Kendisini hiç tanımam...Ama dün gece ölümünü duyunca çok üzüldüm. Adını duyduğumda sadece sosyal medyada karşıma çıkan görüntüler geldi aklıma. Parlak kıyafetler, abartılı pozlar, magazin başlıkları…
"Fenomenmiş" dediler, "lüks yaşama düşkünmüş", "şöhreti sevmiş."
Peki ya hiç düşündük mü, o görüntülerin arkasındaki gerçek kızı?
Ben tanımam Nihal Candan'ı.
Hiç karşılaşmadım, hiç sohbet etmedim onunla.
Ama içimde tarifsiz bir burukluk var…
Çünkü bu hikâyede bir ekran yüzünün değil, bir genç kızın sessiz çığlığı var.
Sadece kendi hikâyesi değil bu…
Bizlerin görmezden geldiği, sosyal medya çağının genç ruhları nasıl yuttuğunun bir göstergesi.
Ve ben, tanımadığım bu kız için üzülüyorum.
Çünkü bir kız çocuğu daha, toplumun acımasız baskıları arasında sessizce yok oldu.
Bir ekran ışığıyla başladı her şey.
Bir bakış, bir gülümseme, ardından gelen şöhret.
Sanki tüm kapılar ardına kadar açılmış gibiydi.
Moda, güzellik, televizyon programları…
Sonra sosyal medya, filtreler, lüks arabalar, çantalar, takipçiler, reklamlar…
Ama ne eksikti biliyor musunuz?
Gerçek.
Nihal Candan, toplumun ona dayattığı tüm kimlikleri giydi.
Bir gün "güzel", bir gün "fenomen", bir gün "sosyetik"…
Ama belki de hiçbir zaman "kendi" olamadı.
Ardından gelen çöküş süreci…
Yargılanmalar, suçlamalar, tutukluluk…
Ve daha acısı: Gözlerden uzak, yalnız bir çığlık.
Psikolojik baskı, yeme bozuklukları, bedenin ve ruhun giderek tükenişi.
Ve nihayet: Sessizce gelen veda.
Henüz 29 yaşında.
Bu sadece bir bireyin trajedisi değil.
Bu, toplumun aynaya bakmayı reddettiği bir çağın çöküşüdür.
Genç kızlar…
Bugün sosyal medyada size "kusursuzluğu" pazarlayan binlerce hesap var.
Hepsi size diyor ki: "İnce ol, güzel ol, göster, tükettikçe değer kazan."
Ama kimse demiyor ki: "Kendin ol, yeter."
Kimse demiyor ki: "İyi hisset, huzurlu ol, kendini sev."
Çünkü iç huzur "sponsorlu içerik" değil.
Ve özsaygı, "filtreyle" gelen bir şey değil.
Şimdi bir duralım.
Bu sadece Nihal'in hikâyesi değil.
Bu, izlediğimiz ama görmediğimiz, alkışladığımız ama anlamadığımız herkesin hikâyesi.
Peki ya biz?
Ne zaman bu kadar ilgisiz olduk?
Ne zaman başkasının düşüşünü sadece bir "trend" olarak izler olduk?
Ne zaman yardım etmek yerine ekran görüntüsü aldık?
Ve en çok da ne zaman yargılar olduk, anlamadan?
Ailelere, eğitimcilere, medyaya düşen büyük bir görev var.
Çocuklarımıza değerli olduklarını öğretmeliyiz - sadece güzel olduklarında değil, sadece "takip edildiklerinde" değil, sadece birilerine "havalı" göründüklerinde değil.
İnsan oldukları için.
Yalnızca var oldukları için.
Nihal Candan, bir figür olarak unutulabilir.
Ama onun yaşadıkları, gençliğe bir uyanış olabilir.
Eğer gerçekten görmeyi seçersek…
Bu yazı, bir suçlama değil.
Bir davet.
İçimizdeki değerleri, kaybetmeden önce fark etmek için bir çağrı.
Çünkü ekranların ışığı geçer…
Ama içindeki karanlık kalır.
Ve o karanlık, Nihal Candan'ın hikâyesinde artık sonsuz bir sessizliğe büründü.