Çiğdem Sidar Ceylan

Bir şey yapmalı

23.05.2025 10:47
Haber Detay Image

Eskiden diye başlayınca cümle, hepimizin söyleyecekleri bitmez ama kimse de eskiyi bugünde yaşama zahmetine girişmez.

Konformizm, teknoloji ve dijital çağın her gün biraz daha tembelleştirip, ruhsuzlaştırdığı, içini boşaltıp dışını parlattığı insanın vazgeçilmezi oldu.

Konformizm birçoğumuzun sandığı gibi, rahatına düşkün, konforu seven anlamına gelmese de aslında dolaylı bir şekilde o biçime sokuyor insanı.

Kavramsal olarak, uyum sağlayan, sorgusuz sualsiz itaat eden, tabiri caizse koyun gibi güdülen anlamına gelir ki insan, neden koyun gibi güdülmeyi tercih eder? Tembellik ve rahatlığına düşkünlükten.

Yakın zamanda biraz mürekkep yalamış eğitimci bir dostun ifadesiyle, bugünkü anne babaların işi çok zor çünkü, çocuğu büyütürken en büyük rakipleri konfor ve konformizm.

Hani deriz ya; yediği önünde yemediği ardında. Onu çoktan geçtik artık her şey önünde çocukların. Ne gariptir ki hem doyumsuz hem de iştahsız. Fiyat bilir değer bilmez. Eskiye kıymet vermez, daha kıymetli yenisini ister.

Her anne baba, çocuğunu yetiştirirken yenidünyanın sunduğu rahatlık ve konfora karşı mücadele etmeye çalışsa da maalesef o çaba çoğu zaman beyhude kalıyor.

Ve bizi içine çeken büyük bir bataklık gibi her gün bizi daha çok yutup daha çok boğuyor.

Eskiden bir mahalle içerisinde birbirimize sığınacak komşularla yaşarken, bir tandır önü, bazen mahallenin haber merkezi bazen de siyaset meydanı oluyordu. Ekmeğinden ateşine kadar paylaşılmadık bir şey bırakılmıyordu.

Ve bakkallarımız. Hani evin anahtarından çocuğa kadar her şeyi emanet edebildiğimiz yediemin merkezlerimizdi. Alışverişimizi de yapıyor, muhabbetimizi çaya katıp bakkal terapileriyle rehabilite olabiliyorduk.

Ne komşu kaldı, ne de bakkal. Nerde başlayıp nerde bittiğini bilmediğimiz mahalle ve sokaklarda üst üste sıkışıp kalsak da bir selamdan mahrum bıraktık birbirimizi.

Bir bir kaybolup gitti silinip eridi hepsi. Adına zincir market dediğimiz o marketlerde daha ucuzu almak için birbirimizi ezip devirdiğimizi mi desem, yoksa bilmem kaç saat alacağı üç kuruş maaş karşılığı oturmanın ve oturulacak taburenin yasaklandığı genç market çalışanlarını mı?

Bugün bir haberde işte o zincir marketlerden birinde, genç bir market çalışanı kadının kim bilir hangi yükün ve ağır çalışma koşullarının altında nasıl çöküp ağladığını izledim.

Ama ondan daha acısı ne biliyor musunuz? Genç kadının oturacak bir taburesinin bile olmayışıyla çömelip ağlaması. O imrenerek hatırladığımız eskilerden kalma bir mahalle insanın onu teselli çabası bir umut kırıntısı oldu bana.

O kırıntıya tutunup, marketlerde gençlerimizin ağır koşullarda çalıştırılmasına itiraz etmemizin vaktidir desem. Mesela şikayetçi olup tabure istesek onlara, vermeseler alıp taburemizi götürsek. Olmadı alışverişi mi kessek.

Bişey yapmalı.

title