Bazı insanlar vardır… Oyuncudur, yeteneklidir, rolünü oynar ve sahneden çekilir.
Bir de Esra Dermancıoğlu gibi insanlar vardır… Oyuncudur, sahneyi de alır, seyirciyi de; sosyal medyayı da kahkahaya boğar, kendi kendine talk show yapar, sonra üstüne bir kahve içer, "Oh be, hayat kısa!" der.
Rol aldığı projelerde hep sağlam karakterleri sırtlamıştır.
Bir dönemin unutulmaz dizisi Fatmagül'ün Suçu Ne? ile milyonların radarına girdi ama sonra ne yaptı biliyor musunuz?
Ağır dramların içinden "eğlenceli kadın" ikonuna terfi etti.
Ve bu geçişi de öyle profesyonelce, öyle kendi gibi yaptı ki, sanki "Ben zaten buyum!" diyerek…
Sosyal medyada ise bambaşka bir Esra izliyoruz.
Filtrelerle dalga geçen, sabah sabah ev halini paylaşmaktan gocunmayan, bazen "Bu ne cesaret!" dedirten videolarıyla
hayat dersi gibi bir içerik üreticisi:
"Kendin ol. Olmuyorsan da bari eğlen!"
Kahkaha atmak için sebep mi arıyorsunuz?
Esra Dermancıoğlu'nun Instagram hikâyelerine bir göz atın.
Yani o video filtreli, başlık "Sabah sabah delirdim herhalde" olabilir ama içeriği net: "Ben buyum, siz de rahat olun!" Modayla da ilişkisi apayrı bir şov…
Bir gün sahne kıyafeti gibi bir elbise, ertesi gün pazar kombiniyle story atar.
Ve hepsinde bir ortak nokta vardır:
Kendine hayranlık ve zerre umursamazlık.
Zaten bu ikisinin birleştiği yerde özgürlük başlar!
Röportajlarında bazen bir bakarsınız, ciddi ciddi bir sanat manifestosu veriyor, bir bakmışsınız hayatın içinden laflarla hepimizi kırıp geçiriyor:
"Ben öyle her geleni sevmem, ama sevince tam severim."
"Sabah sabah yoga yapamam, kahkaha atarım."
İşin özü; Esra Dermancıoğlu sadece bir oyuncu değil, bir ruh hali.
Neşeli, dobra, filtresiz ve özgür…
Ve en önemlisi, hiçbir zaman başrol takıntısı olmayan ama her sahnede parlayan o kadın.
Bravo Esra!
Senin olduğun yerde sessizlik bile kahkaha sesine karışıyor.
Ve itiraf edelim, birazcık sen gibi olsak, hayat daha az ciddi, çok daha eğlenceli olurdu!