Gazze'de Un Bile Yok: İnsanlık Nerede, Dünya Ne Zaman Uyanacak?

Burcu Kösem

Gazze'de artık un bile yok.
Düşünebiliyor musunuz? Un...
Bir annenin çocuğuna yoğuracağı son ekmek, bir sobada pişecek son lokma…
O da tükendi.
Gazze'de açlık artık bir savaş silahı, suskunluk ise en ağır iş birliği...
Gazze son nefesini verirken, dünya nefesini tutmuş izliyor.
İzliyor diyorum, çünkü tepki yok.
Çünkü "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" zihniyeti, gezegenin dört bir yanına yayılmış durumda.
Oysa artık o yılan sadece Gazze'yi değil, hepimizi ısırıyor.
O yılan sadece sokmuyor, vicdanlarımızı da zehirliyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu ve onu alkışlayan güçler, sadece bir halkı değil, insanlığın ortak değerlerini hedef alıyor, görmüyor musunuz?
Gazze'de yaşananlar savaş değil, bir yok ediş hikayesidir.
Bebeklerin açlıktan öldüğü bir tabloyu insanlık hangi kitapta haklı çıkarabilir ki?
Kadınların, yaşlıların, doktorların, gazetecilerin hedef alındığı bir vahşeti kim "meşru müdafaa" diye tanımlayabilir?
Gazze tüm insanlığın utanç hanesidir artık.
Ve bu utanç, her susan dudakta iz, her kapanan gözde karanlık bırakır.
Artık şunu yüksek sesle sormalıyız:
Tüm dünya neyi bekliyor?
Bir soykırımın belgelenmesi için daha kaç çocuğun açlıktan ölmesi gerekiyor?
Kaç annenin daha yıkılmış bedenini görmeliyiz harekete geçmek için?
Bu çağın en büyük imtihanı Gazze'dir.
Ve her susan, bu imtihanda sınıfta kalmaktadır.
Netanyahu ve destekçileri sadece Gazze'yi değil, tüm dünya vicdanını tehdit ediyor.
Bu tehdit karşısında sessiz kalmak; suça ortak olmak anlamına geliyor.
Gelin, artık sustuklarımızla değil, haykırdıklarımızla tarih yazalım.
Çünkü bugün ses vermezsek, yarın sesimizi çıkaracak bir dünya bile kalmayabilir.
Ve unutmayalım!
Gazze suskun değil; dünya sağır.
Gazze tükenmedi; tükenen insanlığın vicdanı.
Ve bu çağ, adını altın harflerle değil, utancın karanlığıyla yazdıracak tarih sayfalarına.
Çünkü susanlar, sadece sessiz kalmadı… İnsanlığın cenaze namazında saf tuttular.