Tutuklama

Av. Uzm. Arb. Ayşen Güzel

I. GENEL GİRİŞ
A. Tutuklama Nedir ve Nerede Düzenlenmektedir?
Tutuklama, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)'nun 100 ve devamı maddelerinde düzenleme alanı bulan bir koruma tedbiridir. Başka bir tanım ve anlatım ile tutuklama, tevkif anlamına gelmekte ve ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama, koruma tedbirlerinden yalnızca bir tanesidir. Yakalama, gözaltına alma, arama, el koyma gibi başkaca koruma tedbirleri de mevcuttur. Ancak koruma tedbirlerinin belki de en önemlisi ve etkisi ile sonuçları ağır olan tutuklama tedbiridir. Zira şüpheli veya sanık, tutuklanması halinde belli bir süre hürriyetinden yoksun kalmaktadır.
B. Tutuklamanın Mahiyeti
Tutuklama; bir mahkumiyet veya ceza değil, aksine yalnızca bir koruma tedbiridir. Tutuklama tedbiri, şüpheli veya sanık hakkında uygulanmakta ve tutuklama kararı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının her evresinde, hatta hükmün kesinleşmesine kadar verilebilmektedir. Hükmün kesinleşmesinden sonra ise, hakkında verilen mahkumiyet hükmü kesin olan ya da kesinleşen fail, artık hükümlü sıfatını almakta ve bu aşamadan itibaren hükümlü hakkında kesinleşen cezanın infazı söz konusu olmaktadır.
C. Tutuklama Hangi Tür Uyuşmazlıklarda Karşımıza Çıkmaktadır?
Tutuklama, kural olarak ceza uyuşmazlıklarında uygulanan bir tedbir olup; doğrudan Ceza Hukuku'na ilişkin bir müessesedir ve tutuklama tedbiri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan iki hal dışında ceza davaları ile soruşturma safhasında karşımıza çıkmaktadır. Tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için suç isnadı ile devam eden soruşturma veya kovuşturma evresinin bulunması gerekmektedir.
D. Konuyla Yakından İlgili Kavramlar
Tutuklama müessesesi açıklanırken bilinmesi gereken başlıca kavramlar bulunmaktadır. Bu kavramlar, soruşturma, kovuşturma, sorgu, şüpheli, sanık, suça sürüklenen çocuk, müdafii ve vekil kavramlarıdır.
1. Soruşturma
Yetkili merciilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evredir.
2. Kovuşturma
İddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evredir.
3. Sorgu
Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesidir.
4. Şüpheli
Soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişidir.
5. Sanık
Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişidir.
6. Suça Sürüklenen Çocuk
Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuktur.
7. Müdafii
Şüpheli, sanık veya suça sürüklenen çocuğun ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı ifade etmektedir.
8. Vekil
Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı ifade etmektedir.
II. TUTUKLAMA MÜESSESESİ
A. Tutuklamanın Şartları
1. Genel Olarak
Tutuklamanın şartları denildiğinde akla, hangi hallerde ve koşullar altında tutuklama kararınınverilebildiği gelmektedir. Başka bir ifadeyle her işlenen ya da işlendiği iddia edilen suçta, tutuklama kararı verilmemektedir. Zira tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için tutuklamanın ağırlığıyla orantılı bazı şartların oluşması gereklidir.
Tutuklamanın şartları şunlardır:
1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin olması
2) Tutuklama nedeninin bulunması
3) Tutuklama yasağının bulunmaması
4) Tutuklamanın ölçülü olması
5) Hakim veya mahkeme kararı
Görüldüğü üzere, tutuklama tedbirine her durum ve koşulda değil, ancak yasal düzenlemede yer alan şartların birlikte oluşması halinde karar verilebilmektedir. Örneğin tutuklama yasağının bulunmadığı herhangi bir suç isnadı halinde, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığına rağmen tutuklama nedeninin bulunmaması durumunda, şüpheli hakkında tutuklama kararı verilememektedir. Yahut başka bir olayda adli kontrol tedbirlerinin uygulanması suretiyle ölçülülük ilkesine uygunluk sağlandığında, yine tutuklama kararı verilememektedir.
2. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Somut Delillerin Bulunması
Şüphe, bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba olarak tanımlanmaktadır. Ancak Ceza Hukuku bakımından şüphenin derecesi, olağan hayata oranla daha fazla önem arz etmekte ve farklı müesseseler yönünden birbirinden başka şüphe dereceleri aranmaktadır. Örneğin arama ve el koyma tedbirleri için makul şüphe gerekirken, kamu davasının açılması maksadıyla iddianamenin düzenlenebilmesi için yeterli şüphe gerekmektedir. Ancak tutuklama tedbiri bakımından makul ya da yeterli şüphe değil, kuvvetli suç şüphesi ile bunu gösterir somut delillerin varlığı gerekmektedir. Mahkumiyet hükmü içinse, kuvvetli suç şüphesi dahi yeterli olmamakta ve sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin nitelikte, somut delillerin bulunması zorunlu olmaktadır. Bu doğrultuda şüpheli veya sanık tarafından atılı suçun işlendiği yönünde duyulan şüphenin yoğunluğu kuvvetli olmakla birlikte, bu kuvvetli suç şüphesinin somut delillerle ortaya dökülmesi ve dosya kapsamında somut olarak delillendirilmesi gerekmektedir.
3. Tutuklama Nedeninin Bulunması
Tutuklama nedeni şunlardan oluşmaktadır:
1) Herhangi bir ya da birden fazla tutuklama nedeninin varlığı
2) Tutuklama nedeninin varsayılabildiği hallerin varlığı
3) CMK madde 100/2'de sayılan tutuklama nedenleri
4) CMK madde 100/3'te sayılan katalog suçların varlığı
a. Herhangi Bir ya da Birden Fazla Tutuklama Nedeninin Varlığı
Tutuklama tedbiri için şüpheli veya sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesini gösterir somut olgu ve delillerin bulunması gerekli ise de yeterli olmayıp, en az bir tutuklama nedeninin de bulunması gereklidir. Her bağımsız olayda bir ya da birden fazla tutuklama nedeninin gerçekleşmesi mümkündür. Farklı bir anlatımla herhangi bir olayda yalnızca bir tek tutuklama nedeni oluşmuşken, başka bir olayda birden fazla tutuklama nedeni birlikte bulunabilmektedir. Örneğin ısrarlı takip suçu yönünden ısrarlı fiillerini bir türlü kesmeyen ve rahatsızlık verme eylemlerini ısrarla devam ettiren, mağdureyi sürekli olarak rahatsız eden sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi gereklidir. Zira bazı olaylarda adli kontrol tedbirlerinin hiçbir şekilde etkisi olmamaktadır. Eski eşini veya ayrı yaşama hakkı bulunan eşini ya da yıllardır kendisiyle görüşmeyen ve görüşmek istemeyen reşit çocuğunu devamlı surette rahatsız eden erkek şahıs hakkında yurt dışı çıkışın yasaklanması yönündeki adli kontrol, rahatsız ve takip edilen kadınları kesinlikle korumamaktadır. Benzer şekilde şüpheli veya sanığın haftada bir ikametgahına en yakın kolluk birimine giderek imza atması şeklindeki adli kontrol yükümlülüğü de mağdurenin rahatsızlığını doğrudan önlememektedir. Aksine söz konusu adli kontrol tedbirleri, çoğu zaman şüpheli veya sanığı tahrik etmekte ve fail, eylemlerinin dozunu artırarak sürdürmektedir. Hatta birçok olayda kolluk tarafından telefonla aranarak uzaklaştırma kararının tebliği istenen şüphelinin, kolluğa gitmeden önce doğrudan rahatsız ettiği kadını aradığı veya kadının yoluna çıkıp ona hakaret ettiği ya da tehdit ve/veya yaralama suçlarını işlediği görülmektedir. Bu halde koruma kararı tebliğ edilmediği için ülkemizde ihlalden ötürü ceza da verilmemektedir. Ama artık buna dur denilmesi gerekmektedir. Aynı hususlar, adli kontrol kararları sonrası yaşanan öfke kontrolsüzlüğünde de görülmektedir. Bu bakımdan bazı hallerde elektronik kelepçenin