Haberler

Hayat pahalılığı

Burcu Yarapsanli Zayim

Burcu Yarapsanli Zayim

Uzman Klinik Psikolog Yazar / Mutlu Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezi
10.12.2021 04:26
''Yaşamak çok pahalı."

Eskileri yad etmek diye bir deyim vardır. Bu aralar eskileri yad edip bugünümüze şaşırır olduk. Benim de yaşım 35 olunca ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın da dediği gibi yoksa ' 'Yolun yarısına mı geldim?'' diye düşünüp, çocukluğumu ve daha deli dolu gençliğimi hatırladığım yıllar oldu. Sonra fark ettim ki eski yıllarda zordu ama yine de yeni yıldan beklentilerle dolan ne güzel samimi yılbaşı geceleri olurdu.

Daha önceki zamanlarda da ülkemizde ya doğal afetlerden dolayı ya da siyasi ve ekonomik zorluklardan dolayı kolay süreçlerin geçmediği zamanlarda yaşanmıştı ama insanların yeni yıldan beklentileri hep çok olurdu. Bu sene kime yeni yıl beklentisini sorsam ''Artık daha kötüsü olmasın, yeter!'' cevabını veriyor. Neden diye sormaya çekiniyorum. Aslında bir neden diye sorsam, biliyorum, hiç susmadan anlatır. Hele de doların ve altının alıp başını gittiği bugünlerde herkesin yakındığı hayat pahalılığının zorluklarını eminim herkes anlatıp içini dökmek ister.

Nerden Nereye?

Eski yıllarda da hayat pahalılığının olumsuz etkileri olurdu. Fakirlik, işsizlik, ekonomik kriz… Ama şimdi hastalıkların türediği, hayat pahalılığının yanı sıra yaşamanın da daha pahalı hale geldiği bir dönemin başladığını kabul etmeye, sindirmeye çalışıyoruz.

Yeni çağımız: Dijital Dönem

Dijital çağda yaşamaya çalışan yetişkinlerle, dijital çağın içinde büyümeye çalışan çocukların pandemiyle beraber telefon, tablet ya da bilgisayarın içinde hapsolmaları sonucunda psikolojilerinde oluşan tahribatı düzeltmek giderek daha da zor hale geliyor.

Neden mi?

Çünkü dijital dönemin hortum gibi içine çektiği taze beyinlerin fark edemedikleri o kadar çok olumsuz etki var ki… Bu dijital dönemin gereklilikleri hem bütçemizi hem beynimizi yakıyor desek çok abartmış sayılmam.

Özellikle beyaz yaka çalışanlar ve dijital çağın içine doğan çocuklar günlük işlerini bile teknolojiyi kullanarak sıradan bir şekilde yaparken, mavi yaka çalışanlar ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük kişiler için dijital döneme ayak uydurmak onları maddi yönden daha da zorlayabiliyor. Bunun nedeni ise çok basit.

Çünkü önceden bir bilgisayar veya herhangi bir akıllı telefon hepimizin işlerini aynı şekilde görürken, günümüzde ise bunlar sadece yakın çağın kalemi kağıdı yerine geçecek kadar sıradan olmaya başladı.

Peki bu cihazları edinmek için gördüğümüz fiyatlar sıradan mı?

Kesinlikle hayır. Bugün bir şekilde edinebildiğimiz ve ciddi paralar ödediğimiz bilgisayar veya telefonlarla dijital işler yapmak için ekstra almak gereken programlar da dolar üzerinden değil mi? Ya dijital ortamda işlerinizi yürütmek için mecburen yapmak zorunda kaldığımız ücretli üyelikler?

İşlerimizin daha da hızlanması için teknolojik aletlerimizin yanında aldığımız ekstra powerbankler, lisanslı programlar, airpod kulaklıklar, tripotlar, selfie ışıkları, dijital kalemler, yedek USB kabloları ve daha sayamadığım birçok şey… Hepsi bir şekilde ödenir, alınır gibi dursa da zamanla üst üste gelen dijital dünyanın ihtiyaçlarını ve masraflarını karşılamak hiç kolay değil.

Yani insanoğlunun var etmeye çalıştığı sanal dünyada var olmaya çalışmanın bedeli, kimimiz için uzay boşluğunda galaksi kurduğunu zannedecek kadar pahalı. Peki alıştığımız yakın çağ düzeninde yaşamaya çalışmaya devam etsek, maalesef orada da hayat pahalı.

