"Sanat sadece güzel olanı anlatmaz. Bazen rahatsız eder, bazen sarsar, ama mutlaka düşündürür." Bazı geceler vardır, sadece bir şarkıyla değil, bir bakışla, bir adımla, bir duruşla akılda kalır. Hande Yener'in sahnesinde Mecnun Giasar'la birlikte yarattığı o an, sadece bir müzik performansı değildi; bir çağrının, bir meydan okumanın, belki de Türkiye sahnelerinde az rastlanan bir özgürlük gösterisinin ta kendisiydi.
Fenerbahçe Beko'nun şampiyonluk kutlamasında, her zamanki gibi enerjik ve iddialı haliyle sahneye çıkan Hande Yener, bekleneni verdi. Ama o gece esas kırılma noktası, sahneye dansçı olarak değil, adeta bir manifesto gibi çıkan Mecnun Giasar'ın varlığıydı.
Almanya'da doğup büyüyen, hip-hop dünyasından çıkıp Grammy ödüllü bir koreograf haline gelen, dünya devleriyle çalışan bir sanatçı…
Ama bu biyografik bilgiler bile Giasar'ın sahnede bıraktığı etkiyi anlatmaya yetmez. Çünkü o, dans etmiyor; bedenini bir anlatı aracına dönüştürüyor.
Ve o gece, kadın kıyafetiyle çıktığı sahnede, normları altüst eden bir varoluş sergiledi.
Cinsiyet kalıplarının, toplumun 'görünmesi gereken' sınırlarının, erkekte güç kadında zarafet arayan sistemin orta yerine, korkusuzca bir "başka türlü de olabilir" koydu.
Bu, sadece estetik bir tercih değil; bir ifade biçimiydi. Cesurdu, alışılmadıktı, rahatsız ediciydi – evet, çünkü öyle olması gerekiyordu.
Hande Yener: Hep Bir Adım Önde
Hande Yener yıllardır Türk popunun sınırlarını zorlayan, görsel estetikle müzikal yeniliği buluşturan bir figür. Moda, müzik, tavır, duruş… Hepsini birleştiren ve her zaman kendi kural kitabını yazan biri.
Bu iş birliği, onun sadece bir şarkıcı değil; sahneyi sanatın her türüyle yeniden şekillendiren bir küratör olduğunu bir kez daha gösterdi.
Peki, Hazır mıyız?
Toplum olarak, farklı olanı gerçekten kabul etmeye hazır mıyız?
Sahneye çıkan bir dansçının cinsiyet ifadesine değil, ifadesinin gücüne bakabilecek miyiz?
Ne yazık ki hâlâ büyük bir kesim için cevap hayır. Hâlâ sahnedeki beden yerine onun üzerindeki kıyafeti konuşuyoruz. Hâlâ "erkek adam böyle giyinmez" klişesini kıracak cesaretle değil, kahkahalarla izliyoruz. Ama sanat tam da bu anlarda var olur: Konuşulmayanı konuşturur.
Müzik bitti, ışıklar kapandı, sahne söndü… Ama o gece hafızalara kazınan tek şey bir şarkı değildi.
Bir dans figürü, bir kıyafet tercihi ya da bir pop yıldızının karizmasından çok daha fazlasıydı:
O gece, sahnede görünmenin değil, görünür olmanın gücü vardı.
Ve evet, belki Fenerbahçe kupayı kaldırdı ama o gece sanat bir başka galibiyet daha aldı.