varlığı dahi, karşı tarafı durdurmamakta ve failin yeni ihlallerle yasaklanan alana girmeye teşebbüs ettiği, ancak ihlallere rağmen mahkemelerce tutuklama kararı verilmediği, polis tarafından telefonla aranan sanığın, yasaklanan muhitten ve girmemesi gereken alandan uzaklaştırıldığı şeklinde açıklamayla sağlıklı hiçbir işlem yapılmadığı görülmektedir. Oysa sanıktaki bu rahatlık, karşı tarafı olan mağdurede bulunmamakta ve mağdure, failin elektronik kelepçe ile korunan alana girmesiyle, kendisine fiziken zarar verilmese de gün boyu tedirgin olmakta ve kolluk tarafından mağdureye konutundan dışarı çıkmaması, dışarıda ise hemen evine dönmesi söylenmekte, mağdure tüm gün rahatsız olduğu gibi aslında her ihlalde günlerce özgürlüğünden yoksun kalmaya mahkum edilmektedir. Benzer şekilde mağdure, yeniden suç duyurusunda veya ihlalden ötürü şikayette bulunduğunda etkili bir sonuç olmayıp, suç duyurularından uygulamada takipsizlik kararı olarak bilinen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların verildiği, elektronik kelepçeye dair koruma kararında yer alan kilometrenin ihlal edilmesinin de aile mahkemelerince adeta hoş görüldüğü ve ceza verilmesine yer olmadığı kararlarının verildiği, her iki karara yapılan itirazların da sürekli olarak hukuksuz şekilde reddedildiği görülmektedir. Oysa mağdure elektronik kelepçenin varlığına rağmen sıklıkla rahatsız edilmektedir. Beş yıla yakın zaman müddetince rahatsızlık eylemlerini sürdüren ve birden fazla kişinin hayatını yok etmeye çalışan sanık, ülkemizde neden tutuklanmamaktadır? Bu halde tutuklama kararının verilmesi gerekirken, sürekli olarak serbest bırakma kararlarının verilmesi ve failin seyahat özgürlüğünün bulunduğundan bahsedilip mağdurelerin evlere kapatılması hukuksuzluktan başka bir şey değildir. Zira bir hukuk devletinde ısrarlı takip suçlarında ve eylemlerinde tutuklama kararı verilmesi için ille de taraflardan birinin ölmesi mi gereklidir? Ölüm olmadığı müddetçe tutuklama kararı verilmeyecek midir? Demokratik bir hukuk devletinde, kimseden kendisi veya karşı tarafı ölene kadar rahatsız edilmeye katlanmasının beklenmesi mümkün değildir. Ancak ülkemizde durum ne yazık ki olumsuz yönde süregitmektedir. Bu durum da kabul edilemez ve sineye çekilemez nitelikte olup, büyük bir hukuksuzluktur.
Yeri gelmişken değinmekte yarar bulunmaktadır ki, ısrarlı takip suçları yönünden tutuklama sebebi varsayılarak tutuklama kararının verilmesinin önü açılmalıdır. Aslında bu konuda yasak yoktur, ancak uygulamada ısrarlı takip suçu, katalog suç kategorisinde olmadığından bahisle tutuklama kararı verilmediği gerçeği gözle görünür haldedir. Mevzuatta değişikliğe gidilmediği müddetçe de mahkemelerce bu tip suçlarda neredeyse hiçbir zaman tutuklama kararı verilmeyeceği anlaşılmaktadır. Oysa herkesin bir yaşam hakkı vardır ve kimsenin de bunu diğerinin elinden alamaması gereklidir. Yine yakınına yaklaşmama yönündeki adli kontrol de, mağduru hiçbir şekilde koruyamamaktadır. Zira bunun takibi ülkemizde neredeyse yapılmamakta ve bu karar, adeta kağıt üzerinde kalmaktadır. 'Yakın kavramı nedir', 'yakına yaklaştığı nasıl delillendirilecek ve ispat edilecektir' gibi sorular, ülkemizde sürekli olarak yanıtsız kalmaktadır. Belki de şu önlenemez kadın cinayetlerinin en büyük sebebi, tutuklama tedbirinin yerinde uygulanmayışıdır. Kanaatimizce ısrarlı takip fiil ve suçları gerçek anlamda ciddiye alınmalı ve tutuklama nedeni varsayılarak daha sıkı tedbirler uygulanmalıdır.
