Bazen yazmak zor her zamankinden zor geliyor. Gazze'den gelen haberleri okurken gözlerim doluyor, yazarken de yalnızca ellerim değil içim de titriyor. Çocukların ölümleri artık birer sayı değil, yüreğimize kazınan kara lekeler. Ve ben yazmazsam her gün bu utancın bir parçasıymışım gibi hissediyorum. Çünkü susmak, görmezden gelmek, "bir şey yapamıyorum" bahanesine sığınmak, aslında bu zulme de ortak olmak demek.
Netanyahu'nun yaptığı artık akıl tutulması. Katar'da arabuluculuk yapan bir ülkeye bile bomba atmak, sadece bir ülkeye değil tüm dünyaya meydan okumak demektir. Bu, "Ben ne istersem yaparım" kibriyle insanlığın gözüne baka baka kan dökmektir. Böyle birini lanetlememek mümkün mü?
Ama mesele sadece Netanyahu değil. Mesele, dünyayı yönetenlerin iki yüzlülüğü. Çocuklar açlıktan ölürken, BM hala karar almaya çalışıyor. UNICEF'in raporlarına göre 50 binden fazla çocuk öldü ya da yaralandı. 50 bin… Düşünebiliyor musunuz? Her biri bir gülüş, bir gelecek, bir umut. Ve Dünya bunu seyrediyor. Dün üç çocuk daha açlıktan ölmüş. Açlıktan! 21. yüzyılda, gıda çöpe giderken, çocuklar Gazze'de açlıktan can veriyor.
İspanya'da halk sokaklara çıktı, La Vuelta bisiklet turunda İsrail karşıtı protestolar düzenlendi. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de bu gösterilerle ilgili yaptığı açıklamada, Gazze'de işlenen soykırıma karşı verilen tepkinin ülkesini uluslararası toplum için örnek kıldığını ve bununla gurur duyduğunu söyledi. İşte bu, halkların vicdanının devletlerin diplomatik hesaplarını aştığına dair güçlü bir işaret.
Bugün ise Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Zirvesi'nde çok net konuştu: "Artık diplomatik çabalarımızı İsrail'e yönelik yaptırımların artırılması için yoğunlaştırmalıyız. İsrailli yetkililerin işledikleri suçların hesabını vermesi için de uluslararası hukuk mekanizmaları mutlaka işletilmelidir." Bu sözler, sadece bir tespit değil, aynı zamanda çok önemli bir çağrı. Çünkü sözle olmadığı açık ve net ortada. Netanyahu ve hükümeti, halkları da diplomatik açıklamaları da umursamıyor. Dolayısıyla onlar sadece yaptırımdan, yalnızlaşmaktan, ekonomik baskıdan anlar.
Ülkemizde ne yazık ki bu konuyu da siyasi bir zemine çekmeye çalışanlar var. Oysa mesele asla siyasi değil. Benim için mesele çocuklar, insanlık ve vicdan. Gazze'deki her çocuk, benim kendi çocuğum kadar kıymetli. O yüzden Netanyahu'ya, bu katliamı planlayanlara, bombaları atanlara lanet ediyorum. İnsanlıktan çıkmış bu zihniyetin karşısında susanlara da sitem ediyorum.
Ama şunu biliyorum: Bu yaşananlar bir gün unutturulmak istenecek. İşte bu yüzden yazıyorum. Unutmayalım, unutturtmayalım. Çünkü unutmak, ikinci kez öldürmektir. Gazze'de ölen her çocuk, aslında insanlığın ölümü demektir.
Bugün sizden bir şey istiyorum: Sessiz kalmayın. Konuşun, yazın, protesto edin. Bu çocukların çığlığı bizim kulaklarımızda çınlamıyorsa, vicdanımızı kaybettik demektir. Ben kendi adıma susmayacağım. Siz de susmayın. Çünkü Gazze'nin yarınını ancak bizim sesimiz yaşatabilir.