Değişim, öz’e dönüşümdür
Beyza Gemci
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir diye ne doğru söylenmiş. İnsanlar da değişir, dünyanın ve diğer tüm canlıların değiştiği gibi. Ancak insanların değişimi bence biraz farklı bir yola evrilir: Dönüşüm.
Tüm insanların doğarken bir 'öz' ile doğduklarına inanıyorum. Yaradılışımızda 'öz'ümüzle var oluyoruz. Belli bir yaşa kadar da bu 'öz' ile yaşamımızı sürdürüyoruz. Bir süre sonra ailenin, çevrenin, koşulların, arkadaşların vs. etkisiyle 'öz'ümüzden uzaklaşıp başka kimliklere bürünüyoruz. Öz'den uzaklaşmanın bedelini ise farketmesek de çok geçmeden ödemeye başlıyoruz aslında. Hayatımızda yaşadığımız tekrarlayan olaylar, hüsranlar, terk edilişlerimiz, yanlış insanları hayatımıza çekmelerimiz… Bedellerini 'kader', ,'hayat' ,'lanet', 'karma' ya da bunun gibi adlandırdığımız yani neden olduklarını bir türlü açıklayamadığımız olaylar silsilesi ile ödüyoruz.
Ne zaman bu kısır döngüyü, kendimizi, olayları, ailemizi, hayatı sorgulamaya başlarsak o zaman öz'e dönüşümün ilk adımlarını da atmış oluyoruz.
Lakin bu sorgulamalar tek başına yeterli gelmiyor. O nedenle Öz'üne dönmek isteyen bir bireyin yapacağı en garanti yol, uzman bir psikolog önderliğinde terapi sürecine başlamaktır.
Peki, terapi sürecinde neler oluyor? Kendi keşif yolculuğumuzda başımıza neler geliyor?
Fiziken aynı kaldığımızı sansak da ruhen yaşadığımız değişimler zaman içinde yüzümüze yansıyarak kendini göstermeye başlıyor.
Ruhumuz, zihnimiz, kalbimiz olumlu yönde değişip dönüştükçe bakışımız, gülüşümüz, nefes alışımız, yürüyüşümüz de değişiyor.
Özgüvenimiz tazeleniyor adeta. Ruhumuz meyvelerini veriyor. Gülüşümüzle bile girdiğimiz ortama neşe saçıyoruz, enerji veriyoruz. Varlığımızla adeta dünyanın ritmine ayak uyduruyor ve onunla ortak bir sinerji yakalıyoruz. Nabzımız anlamlanıyor, nefeslerimiz kıymetleniyor. Yaşadığımız her anı kendimiz için yaşayarak zamanımızı anlamlandırmak istiyoruz. Başkaları için yaşamamak adına kendimizi tanımaya daha çok zaman ayırıyoruz ve bir süre sonra zorunlu sonuca ulaşıyoruz: yalnızlık. Bu, zirvenin verdiği neşeli yalnızlık duygusu oluyor aslında. Bu noktada, birlikte olmak istediğimiz insanlar, sadece bizim gibi kendi keşfinin yolunda yürüyen ya da zirveye ulaşan insanlar olsun istiyoruz. Çünkü diğer her şey anlamsız ve boş geliyor. Sıradan muhabbetler, günlük sohbetler artık ilginizi çekmiyor. Çünkü siz derinleştikçe, kendi yüreğinizin karanlık köşelerine inerek oraları keşfettikçe dünyanın, insanların ve hayvanların da gizemlerini anlamlandırmak için bir uğraş içerisinde oluyorsunuz. Bu uğraş; öylesine kaplıyor ki zihninizi, bir müddet sonra otomatik bir hâl alıyor. Tüm dünyaya bu bakış ile bakmayı içselleştiriyorsunuz.
Bence dünyanın, yaradılışın sırrı insanın kendi yüreğinde. Yüreğin derinliklerine indikçe, Tanrı'nın gücünü ve parçasını içinizde buluyorsunuz. Meğer onca yıl aradığınız o anlam, çok yakında bir yerde gönlünüzde saklıymış. Onu bularak saklandığı yerden çıkartmak ise tamamen size kalmış.