b. Tutuklama Nedeninin Varsayılabildiği Hallerin Varlığı
Yasal düzenlemede açıkça yer almayan herhangi bir neden, somut bir olayda tutuklama nedeni olarak kabul edilebilmektedir. Başka bir anlatımla CMK'nun 100/1 fıkrası dikkate alındığında, kural olarak tutuklama nedenlerinin tahdidi olmadığı görülmektedir. Ancak kanun koyucu tarafından bazı haller, tutuklama nedeni olarak düzenlenmekte ve söz konusu nedenlerin varlığı halinde, başkaca tutuklama nedeni aranmaksızın tutuklama nedeni varsayılabilmektedir. Bu haller de kendisi içerisinde ikili bir ayrıma tabi olup; CMK'nun 100/2 fıkrası, eylemleri; 100/3 fıkrası, suçları esas alınmaktadır.
Tutuklama nedeninin varsayılabildiği haller şunlardır:
1) CMK madde 100/2'de sayılan tutuklama nedenlerinin varlığı
2) CMK madde 100/3'te sayılan katalog suçların varlığı
b.1. CMK Madde 100/2'de Sayılan Tutuklama Nedenlerinin Varlığı
Tutuklama nedenin varsayılabildiği hallerden ilki, CMK'nun 100/2 fıkrasında yer almaktadır. Bu kapsamda şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı halinde ya da şüpheli veya sanığın davranışlarının, delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme yahut tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması halinde, tutuklama nedeni varsayılabilmektedir.
CMK madde 100/2'de sayılan tutuklama nedenleri şunlardır:
1) Şüpheli veya sanığın
a) Kaçması
b) Saklanması
c) Kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı
2) Şüpheli veya sanığın davranışlarının aşağıda belirtilen hususlarda kuvvetli şüphe oluşturması
a) Delilleri yok etme
b) Delilleri gizleme
c) Delilleri değiştirme
3) Şüpheli veya sanığın davranışlarının aşağıda belirtilen hususlarda kuvvetli şüphe oluşturması
a) Tanık üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
b) Mağdur üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
c) Başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
CMK'nun 100. maddesinin 2. fıkrası dikkate alındığında; madde metninde birden fazla farklı hallere yer verildiği görülmekte, ancak tutuklama nedeninin varsayılabilmesi için madde metninde sayılan nedenlerin birlikte gerçekleşmesi aranmamaktadır. Zira bazı hallerde birden fazla sebebin bir arada bulunması mümkün ve olası olup; bazı hallerde yalnızca bir sebep gerçekleşmektedir. Örneğin kaçma şüphesi olan failin çoğunlukla saklanma şüphesi de bulunmakta ve çok az kişi, kaçtıktan sonra hür iradesiyle geri dönmektedir.
b.2. CMK Madde 100/3'te Sayılan Tutuklama Nedenlerinin Varlığı
Tutuklama nedeninin varsayılabildiği hallerden diğeri, CMK'nun 100/3 fıkrasında düzenlenmektedir. Madde metninde yer alan tutuklama nedeni, kanunda sayılan katalog suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Katalog suçlar şunlardır:
1) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
b) Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
c) Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
d) Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),
e) İşkence (madde 94, 95),
f) Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
g) Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
h) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
i) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
j) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
k) Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
l) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315).
2) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
3) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
4) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar. e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
5) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
6) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
7) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.
8) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.
9) Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.
10) Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu.
11) Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî eğitim kurumlarında yönetici, öğretmen, usta öğretici, yabancı uyruklu öğrencilerin eğitimine yönelik Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen projelerde öğretici/öğretmen veya rehber danışman; özel öğretim kurumlarında yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğretici olarak görev yapanlar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî eğitim kurumları ve özel öğretim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders okutanlara ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan öğretmenlere karşı görevleri sırasında veya görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama suçu.
4. Tutuklama Yasağının Bulunmaması
Tutuklama kararının verilebilmesi için somut olayda tutuklama yasağının bulunmaması gereklidir. Tutuklama yasağı ise, sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilememesi anlamına gelmektedir. Bu halde sorgu hakimi veya mahkeme, somut uyuşmazlıkta suç vasfını, ceza türünü ve ceza miktarını dikkate alarak öncelikle tutuklama yasağının var olup olmadığını tespit etmek zorundadır. Zira yasal hükmün emredici nitelikte olması sebebiyle hakimin ve mahkemenin bu konuda takdir yetkisi bulunmamaktadır.
