Burcu Kösem

Sındırgı Depremi ve Gazze: Dünyaya ve Kendine Sahici Olmak

12.08.2025 09:17
Haber Detay Image

Pazar akşamı Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde 6,1 büyüklüğünde gerçekleşen depremin ardından telefonlarımız gece boyunca susmadı. Bir vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 29 kişinin yaralandığı depremde, 16 bina yıkıldı, onlarca kırsal mahalle etkilendi. Çok şükür ki; yaralılarımızın hayati tehlikesi yok ama yaşadıkları korku, evlerinden uzak kalmanın burukluğu kolay silinmeyecektir hafızalarından.

Depremin ilk anından itibaren devletimizin tüm kurumları AFAD'dan jandarmaya, itfaiyeden sağlık ekiplerine kadar sahadaydı. Biz de Türk Kızılay olarak tüm ekiplerimizle hızlıca koordine olduk. İlk saatlerde 30 araç, uzman personel ve gönüllülerimiz bölgeye ulaştı. Ardından yapılan sevklerle bu sayı 32 araca ve 198 kişilik ekibe çıktı. Mobil mutfaklarımızda sıcak yemekler pişirildi, içecek ve temel gıda malzemelerinin yanı sıra battaniyelerimiz de afetzedelerimize ulaştırıldı. Kızılay'ımızda koordinasyonun giderek daha da sistematikleştiğini görmek motivasyonumuzu artırırken, hem sahadaki hem de uzaktaki tüm gönüllülerimize de güven veriyor. Kızılay, hepimizin Kızılay'ı ve iyi ki Kızılay var…

"Hepimizin Kızılay'ı" derken bahsettiğim: afetin olduğu her yerde olduğu gibi mazlum coğrafyaların bütününde de Kızılay'ın var olmasıdır. Kızılay bugün yalnızca Sındırgı'da değil; bugün Gazze topraklarında açlıkla mücadele eden mazlumların da yanında.

Kızılay geçtiğimiz hafta tırlar dolusu gıda yardımını Gazze'ye ulaştırdı. Yaklaşık 3 bin tonluk insani yardımın büyük bir kısmı şükürler olsun ki; geçtiğimiz günlerde bölgeye giriş yaptı. Bu yardımlar, belki bir çocuğun karnını doyuracak, bir annenin yüreğine su serpecek, bir yaşlının gününü kurtaracak.

Peki, her konuda olduğu kadar dünyadaki zulumü yeterince konuşuyor muyuz? Mesela Gazze'yi yeterince gündemde tutabiliyor muyuz?

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı İstanbul'da önemli bir buluşma vardı. Filistin'e Destek Platformu'nun düzenlediği "Gazze'ye Umut Işığı Ol" yürüyüşünde on binler Beyazıt Meydanı'ndan Ayasofya'ya fenerleriyle yürüdü. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş Gazze için dua etti. Platformun Dönem Başkanı Mehmet Güney, "Bu yürüyüşümüz Gazzeli mücahit kardeşlerimize umut olsun, Tel Aviv'dekileri korkutsun" dedi. İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, yürüyüş öncesinde "Fenerini al, Gazze için yürü" çağrısıyla bu duruşun görsel gücünü vurguladı. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ise, daha önce, "Gazze'de yaşananlar artık tahammül sınırlarını aşmıştır" diyerek, İsrail'in saldırılarını açıkça soykırım olarak tanımlamıştı.

Ve Cumartesi günü Ayasofya Meydanı'nda yaşanan bu birliktelik, aslında farklı coğrafyalarda milyonlarca insanın aynı anda "Yeter artık" dediği bir zaman diliminin parçasıydı. Almanya'dan Güney Afrika'ya, Latin Amerika'dan Asya'ya kadar birçok yerde insanlar sokaklara çıktı. Bu kalabalıklar, bu haykırışlar İsrail'in ve Netanyahu'nun en çok rahatsız olduğu şeylerden biri. Nitekim Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki operasyonları artırma kararının ardından, Gazze'de kullanılabilecek silahların İsrail'e ihracatının askıya alındığını açıkladı. Ayrıca Alman hükümeti, İsrail'den Batı Şeria'nın ilhakına yönelik adımlar atmamasını acilen talep etti. Dolayısıyla halkların tepkisinin liderler üzerinde etkili olduğu açık…

Peki biz kendi ülkemizde bu kadar hayati olan bu meseleyi, sosyal medyada gündem sıralarının en üstünde tutmakta neden isteksiz davranıyoruz? Belki değiştiremeyeceğimizi düşündüğümüzden, belki başka konuların gündemimizi daha çok meşgul etmesinden… Oysa ki her paylaşım, her yürüyüş, her söz, zalimin moralini bozarken; mazlumun umudunu büyütüyor…

Gazze bugün sadece bombaların değil, yeni bir işgalin hedefinde. İsrailli yetkililer, Gazze'nin tamamen ilhakını açıkça dillendiriyor. Bu, yalnızca Filistin topraklarının değil, insanlığın vicdanının sınandığı bir dönem. Hz. İbrahim'in ateşine su taşıyan karınca misali, biz de elimizde ne varsa bu ateşi söndürmek için kullanmalıyız.

Ahlak, sadece işimize geldiğinde savunulacak bir kavram değil; evrensel bir duruştur. Mazlumun kim olduğuna bakmadan sahip çıkmak, zalimin kim olduğuna bakmadan karşı durmak… İşte gerçek insanlık budur.

Ve Alev Alatlı'nın dediği gibi: "Zalimleri cesaretlendiren, mazlumların suskunluğudur."

O yüzden susmayacağız, unutturmayacağız, tarafımızı belli etmekten çekinmeyeceğiz. Çünkü kötülük karşısında örgütlü iyilik her zaman kazanır.

Yazarın Tüm Yazıları

title