Çocuklar derslerinde nasıl başarılı olurlar?
Burcu Yarapsanli Zayim
Pandeminin başlamasıyla beraber neredeyse bir buçuk yıl uzaktan eğitimle derslere devam eden okullar bu sene yüz yüze eğitime geçerek eğitimi yüz yüze sürdürmekte kararlı bir tutum sergilediler. Evlerde durmaktan bunalan öğrencilerle ev düzeninin tamamen bozulmasından yakınan ebeveynler için de bu haber en başta çok sevindirici oldu. Çünkü tüm beklentiler yine çocuğun eskisi gibi dersini okulda öğrenip tekrarını evde yapması üzerineydi. Ancak aradan çok değil sadece 2 ay geçmesine rağmen eylül ayında hem öğrencilerin hem de ebeveynlerin yüzünde görülen o gülümsemeler birçok kişide soldu.
Okulların ara tatile girdiği bu dönemde ise en çok görülen yüz ifadesi şaşkınlıktı. Hem de ebeveynler ayrı şaşkın, öğrenciler ayrı şaşkındı…
Herkes Neden Şaşkın?
Bu şaşkınlığın en büyük nedeni ise birçok öğrencinin yüz yüze eğitime adapte olamamasıydı. Uzaktan eğitimde okullar öğrencilerin derslerden uzak kalmaması için elinden geleni yapmaya çalışsalar da bu çaba, çocuklarda oluşan disiplin boşluğunun önüne geçemedi. Pandemide hem eğitimin hem de işin evden yapılır hale gelmesiyle beraber ev ortamında oluşan düzensizlikler de bu disiplin boşluğunu pekiştirdi. Okulların tekrar başlamasıyla beraber öğrencilerin alıştığı disiplin boşluğu kapatılmaya çalışıldığında ise durum sudan çıkmış balığa dönen öğrenci halleriyle doldu taştı.
Peki Ben Bunları Size Neden mi Anlatıyorum?
Çünkü bu şaşkınlığın verdiği panikle bu aralar benimde kapımı çalanım çok oldu. Bu konuda psikolojik destek almaya gelen o kadar çok ebeveyn ve öğrenci oldu ki; bazı ebeveynler okullar açıldığından beri çocuklarının hiç ders çalışmadığından, bazı ebeveynler çocuklarının derslere adapte olamamasından, öğrencilerse derslerin kendilerine çok fazla geldiğinden şikayetçilerdi.
Ara tatile kadar ebeveynlerin kendi çocuklarında gözlemledikleri bu durum onları şu soruyu sormaya yönlendirmişti. ''Hocam, yoksa bizim çocuk bu dersleri anlamıyor mu?''
Bir uzman olarak bana sorarsanız bu konuda işler biraz daha farklı işliyordu. Çünkü bana göre birçok öğrenci, dersleri anlamak için doğru ders çalışma yönteminin ne olduğunu da bilmiyordu.
Nedir Bu Doğru Çalışma Yöntemleri?
Bu sorunun cevabını size kendi öğrenci görüşmelerimdeki izlenimlerimden yola çıkarak anlatmak isterim. Çünkü benim içinde derslere adapte olamamış her öğrenciyle konuştuğum özel bir konudur bu. Ne zaman bu konu hakkında öğrencilerle bir araya gelsem onlara tek tek şu soruyu sorarım: "En iyi dersin hangisi?"
Kimisi der ki Beden Eğitimi, kimisi der ki Türkçe, kimisi der ki Biyoloji, kimisi için de Matematik. Bu diyaloğu hemen arkasından sorduğum şu soruyla derinleştiririm: "Neden o ders?"
Genelde birkaç klasik cevap gelir. Çünkü bu ders daha eğlenceli, çünkü daha kolay, çünkü o dersin öğretmeni daha iyi.
En sonunda bu diyalogta varmak istediğim yeri şu soruyla bağlarım: "Madem bu ders sana göre bu kadar kolay ve eğlenceli peki neden tüm sınıf gerçekten bu dersi aynı düzeyde sevmiyor?"
İşte bu sorudan sonra her zaman bir sessizlik olur öğrencilerle benim aramda. Sanki cevabını bilmedikleri yerden soru gelmiş gibi hissederler kendilerini ve genelde hissettikleri gibi cevap verirler: ''Bilmiyorum.''
O zaman konu artık başka bir boyuta geçmiştir ve şu soru final sorusu olur bizim için. ''Belki de en sevdiğiniz dersin öğretilme stili ile sizin öğrenme stiliniz birbiriyle uyumlu olduğu için o dersi daha çok seviyorsunuzdur. Belki de diğer derslerin öğretilme stili ile sizin öğrenme stiliniz uyumlu olmayınca diğer dersi nasıl çalışacağınızı bilmediğiniz için başka dersleri yapamadığınızı düşünüyorsunuzdur. Olamaz mı? ''
İşte bu final sorusundan sonra öğrenciler genelde içini dökmeye başlarlar. Kimisi der ki ' 'Ben düz yazı yazmayı, özet çıkararak çalışmayı çok seviyorum. Ama matematik de sadece sayılar ve formüller var. Öğretmen tahtaya soru yazıyor, soruyu anlatarak çözüyor, biz de onun tahtadaki çözümünü deftere geçiriyoruz. Ben böyle hiçbir şey anlamıyorum.''