5. Tutuklamanın Ölçülü Olması
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100/1-2. cümlesinde ölçülülük ilkesine yer verildiği ve işin öneminin, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemeyeceğinin düzenlendiği görülmektedir. Ölçülülük yönünden değerlendirme yapılırken her somut olay bakımından ayrı değerlendirme yapılması önem arz etmektedir.
Genel kabul edilişe göre; ölçülülük ilkesi, tutuklama tedbiriyle ulaşılan sonuca, etkileri daha hafif olan başka bir tedbirle de ulaşılabilmekteyse, tutuklama kararının verilmemesinin gerekmesi anlamına gelmektedir.
Ölçülülük ilkesine CMK'nun yanı sıra 1982 Anayasasının 13. maddesi hükmüyle de yer verilmekte ve söz konusu Anayasal hükümde, temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı düzenlenmektedir. Kişinin tutuklama tedbiri ile hürriyetinden yoksun kalması, temel hak ve hürriyetlerden kişinin dokunulmazlığı ve seyahat hürriyeti ile doğrudan ilgili olduğundan, tutuklama kararlarında Anayasa hükmü uyarınca ölçülülük ilkesine uygunluk aranmaktadır. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında tutuklama tedbirinin, isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olması gerektiği belirtilmektedir. Yine farklı kaynaklarla tanımlamalarda ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında ölçülülük ilkesinin, varılmak (ulaşılmak) istenen sonuç veya amaç ile bu sonuç ya da amaca ulaşmada kullanılan araç arasındaki denge ve orantı şeklinde açıklandığı görülmektedir.
6. Hakim veya Mahkeme Kararı
a. Karar Mercii
Tutuklama kararı hakim veya mahkemece verilmekle; karar mercii, soruşturma ve kovuşturma evreleri bakımından farklılık arz etmektedir. Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilmektedir.
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde verilen tutuklama kararları arasında iki önemli fark mevcuttur. Bunlardan ilki, soruşturma evresinde henüz kamu davası açılmamış olduğu için sorgu hakimlikleri olarak bilinen sulh ceza hakimlikleri tarafından verilen tutuklama kararı, kovuşturma evresinde mahkemece verilmektedir. Diğer fark ise, soruşturma evresinde verilen tutuklama kararında re'sen hareket edilememesi ile Cumhuriyet savcısının şüpheliyi tutuklama istemli olarak sorguya sevk etmesinin gerekmesidir. Zira savcının adli kontrol tedbiri talepli sevk yazısının mevcudiyeti halinde, mahkemece tutuklama kararı verilememektedir. Ancak kovuşturma aşamasında durum farklı olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında ve özellikle ceza miktarı ile orantılı olduğu ya da sanığın kaçma ve saklanma şüphesinin bulunduğu hallerde hükmün tefhimi ile birlikle dahi sanığın tutuklanmasına karar verilebilmektedir. Uygulamada buna 'hükmen tutuklama/ hükmen tutukluluk' denilmektedir. Bu evrede Cumhuriyet savcısının istemi zorunlu olmayıp, mahkemece gerek istem üzerine gerekse re'sen tutuklama kararı verilmesi mümkün olmaktadır.
b. Tutuklama İsteminin ve Kararının Gerekçesi
Cumhuriyet savcısının tutuklama isteminin varlığı halinde, bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilmesi ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilmesi gerekmektedir. Benzer şekilde hakim ya da mahkemece verilen tutuklama, tutuklamanın devamı veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddi kararlarında; kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilmesi suretiyle açıkça gösterilmesi gereklidir. Görüldüğü üzere hakim ya da mahkeme tarafından verilen tutuklama, tutukluluk halinin devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarında, tutuklamanın tüm şartlarının gerçekleştiği hususu gerekçeli olarak belirtilmek zorundadır.
