Almula Merter Churm

Eniştemdi, Sevgilim Oldu,Başkan’dı, Aşkım Oldu,Büyük’tü, Kalbim Oldu”

02.07.2025 15:05
Haber Detay Image

Bazı magazin haberleri vardır, okuduğunuz anda beyniniz "buffering" moduna geçer.

İşte Ece Erken ve Sinan Akçıl el ele görüntülendiğinde, hepimizde o dönen çemberler başladı...

"Bir dakika… Bu kadın yıllar önce ona eniştem dememiş miydi?"

"E biz bu diziyi başka izlemiştik sanki…"

"Karma mı, kısmet mi, yoksa kurgu mu?"

Ama durun. Başlığa dönelim.

Eniştemdi. Elimi tuttu.

Hem Netflix dizisi adı gibi, hem de Türk toplumu için travmatik bir kombinasyon. Ama kabul edelim, bu ülkede "ablamın eski sevgilisi" ya da "kankamın ex'i" gibi başlıklardan neler çıktı, bu çok masum kalır.

Hikâyenin kalbinde Ece Erken var.

Yıllar önce kaybettiği eşinin yasını, sessizce ama gözümüzün önünde tuttu.

Şimdi ise biri elini tutmuş, yürümeye başlamış.

Ne yapıyoruz?

Yine o meşhur "Çabuk unuttu!" cümlesiyle sahneye çıkıyoruz.

Sanki kalbin açılış saatini biz belirliyoruz.

Sanki mutluluk izni almak zorunda.

Sanki onun gülüşü bize vergiye tabi.

Ama ne güzel demiş Ece:

"Üç yıl oldu. Mutluyum. Bırakın mutlu olayım."

Tam burada bir alkış efekti gelsin istiyorum.

Bir kadın kendi zamanlamasını belirlediği için linçlenmez, kutlanır.

Mutluluğun sırası, kiminle olduğu, hangi şehirde el ele tutuşulduğu bunlar magazin malzemesi olabilir ama mutluluğun kendisi, kimsenin malı değildir.

Peki gelelim Sinan Akçıl'a…

Türk popunun kalbi kırık notası.

Her ilişki bir şarkı, her ayrılık bir klip, her barışma bir featuring.

Ama bu defa soundtrack daha farklı olabilir.

Belki "Aşkın Zamanı Yok" diye bir remix geliyor yakında, kim bilir?

Kimileri "reklam kokuyor" diyor, kimileri "geçici"…

Oysa ben ne aşkın süresine karışırım, ne de kokusuna.

İster lavanta gibi sürer, ister üç günde uçar.

Ama el ele yürüyebilen iki insan gördüysem, bir saniye susar, izlerim.

Çünkü hayat bu kadar zor, bu kadar kısa, bu kadar hızlıyken…

Bir el, başka bir ele "hadi" diyorsa —bırakın tutsun.

Yazar Notu:

Ece Erken "eniştem" demiş olabilir.

Ama hayat bu işte bazen eski şakalar, yeni aşklara dönüşür.

Ve bazen…

En çok ihtiyacın olan kişi, hiç tahmin etmediğindir.

GÜZİDE DURAN- FİKRET ORMAN

"Bunu İlan Etmeyi Boşanmaya Kadar Bekleyemez Miydi?"

İşte magazin sorularının en meşhurlarından biri daha...Hemen her yeni ilişkide, hele ki biri hâlâ resmî olarak evliyse, bu cümle ortaya atılır:

"Bari boşanmayı bekleseydi…"

"Çocukları var, biraz daha saygı gösterseydi…"

"İlla el ele görüntü mü vermeliydi?"

Haklılık payı var mı? Elbette.

Ama hayat da sadece "ne zaman doğru olur" sınavı değil.

Bazı insanlar zaten çoktan bitmiş bir evliliğin içinde yıllarca "resmî ama ruhsuz" kalmış olabilir.

