı ya da hangi şiiriydi hatırlamıyorum. Aşk sarımsağa benzer ve neye katarsanız, bütün her şeyin tadını bastıracak kadar güçlüdür mealinde anlatıyordu.
Oksitoksin, beynin üstündeki duygusal duruma ve psikolojik mutluluğa pozitif etkileriyle, aşk hormonu ya da sevgi hormonu olarak adlandırılan bir hormon. Tekrar bir haberle gündeme gelip buradayım diye kendini hatırlattı.
Özellikle Türkiye'de sayısı 600 bini bulan Alzheimer hastaları için bu önemli bir hatırlatma olacağa benziyor. Çünkü uzmanların ve haberin iddiasına göre, "Bilim insanları, "aşk hormonu" olarak adlandırılan oksitosinin insanlarda Alzheimer gibi hafıza kaybı ile ilişkili hastalıkları tedavi edebileceğini öne sürdü."
Bu önemli ve dikkate değer bir gelişme olarak hepimizi bugün ya da yarın ilgilendirir.
Türkiye, tarım toplumundan sanayi toplumuna evrildikçe, biraz da ekonomik kaygı ve eğitim seviyesi ile bilinçlenmenin de artmasıyla, doğum oranları her yıl biraz daha azalmaya başladı.
Bunun kaçınılmaz doğrudan sonuçlarından biri, devamlı övünüp durduğumuz, Avrupa'nın en genç nüfusu, vasfımızı da kaybetmeye başladık.
Genç nüfus azalmaya ve toplum olarak yaşlanmaya başladık. Ülkemizde her gün biraz daha artan yaşlı nüfus beraberinde hastalıkların mağdurlarını da maalesef artırmaya başladı.
Yaşlılık deyince ilk akla gelen Alzheimer, eğer bir yakınınızda gözlemlemişseniz, hastanın kendisi ve de ailesi için psikolojik açıdan dayanılmaz bir hastalıktır.
Halk dilinde adına bunama denilen bu hastalık gelişmiş ülkelerde önleyici tedbir ve yaşam kültüründeki değişikliklerle azalmaya başlarken, maalesef Türkiye'de aksi yönde bir yönelimle her yıl biraz daha artıyor.
Şaşılacak bir şey değil, bu, gerek doğum oranlarının azalması gerekse de ortalama yaşam süresinin uzaması ile yaşlı nüfusun genç nüfusun aleyhine sayısını artırmasının sonucudur.
Aşk hormonu, yani oksitoksine ne kadarımız ihtiyaç duyar ve oksitoksin ne kadarımıza çare olur bilmiyorum ama organik yaşayabileceğimiz aşk ve sığınabileceğimiz tabiatında sevgi limanları varken bir kapsüle sıkışıp kalmak, ondan medet ummak, pek cazip gelmiyor bana.
Aşkı bir kapsüle sığdırıp başladığımız konu nasıl olup da alzheimera geldi.
Bunadım mı yoksa?