Verilen kararın içeriği, şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilmekte ve ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilerek bu husus kararda belirtilmektedir. Tutuklama kararının verilmemesi halinde ise, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılmaktadır.
c. İtiraz Yasa Yolu
CMK'nun 267. maddesi uyarınca, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilmekte ve CMK'nun 101/son fıkrasında yer alan hüküm doğrultusunda tutuklama, tutukluluk halinin devamı ile tahliye istemlerinin reddi kararlarına ve tutuklama isteminin reddi ile serbest bırakma kararlarına itiraz edilebilmektedir.
d. Zorunlu Müdafiinin Bulunması Gereği
Tutuklama istenildiğinde şüpheli veya sanık, kendisinin seçtiği veya baro tarafından görevlendirilen bir müdafiin yardımından yararlanmaktadır. Bu kapsamda şüpheli veya sanığın vekaletnameli ya da seçtiği özel avukatının bulunmaması halinde, barodan avukat görevlendirilmesi istenmektedir.
e. Tutuklananın Durumunun Yakınlarına Bildirilmesi
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilmesi ve ayrıca soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla tutuklunun, tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine izin verilmesi gereklidir. Şüpheli veya sanık yabancı ise; tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilmektedir.
B. Tutukluluk Süresi
1. Ağır Ceza Mahkemesinin Görevine Girmeyen İşlerde Tutukluluk Süresi
Tutukluluk süresi, CMK'nun 102. maddesinde ikili bir ayrımla düzenlenmekte ve yasal düzenleme ile ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde en çok bir yıl olarak belirtilmektedir. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilmektedir.
Kanunda başkaca azami süre de yer almakta olup, soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı geçememektedir.
2. Ağır Ceza Mahkemesinin Görevine Giren İşlerde Tutukluluk Süresi
Tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde en çok iki yıl olup, bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilmekte; ancak uzatma süresi, toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçememektedir.
Soruşturma evresi için düzenlenen diğer azami sınır da, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından tutukluluk süresinin bir yılı geçememesi şeklindedir. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilmektedir.
3. Suça Sürüklenen Çocuklarda Tutukluluk Süresi
CMK'nun 102. maddesinde öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanmaktadır.
4. Uzatma Kararlarında Usul
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işlerde verilen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilmektedir.
C. Tutukluluk Durumunun İncelenmesi
1. Soruşturma Evresinde
Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler içerisinde tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmediği konusunda karar verilmektedir. Söz konusu karar, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından verilmekte; karar verilirken CMK'nun 100 üncü maddesi hükümleri göz önünde bulundurulmakta ve karar, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle verilmektedir. Tutukluluk durumunun incelenmesi, otuzar günlük sürelerde şüpheli tarafından da istenebilmektedir.
2. Kovuşturma Evresinde
Kovuşturma evresinde hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmediğine, her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da otuzar günlük sürelerde re'sen karar vermektedir. Görüldüğü üzere kovuşturma aşamasında istem olmasa dahi sanığın tutukluluk durumu gözden geçirilmek zorundadır. Tutukluluğun değerlendirilmesi sonrası hakim veya mahkemece sanığın tutukluluk halinin devamına ya da tahliyesine karar verilmektedir.
D. İstemler ve Usul ile Salıverilenin Yükümlülükleri
1. İstemler
a. Tutuklama Kararının Geri Alınmasını İsteme
Soruşturma evresinde şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılması, sulh ceza hâkiminden istenebilmektedir. Bunu isteme hak ve yetkisi, Cumhuriyet savcısı ile hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafiinde bulunmaktadır.
b. Salıverilmeyi İsteme
Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebilmekte ve şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine, hâkim veya mahkemece karar verilmekte, verilen kararlara da itiraz edilebilmektedir.
Dosya, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde; salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılan incelemeden sonra verilmekte, ancak bu karar re'sen de verilebilmektedir.
c. Şüphelinin Serbestliğe Kavuşması
Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinde adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa; şüpheliyi re'sen serbest bırakma yetkisine sahip olup; kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde de, şüpheli serbest kalmaktadır.
2. Usul
Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınmasını istemesi ile şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri üzerine; merciince, Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilmektedir. Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınması istemleri hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanmaktadır. Ancak söz konusu kararlar duruşma dışında verilirken, Cumhuriyet savcısının, şüphelinin, sanığın veya müdafiinin görüşü alınmamaktadır. Verilen kararlara itiraz edilebilmekte ve itiraza ilişkin olarak CMK'nun 267 ve devamı maddeleri uygulanmaktadır.
3. Salıverilenin yükümlülükleri
Şüpheli veya sanık, salıverilmeden önce yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlü olup; şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar olunmakta ve ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilmektedir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilmektedir.
LL.M. Av. Uzm. Arb. AYŞEN GÜZEL