Kimisi de tam tersini söyler: ' 'Ben hemen sonucuna varılan dersleri seviyorum. Mesela matematik gibi. Sorunun nasıl çözüleceğini öğreniyorsun ve çözüyorsun. Ama uzun uzun anlatılan coğrafya, tarih, biyoloji gibi derslerde uykum geliyor. Dinleyemiyorum."
Bir başkası da şöyle söyleyebiliyor: ''Hocam, ben beden eğitimi dersi dışında hiçbir dersi sevmiyorum. Bir tek beden eğitiminde topla oyun oynayıp eğleniyoruz. Geri kalan derslerde ise sınıfta oturuyoruz. Çok sıkılıyorum.''
Bu kadar cevabı okurken sizin de dikkatinizi bir şey çekti mi? Kimi çocuk yazarak, kimi çocuk hareket ederek, kimi çocuk da dinlemek yerine doğrudan kendi yapmaya çalışarak bir dersi öğreniyor ve seviyor. Bu durumda öğrenci hangi dersin öğretilme stiliyle kendi öğrenme stilini uyduruyorsa bir tek kendisini o derste başarılı görmeye başlıyor. Ancak ne yazık ki öğrencinin sevmediği dersleri sevdiği derslerden daha fazla olunca, bu durum kendisini okulda yeteri kadar başarılı hissedememesine neden oluyor. Çünkü öğrenci her dersin öğretmeninin öğretme stiline göre öğrenmek zorunda olduğu yanılgısına düşmesine başlıyor. Bu durumda daha ilkokul yıllarından itibaren öğrencinin kendisine en kolay nasıl öğrendiğini fark ettirip diğer dersleri de kendi stiline göre nasıl uyumlandıracağını göstermek gerekiyor.
Peki Şimdi Ne Yapacağız?
Bu işin en güzel tarafı ise öğrenci tarafından tüm bunların farkına varılınca başlıyor. Bundan sonra her öğrenci kendi öğrenme stilini daha bilinçli şekilde tanımaya başlayarak diğer dersleri de kendi öğrenme stiliyle nasıl çalışabileceğini öğrenmeye başlıyor. Bunu öğrenen öğrenci kendi başarısızlığının da başarılarının da en büyük sırrının burada gizli olduğunu fark ediyor.
Buradaki sır çözüldüğünde öğrenci dersi derste anlamadığında okuldan ''Bu dersi anlamadım.' ' kaygısıyla çıkmak yerine, ''Eve gidince kendi yöntemimle bir tekrar yaparak bugünkü dersi anlamaya çalışayım.'' özgüveniyle çıkmaya başlıyor. Böylece öğrenci ''Nasılsa anlamıyorum.'' diye dersleri ötelemek yerine nasıl anlayacağını bilerek ödevlerini yapmakta daha istekli oluyor. Bunun sonunda ise çocuk başarabileceğini hissediyor ve sınav kaygısına karşı da psikolojik dayanıklılığı artıyor.
Çocuğumun Başarması İçin Hepsi Bu Kadar mı?
Bu sorunun cevabı bazen evet bazen de hayır. Çünkü bazı öğrenciler dersleri yapamamanın baskısı ve stresi altında psikolojik olarak o kadar yorulmuş oluyorlar ki o zaman onların önce o yorgunluklarına sebep olan kaygı bozukluklarını, öğrenilmiş çaresizliklerini ya da depresif tutumlarını iyileştirmek gerekiyor. O yüzden de biraz daha uzun süreli terapi görüşmelerine gerek duyuluyor.
Bazen de çocuğun başarısız olmasına neden olan daha farklı sebepler ortaya çıkabiliyor. Mesela dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğu ya da özgül öğrenme güçlüğü gibi akademik başarılara engel olan bu problemlerin tedavisini daha önce yapmak gerekebiliyor.
Bazen de çocuk, kendi başarısızlık sırrının nereden kaynaklı olduğunu bulduğunda tüm kaygılarını yenip akademik yönden derslere asılmaya dünden meraklı oluyor.
Son Sözüm Olarak Size Bir Uzman Tavsiyesi
Bir ebeveyn olarak siz de çocuğunuzun okul ve ders problemleri olduğunu fark ettiğinizde bunun neyden kaynaklı olduğunu bilemiyorsanız mutlaka süreci çok uzatmadan bir uzmandan destek alınız. Çünkü bu ders problemlerinin altında bazen çözülmesi gereken bir sır bazen de tedavi edilmesi gereken bir problem olabiliyor. Hangisi olduğuna mutlaka bir uzmanla beraber karar vermelisiniz.
Bir sonraki yazımda yine aynı köşede görüşmek üzere.
Kendinize çok iyi bakın.
Hoşça kalın.