Kanın Bedeli Var Mı?
Bir kadının suskunluğunda duyulmayan çığlıklar vardır.
Şükriye Aci'nin gözleri ekrana yansıdığında hepimiz sustuk. Çünkü oeşini kaybetmiş bir kadındı. O an hepimiz vicdan terazimizi yeniden tartmak zorunda kaldık. Bir kadının sessizliğinde ne çok fırtına kopar, kim bilir?
Oğuz Murat Aci, bir kaza kurbanı değildi sadece. Adaletsizliğin, sorumsuzluğun, gücün ve paranın arasında ezilen bir can olarak çıktı bu hayat sahnesinden. Geride ise acıya batmış bir aile kaldı. Ve bugün, o ailenin en kırılgan yerinden çatladığını izliyoruz: eşinden.
Şükriye Aci, oğluyla birlikte hayatta kalmaya bir şekilde nefes almaya, ayakta durmaya çalışan bir kadın. O şimdi, aldığı tazminat karşılığında davadan vazgeçti. Evet, belki "kan parası" deniyor adına. Belki birileri "sattı" diyor. Ama insanın içini en çok yakan şu soru: Acının bir fiyatı olur mu?
Kayınpederi Özer Aci'nin "Oğlumun kanını 100 milyona sattı" sözleri sosyal medyayı ikiye böldü. Kimileri "Haklı adam", kimileri "Kadını hiç mi anlamıyorsunuz?" dedi. Oysa mesele para değil. Mesele, parçalanmış bir ailenin her bir ferdinin kendi yöntemince hayatta kalmaya çalışması. Biri öfkeye sarılıyor, biri sessizliğe, biri belki çaresizce uzatılan bir anlaşma kâğıdına…
Şükriye Aci, açıklamasında şöyle diyor:
"Kimse beni dinlemedi. Oğlumun ve benim hakkımız olanı aldık. Beni yok saydılar, dışladılar. Davanın asıl mağdurlarından biriyken düşman ilan edildim."
Bir kadının tek başına mücadele edemeyeceğini düşündüğü bir sistemde, belki de arkasını yaslayacak bir dayanak arayışıydı bu. Herkes adalet derken, o bir nebze huzur, bir nefeslik güven arıyordu belki de. Ama unuttuğumuz bir şey var: Adaletin gecikmesi, bazen en sevdiklerimizi de bize düşman edebilir.
Bu olayda ne yalnızca Şükriye haklı, ne de yalnızca Özer Aci. Her biri kendi acısını kendi yöntemince yaşıyor. Her biri bir şey kaybetti. Ama biz seyredenler, biz dışarıdan izleyenler, kendi öfkemizle, kendi değer yargılarımızla yorumlar yaparken belki de en büyük yanlışı biz yapıyoruz.
Bu bir dava değil sadece. Bu bir ülkenin adalet sistemine, vicdanına, dayanışmasına ve kadınların görünmez mücadelesine dair de bir hikâye. Ve bu hikâyede kazanan yok. Herkes eksildi.
Sahi, kanın bedeli olur mu?
Bazen hayatta kalmanın da bir bedeli oluyor. Ve o bedeli sadece cebimizle değil, vicdanımızla da ödüyoruz.