Hala resmi olarak devam eden yakın çağ düzeninde ne yazık ki birçok insanın işi uzaktan çalışmaya yatkın değil. Bir marangoz, bir kuaför, bir inşaat işçisi ya da bir diş hekimi bilgisayarın karşısından zanaatını maalesef yönetemiyor. Bu yüzden bu kişiler işin başında olması gerekirken bir yandan da insanları korkutarak devam eden salgın sürecinde risk grubunun ortasında kalıveriyorlar. Salgın, bu kişilerin işin başında durma süreçlerini de aksatıyor. Üstüne üstük iş modelleri gereğince dışarıda ya da işlerinin başında olması gereken bu insanların, bir şekilde hastalandıklarında, temaslı sayıldıklarında, karantinaya girmek zorunda kaldıklarında, hastalığın uzamış semptomlarını yaşadıklarında, en kötüsü de sevdiklerini kaybettiklerinde yaşadıkları kaygının düzeyini yönetmeleri hiç kolay olmuyor. Tüm bu süreç, onlara karamsarlık, korku ve umutsuzluk olarak geri dönüyor. Bu saydığım duyguları onarmanın tedavisi de uzun. Yani bu tür duygu durum rahatsızlıklarını atlatmak 1 hafta antibiyotik içip iyileşmek kadar kolay olmuyor. Bir insan, girdiği depresyon yüzünden içtiği bir kutu antidepresanı bazen aylarca kullanmak zorunda kalabiliyor. Çoğu zaman da bu gibi rahatsızlıkları iyileştirmeye tek başına ilaç da yetmiyor. Bir de yanında psikoterapi almaya da ihtiyaç duyuluyor. Elbette tüm bunlara bir de zaman ve bütçe ayırmak gerekiyor.

Ama son zamanlarda ekonominin değişkenliği kişinin bütçe planlaması yapmasına da engel oluyor. Ay sonunu getirememekten korkan birçok kişi hastalık kendisini iş göremez hale getirmeden kendine bakmayı lüks olarak görüyor. Bu yüzden de birçok insan tükenmişlik sendromu yaşamaktan kaçamıyor.

Hayat Pahalılığı

Tükenmişlik sendromu yaşayan insanların omuzlarına verilen hayat yükleri ise bu sefer onların aile köklerine kadar olumsuz yansıyor. Özellikle bu sendromu yaşayan yetişkinlerin çocuklarında da bu durum dikkat dağınıklığı, davranış bozukluğu, sosyal uyum problemleri, sosyal iletişim bozukluğu, kaygı problemleri olarak kendini gösteriyor. Daha kendilerini iyi edemeden çocuklarını iyi etmek için ayrılan zaman ve bütçe bir ailedeki sağlık giderlerini ne yazık ki ikiye katlıyor.

Peki kış gelince açılan doğalgazın, işe gitmek için sabah karanlığında yakmak zorunda kalınan elektriğin faturaları, yemek giderleri ve önden kestirilemeyen bir sürü gerekli giderin karşısında söylenebilecek tek söz kalıyor.

"Yaşamak çok pahalı…"

Ne yazık ki artık hayat pahalılığı deyimi dilimizde anlam ve kelime değişikliğine uğrayarak yaşamanın pahalı olduğu bir algı sürecine bizleri itiyor.

Önceden de var olan hayat pahalılığı herkesi ayağını yorganına göre uzatmaya yönlendirirken, artık tabir-i caizse tuttuğumuz yorganın pahalı olduğu görülüyor. Ya küresel salgınlardan kaçarken sığındığımız dijital dünyanın içinde harcadığımız paraların, ya ulusal para değerimizin düşmesiyle beraber uğradığımız kayıpların ya da yaşamak için temel ihtiyaçların pahalılaşmasının toplum olarak insanları, yaşamayı çok pahalı görmeye başladığı bir sürece itiyor.

Bunun sonucunda ise mutsuzluğun en hızlı şekilde en çok arttığı ülke olmaktan kaçamıyoruz. Sürekli haberlerde cinnet geçirerek kendine ve yakınlarına acımasızca zarar veren insanların olduğu, toplum olarak birbirimize güvenmenin zorlaştığı, bunalım ve kaygı ataklarının çoğaldığı bir sürecin dibine çekilirken bunun faturası da yine en pahalı şekilde toplum ruh sağlığına kesiliyor.

Bu yüzden gelin bu yılbaşında sizlerle bir totem yapalım, hepimiz aynı dileği tutalım.

Hayat Pahalılığı

Bu yeni yılda hepimizin gerçek olmasını isteyeceği en büyük dileğimiz, yaşamayı pahalı görmediğimiz ve hayat pahalılığının olmadığı bir yıla uyanmak olsun.

Sevgili 2022, geçmiş yıllara inat hepimizin hayatına mutluluk getirmek için gel.

Bir de unutmadan gelirken yanında tüm dünyaya yetecek kadar sevgi, barış ve sağlık da getirir misin?

title