Kâğıt üzerinde evli olmakla, gerçek hayatta o evliliği yaşıyor olmak arasında bazen yıllık değil, ışık yılı farkı var.

Güzide Duran, epey zamandır ayrı yaşıyor, çocuklarını tek başına büyütüyor ve artık "bitti" dediği bir sürecin son sahnesini oynuyor.

Belki bu görüntülerin "erken" gelmesi, izleyicide karışık duygular uyandırdı.

Ama belki de Güzide, içinden geçen şu cümleyi haykırıyor:

"Ben zaten çok bekledim. Sıra kendimde."

Ve Fikret Orman'ın o "gül" hamlesi de belki sadece bir çiçek değil,

o çok gecikmiş özgürlüğe, o "yeniden ben" diyen kadına verilen bir destek simgesi.

Kısacası…

Hayat bazen bizi zamanlamayla değil, zamanlamasızlıkla sınar.

Ve bazı sevgiler vardır; ne boşanma kararına, ne mahkeme tarihine sığar.

Sadece gelir.

Kapıyı çalar.

Ve bazen o kapıyı açmak, en büyük cesarettir.

LUCİEN ARKAS-MERVE ARKAS

Bağ Bozumundan Kalp Bozumuna Bir Aşk Hikayesi mi?

Lucien Arkas… İş dünyasının duayeni, şarap bağlarının efendisi, Akdeniz rüzgârının işaret fişeği.

Ve Merve Sakallı Arkas… Genç, girişimci, İzmirli, şehirli zarafetin temsilcisi.

Aralarındaki yaş farkı mı? Sadece 42.

Ama siz ona magazin diliyle "iki nesil" de diyebilirsiniz.

Bu ilişki, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; aynı zamanda toplumun "sınır" dediği kavramlara karşı açılmış bir meydan okuma.

Gerçek aşk mı, stratejik ortaklık mı?

İkiliyi sadece "yaş farkı" ile okumak sığ kalır. Zira iş birliği, vizyon, markalaşma ve sosyal çevre açısından birbirini tamamlayan bir tablo da söz konusu.

Merve Hanım'ın gastronomi yatırımları, bağcılık tutkusu ve butik otel projeleri… Lucien Bey'in dev bağları ve sektörel deneyimiyle birleşince bu işin içinde hem duygu hem denge var gibi görünüyor.

Yorumluyorlar;

"Paraya mı aşık oldu?"

"Torunu yaşındaki kadına gönlünü kaptırmış!"

"Baba-kız gibi görünüyorlar…"

Evet, bu tür cümleler dolaşıyor. Ama buradaki mesele şu:

Bizler hâlâ kadınların yalnızca "gençliğe" ve "güzelliğe", erkeklerin ise "paraya" ve "güce" olan ilgisi üzerinden denklem kurmayı seviyoruz.

Oysa zaman değişti.

Kadınlar da zengin. Erkekler de duygusal olabilir.

Bazen gerçekten bir masa başı anlaşması değil, bağ bozumu sonrası bir bakış başlatır bir aşkı.

Peki aşkın ömrü ne kadar?

Kim bilir? Belki üç mevsim, belki bir ömür.

Ama belli ki her iki taraf da şu an, bu birliktelikten hem ruhsal hem sosyal olarak besleniyor.

Lucien Arkas'ın hayat enerjisiyle, Merve Hanım'ın vizyonu kesiştiği yerde bir "ortak yaşam yatırımı" var.

Bu aşk; el ele tutuşmaktan çok, ortak bir yol yürümek gibi görünüyor.

Lucien Arkas ve Merve Sakallı Arkas ilişkisi;

• Toplumsal ezberlere,

• Yaş klişelerine,

• Ve "Bu kadarı da fazla" diyen magazin tabularına bir cevap niteliğinde.

Ve belki de bize şunu söylüyorlar:

"Yaş farkı değil, hayat farkı yorar insanı. Biz yorulmamışız."

Yazarın Tüm Yazıları

title