Bazı sabahlar uyanır uyanmaz aynaya bakmak bile istemeyiz. Kendimizi bitkin, yetersiz ya da huzursuz hissederiz. Ama sonra o çok sevdiğimiz gömleği ya da kendimizi güçlü hissettiren o ceketimizi giydiğimizde sanki sihirli bir şey olur: Daha derli toplu, daha dik ve daha "hazır" hissederiz. İşte tam bu noktada sormak gerekir: Acaba giyinmek, bir tür savunma mekanizması olabilir mi?
Aslında bu konuda hem günlük gözlemlerimiz hem de bilimsel araştırmalar aynı şeyi söylüyor: Kıyafetler sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da örter.
İnsanlar, kötü hissettiklerinde ya da tehdit altında olduklarında bir tür "zırh" arar. Bu bazen bir dost eli olur, bazen de bir kıyafet. Northwestern Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, bir kıyafetin bizde uyandırdığı anlamların davranışlarımızı bile etkileyebileceğini gösteriyor. Örneğin, beyaz bir doktor önlüğü giydiğimizde daha dikkatli ve öz güvenli hissediyoruz. Neden? Çünkü o önlük bize "ben güçlüyüm" mesajı veriyor.
Bir diğer örnek: Kendini yorgun ya da çirkin hisseden bir kadın, aynaya baktığında moralini düzeltecek o özel elbiseyi giydiğinde, aslında kendi ruh halini düzenlemek için modayı bir araç olarak kullanıyor. Bu, psikolojik olarak bir savunma refleksi. Duygusal anlamda kendimizi toparlamak için görünüşümüzü düzeltiyoruz.
Bir düğüne davetlisiniz ve herkes çok şık olacak biliyorsunuz. O zaman sizin de daha özenli giyinme ihtiyacınız doğar. Çünkü "yanlış anlaşılmamak" ya da "garip görünmemek" istiyorsunuz. İşte bu da bir savunma: Toplumun yargılarına karşı görünmez bir kalkan oluşturmak.
Özellikle ergenlik dönemindeki gençler buna çok dikkat eder. Dışlanmamak için "gruba uyan" kıyafetleri seçerler. Fark edilmek değil, kabul görmek isterler. Kıyafet, burada tam anlamıyla bir "kamuflaj" işlevi görür.
Bir punk'ı, bir klasik müzik sanatçısını ya da bir öğretmeni bazen konuşmadan da tanırız. Neden? Çünkü tarzları, kimliklerinin bir yansımasıdır. Hepimiz kıyafetlerimizle az çok "Ben buyum" deriz. Bazen bu ifade sessiz bir çığlıktır: Beni yanlış tanıma. Bu benim seçtiğim kimlik.
Kıyafet seçmek, sadece neyin yakıştığını düşünmek değil; çoğu zaman "kendimizi nasıl görmek istiyoruz?" sorusuna verdiğimiz bir cevaptır. Ve o cevap, bizi olduğumuz gibi korur.
Bazı insanlar geleneksel kıyafetlerinden asla vazgeçmez. Belki yaşadığı yer değişmiştir ama kıyafetindeki motif, o kişinin köklerine olan bağlılığını gösterir. Özellikle göçmenler, bu şekilde kendi kültürel kimliklerini kaybetmeden, bulunduğu topluma tutunmaya çalışırlar. Kıyafet burada bir kültürel savunma mekanizmasıdır: "Ben buradayım ama geçmişimi unutmadım" demektir.
Giyinmek bazen görünür olmak içindir, bazen de görünmez kalmak. Bazen kendimizi göstermek için, bazen de saklanmak için giyiniriz. Ama çoğu zaman, farkında olmadan bir savunma geliştiririz. Bir duyguya, bir yargıya, bir tehlikeye karşı. Ve o savunmanın kumaşı, modeli, rengi vardır.
Yani evet, giyinmek çoğu zaman bir savunma mekanizmasıdır. Ama belki de bu kötü bir şey değildir. Çünkü bazen en güçlü savunmalar, en zarif olanlardır.