Bir felaketin ardından: Fikri Takip ve Ahlak
Burcu Kösem
Kartalkaya'daki otel yangını, vahim bir kazanın yol açtığı acıdan çok daha fazla anlam içeriyor… Şimdi buradan ne kadar üzüldüğümü ya da ciğerimizin ne kadar yandığını ifade etmeyeceğim. Çünkü insan olmanın getirdiği bu tarz duyguları en azından empatiden yoksun olmayan herkes hissediyor. Hatta çoğunlukla basında ve gündelik hayatta; bu tarz felaket ve krizlerin olduğu dönemlerde hemen herkes kendi bakış açısına göre uzman olsun ya da olmasın, konuyu araştırsın ya da araştırmasın fikrini beyan ediyor ve mahkemeler kurarak; suçlu ya da suçluları cezalandırıyor. Bizler de krizle yatıp, krizle kalkıyoruz ta ki bir başka gündemle uyanıp, farklı tartışmaların içine çekilene dek… Sonra ne oluyor? Elbette olay ya da kriz büyük ölçüde unutulup bu defa da sanki bu olay hiç yaşanmamış, sanki olay ya da kaza sadece suçlanan kötü insanların bağımsız olarak ortaya koyduğu münferit bir olaymış gibi hayatlarımıza devam ediyoruz.
Oysa kötü insanlar hep var olduğu gibi olmaya da devam edecektir. Peki bu yangının münferit olduğunu söyleyebilir miyiz?
Münferit, "tek başına, ayrı, bağımsız" anlamına gelir. Buradan tek bir olaya özgü, istisnai anlamı da çıkarılabilir.
Kartalkaya yangını, en çok çocuğun ve ailenin vefat ettiği bir yangın olduğu için Türkiye'de bir ilk… Ancak münferit değil çünkü biz bu felaketleri daha önce de yaşadık:
Bu duruma benzer en yakın tarihli yangın faciası 2 Nisan 2024'te İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde Gayrettepe'de bulunan 16 katlı binanın eksi 1. ve eksi 2. katında faaliyet gösteren Masquerade adlı gece kulübünde vuku buldu.
29 kişinin hayatına mal olan faciada, iş yerinde acil durum aydınlatmaları ve yönlendirme levhalarının bulunmadığı, mevcut sprinkler söndürme sistemi ile yangın dolaplarının çalışmadığının tespit edildiği belirtilmişti.
En yakın tarihli bu iki yangının ortak özelliği binalarda güvenlik önlemlerinin alınmamış ya da yetersiz olmasıydı.
O halde sorumlu kim? Bu tartışmaları daha çok yapmaya devam edeceğiz gibi gözüküyor. Olayın sıcak olduğu dönemde gazetelere büyük puntolarla manşet olmaya devam edecek, TV ve sosyal medyada uzun uzun tartışılacak ve ardından çok üzgünüm ki unutulacak…
Ancak unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Hatta bu felaketin karanlığından sızıp yüreğimize umut ışığı taşıyan insanların hikayesi de asla unutulmaması gereken birer ders niteliğinde. Yaşanan felaket anında ahlakın ve cesaretin birlikte parladığı anları unutturmamak da medyamızın görevi olmalı.
Örneğin, yaşanan yangın felaketinin kahramanlarıdır Alp Mercan ve Yiğit Gençbay adlı iki cesur genç insan. Onlar, kendi canlarını hiçe sayarak yangının devam ettiği otelin içine yeniden girdiler ve çaresizlik içinde bekleyen insanlara umut oldular. Gözlerini korkudan çok, kurtarma kararlılığı bürümüştü çünkü. Alevlerin arasından çıkan her bir insan, o anki cesaretin ve ahlakın somut bir nişanesi gibiydi. İşte bu gibi insanlar sayesinde karanlıkların ortasında bir şeyin farkına varıyoruz:
Ahlak, sadece hukuk kurallarıyla değil, vicdanımızın ve cesaretimizin rehberliğiyle yaşanır.
Bir diğer unutulmaz hikaye ise, doktor olan bir çiftin, yangın anında canları pahalısına yaptıkları fedakarlıklardı. Camdan sarkıttıkları çarşaflarla önce çocukları, sonra kadınları, en son da kendilerini kurtarışları, insanlığa olan inancımızı bir kez daha tazeledi. Bu fedakarlıklar, "İnsanlık hâlâ yaşıyor," dedirtti hepimize.
Unutulmaması Gereken Dönüşümler
Hemen her toplumda kendi menfaatini diğerlerinin önünde tutan, empatiden yoksun insanlar bulunur. Ancak ahlaklı insanlar var olmaya devam ettikçe, bu kötülüklere direnmek mümkün olur. Ahlaklı insan sayısının artması da iyiliklerin daha çok medyada yer almasıyla gerçekleşecektir. Zira iyiliğin teşkilatlanmasını sağlamak, ancak bu iyiliklerin görünür kılınmasıyla mümkün olacaktır.
Dolayısıyla medya, kötü olayları haberleştirmenin yanında, Alp Mercan ve Yiğit Gençbay'ın, doktor çiftin ve onlar gibi pek çok cesur insanın hikayelerini de öne çıkarmalıdır. Bu hikayeler, iyiliğin yolunu çizen birer meşale gibidir.
Basının bu ve benzeri konularda fikri takip yaparak, konuyu, sorunun nedeni çözülmeden, tüm yönleriyle ele alarak gündemden düşürmemesi gerekiyor.Çünkü haberci sadece gündemi aktaran değil, takibini yaparak, gündem de yaratandır… Ama gündem yaratırken yitip giden canların yakınlarını incitmemek, suçlayıcı dilden ve de yargı dağıtmaktan uzak durmak gerekir.
Son olarak; "Bu yangın felaketinin sorumlusu kimdir?" sorusunun cevabından ziyade "Bu olayın gerçekleşmesine sebep olan nedir?" sorusunun cevabını verelim: Ahlaksızlık! Bu kategoriye hangi partiden ya da görüşten olursa olsun; mevzuat ya da yasal boşluk kovalamak yerine işini hatta insani sorumluluğunu düzgün bir biçimde yerine getirenler yani ahlaklı olanlar girmez. Bu olayın gerçekleştiği günden beri rahmetli Alev Alatlı ve muhteşem konuşması sürekli aklımda dönüyor. Alatlı'nın da sözünde ifade ettiği gibi "Her yasal olan hak helal değildir. Mühim olan helalleşmektir." Sahi, sorumlular 79 kişi ve geride kalanlarla helalleşebilecek mi?
Unutturmayalım; fikri takip yapıp, düzeltelim ve ahlakı içselleştirip, çocuklarımıza da bu bilinci aşılayalım ki; daha fazla yürek acısı yaşanmasın!