Aile Yılı ilanının ardındaki gerçekler ve yöntem
Burcu Kösem
2025 yılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Aile Yılı olarak ilan edildi. Sayın Cumhurbaşkanı, azalan nüfusun sadece ekonomik değil, aynı zamanda bir beka meselesi olduğunu ifade eden ilk lider olma özelliğine de sahip.
Azalan nüfus ve giderek yaşlanan nesiller, son yıllarda en temel ekonomik sorunlardan biri olarak görülüyor: BM verilerine göre, dünya nüfusunun üçte ikisi, aile başına 2,1 çocuk olan yenileme oranının altında doğurganlığa sahip ülkelerde yaşıyor. Göç olmadan, düşük doğurganlık oranları, çalışma çağındaki nüfusun payının azalmasına, ekonomik büyümenin ve vergi gelirlerinin sınırlanmasına neden oluyor. Aynı zamanda, yaşlanan bir nüfus sağlık ve emeklilik harcamalarına da baskı yapıyor.
Yakın geçmişte sadece gelişmiş, zengin ekonomilerin bir sorunu gibi görülen bu durum; son yıllarda gelişmekte olan ülkelerin de hızla düşen doğurganlık oranlarıyla farklı bir temaya büründü.
Nüfus neden azalıyor?
Nüfus artış hızının düşmesi bir diğer deyişle doğurganlık hızındaki azalmadan en muzdarip olan bölge AB'de bloğun 27 üye ülkesindeki doğumlar 2023 yılında 3 milyon 665 bine düştü. Bu, karşılaştırılabilir verilerin ilk kez toplandığı 1961 yılından bu yana en düşük seviye olarak görülüyor.
Uzmanlar doğurganlıktaki bu keskin düşüşü; iklim değişikliği, yüksek siyasi ve iş belirsizliği, pandemi ve bir neslin en kötü enflasyon artışı konusundaki endişelere bağlıyorlar.
BM Nüfus İşleri Görevlisi Guangyu Zhang, "İş güvencesizliği, artan yaşam maliyetleri ve konut fiyatları, Covid-19 salgını da dahil olmak üzere birden fazla küresel kriz, jeopolitik gerginlikler ve iklim değişikliği gibi algılanan belirsizliklerin bireysel üreme kararlarını olumsuz etkilemesi mümkün" açıklamasını yaparken,
OECD'de kıdemli ekonomist olan Willem Adema, "Gençler, işgücü piyasasında, konut piyasasında ve belki de flört piyasasında kendilerini kanıtlamak için eskisinden daha fazla zorluk çekiyorlar" ifadesini kullanıyor. Dolayısıyla ekonomik ve siyasi belirsizliklerin baltaladığı bir demografik gelişim tablosuyla karşı karşıyayız.
Çözüm için bugüne kadar izlenen politikaların etkisi ve Nobel'e konu öneriler
Ülkemizde henüz yeni sayılan bu problemle Batılı devletlerin başı uzunca zamandır belada. Peki bugüne kadar sorunun çözümüne yönelik olarak neler yapılmış diye bakılacak olursa; yine çok katmanlı bir sonuç karşımıza çıkıyor.
1980 ile 2019 yılları arasında dünyanın en gelişmiş ülkeleri, çocuk yardımları, sübvansiyonlu çocuk bakımı, ebeveyn izni ve diğer aile dostu politikalar için kişi başına düşen harcamalarını yaklaşık üç katına çıkardı. Ancak 90'lı yıllardaki kısmi toparlanma dışında bu tarih aralığında doğum oranının düşüş eğilimini sürdürdüğü gözlemlenmektedir. (gelişmiş kabul edilen ülkelerde ortalama doğurganlık oranı 1,85'ten 1,53'e düşüş göstermiş)
Dolayısıyla sadece sübvansiyonlarla izlenecek bir politikanın etkisinin oldukça sınırlı kaldığı söylenebilir. Diğer taraftan bu köklü hale gelmiş soruna bilimsel arayışlar da giderek ilgi çekici olmaya devam ediyor.
2023 yılında ekonomi alanında Nobel ödülü kazanan Claudia Goldin, cinsiyetler arası ücret farkının ardındaki temel etkenleri ortaya koyduğu çalışmasında doğurganlık hızının azalmasındaki ana faktörü kadınların kariyer hayatlarından vazgeçmek istememelerine bağlıyor ve çözüm olarak da annelik yerine babalığın yüceltilmesi gerekebileceğini savunuyor.
Ekonomik gelişmişlikle beraber kadınların daha fazla iş gücüne katılması ve erkeklerin ev işleri ile çocuk bakımında daha az yardımcı rolünü üstleniyor olması bu paradoksu açıklamaya yeterli gözüküyor.
Öyleyse doğurganlığı arttırmak, sübvanse etmekten çok aile kültürünü sağlamlaştırmaya dayanıyor.
Modernite denilen içi daha çok neoliberalizmle özdeşleşmiş kavramın özünde klasik aile yapısını zedeleyen bir bakış açısı mevcut. Bu bakımdan ülkemizde demografinin sağlıklı gelişimine yönelik olarak uygulanacak politikaları çok önemsiyorum.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Yılmaz, Nüfus Politikaları Kurulu'nun ilk toplantısında; son yıllarda aile yapısını zayıflatmaya yönelik küresel tehditler ve toplumsal değişimlerin evlilik oranlarında düşüşe, boşanma oranlarında ise artışa sebep olduğunu dile getirdi. Bu gidişatı tersine çevirmek için güçlü ve dinamik nüfus yapısını teşvik edecek politikalar geliştirmeyi öncelikli bir görev olarak değerlendirdiklerini; genç yaşta evlilikleri, doğurganlığı ve aile kurma noktasında cesareti bu yine politikalarla geliştireceklerini ifade etti.
Demografik yapının ihtiyaçlarına çözüm sunması için üzerinde çalıştıkları temel başlıklara ilişkin bilgi verdiği konuşmasında ayrıca kadınların hem ev hayatını hem iş hayatını aynı anda sağlıklı bir biçimde sürdürmeleri, ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmamaları için de politikalar geliştirileceğini vurguladı.
Evliliği ve çocuk yapılmasını teşvik etmek için maddi sübvansiyonlar elbette önemlidir. Ancak bundan önce gençleri ailenin kutsallığı hakkında bilinçlendirmek ve evliliğin maddi manevi bir eş paydaşlık ve karşılıklı saygı ile yürüyeceğini hatta cinsiyet eşitliğinin de tüm ahlaki normlar gibi yine ilk defa aileden öğrenilerek hayata geçirileceği noktasında eğitmek gerekecektir.
Bundan ötürüdür ki Türk toplumunun geleneksel aile yapısını neoliberalizm tuzağından arındırabilmek adına Batının eskimiş ve işe yaramayan maddi destek paketinden daha fazlasına yani manevi bilinçlenmeye ihtiyacımız vardır ki; bunun da yolu gençlerin ve çocukların eğitiminden geçer.