Rezil olmak pahasına herkesin içinden bir Nicki Minaj çıktı.
Bir poz veriyor Nicki Minaj. Hani "poz" denince aklınıza gelenleri unutun. Bu başka bir şey... Bir ayağı havada, diğerinin üstünde sekiz tane zincir, saç pembenin bir tonu ama çiğ mi pastel mi karar verememiş. Yüzünde, "Bunu bilerek yapıyorum, siz de konuşun" bakışı. Sonra sosyal medya infilak ediyor. Herkes paylaşıyor, herkes dalga geçiyor, herkes "bu ne ya?" diyor.
İşte tam o anda, Atlantik'in bu tarafında bir şey oluyor. Bizim ünlüler, panik butonuna basıyor. Çünkü "trend" kaçıyor. Çünkü bu devirde dikkat çekmenin tek yolu, ya aşırı seksi, ya aşırı tuhaf, ya da mümkünse ikisinin garip bir kombinasyonu olmak. Ve böylece Türkiye'de "Nicki Minaj pozları" sezonu açılıyor.
Bir bakıyorsunuz, bir ünlümüz bacağını omzuna koymuş, kafasında balık filesinden bozma bir şapka, elinde "modern sanat" mı "ev kazası" mı karar veremediğimiz bir aksesuar. Sorarsan: "Ehehe, Nicki Minaj'la dalga geçiyoruz."
Ama bir bakıyorsunuz, o "dalga geçme" anı, çok hızlı bir şekilde "imaj stratejisi"ne dönüşmüş. Yani şaka diye başlayan şey, bir anda ciddi bir PR hamlesi haline geliyor.
Çünkü artık PR ajanslarının altın kuralı değişti. ŞEskiden "iyi görün, düzgün görün" derlerdi; şimdi "yeter ki konuşulsun, nasıl konuşulursa konuşulsun" devri. Ve garip ama gerçek: rezil olmak da reklamın bir türü. Çünkü algoritmalar utangaçlığı sevmiyor.
Böylece ortaya şu tablo çıkıyor:
Kimse "iyi görünmeye" oynamıyor, herkes "çok görünmeye" oynuyor.
Ama bu oyunda bir sorun var. Nicki Minaj tuhaf poz verdiğinde, bu onun markasının parçası oluyor. Çünkü o zaten "Nicki Minaj." O kendi absürtlüğünü satıyor. Bizim ünlülerse, çoğu zaman, "global bir şaka"ya geç kalmış gibi görünüyor. Hani sınıfta herkes bir espri yapar, sen beş dakika sonra "haa evet, ben de!" dersin ya, "işte o gecikmiş reaksiyon hissi", bu kopya pozlarda çok belli oluyor.
Ve işin daha da tuhafı. Başta "dalga geçmek için" yapılan bu şeyler, zamanla "biz de aslında böyleyiz" noktasına geliyor. Parodi ile gerçek arasındaki çizgi siliniyor. Hatta bir noktadan sonra "parodi" olduğu iddia edilen şeyin, aslında gizliden gizliye "gerçek bir özenti" olduğu anlaşılıyor.
Sonunda da şöyle bir döngüye giriyoruz.
Nicki Minaj tuhaf bir poz veriyor.
Bizim ünlüler "dalga geçiyoruz" diye aynı pozu veriyor.
O dalga geçme hali, "ciddi bir imaj"a dönüşüyor.
Sonunda herkes gerçekten "o pozu" sahiplenmiş oluyor.
Ve biz de ekranda şunu izliyoruz: "Bu bir şaka mıydı? Yoksa gerçekten böyle mi giyinmek istiyor?"
Aslında sorun çok basit... Dikkat ekonomisi.
Sosyal medya, "normal"i ödüllendirmiyor. Algoritma, uç olanı, absürt olanı, "vay be" dedirteni öne çıkarıyor. Yani sıradan bir elbiseyle, normal bir pozla "keşfet"e çıkamazsın. Ama kafana kocaman bir tavuk maskesi takarsan? İşte o zaman tıklanırsın.
Ve artık hepimiz biliyoruz, Her tıklama, para. Her yorum, reklam. Her tartışma, PR.
Bu yüzden ünlüler "Nasıl dikkat çekerim?" diye sorarken, kimse "Nasıl iyi görünürüm?" diye sormuyor.
Ama işte tam burada devreye şu soru giriyor:
Her dikkat, değerli midir?
Çünkü bazı pozlar anlık etkileşim getiriyor, ama uzun vadede itibar eritiyor. Bazı "saçmalıklar" anlık manşet oluyor, ama arşive kalıyor.
Belki de en acı olan şey "Her trend, herkese gitmez". Çünkü Nicki Minaj olmak, sadece tuhaf poz vermekle olmuyor. O tuhaflığın arkasında bir "marka" var, bir tutarlılık var. Bizdeki versiyonlarda ise genelde o tutarlılık yok; sadece "aman geri kalmayalım" telaşı var. Ve o telaş, ekrandan şöyle okunuyor,
"Ben de buradayım! Ben de dikkat çekebilirim! Bak, ben de garip oldum!"
Ve dönüp dolaşıp şuraya geliyoruz, "Her Nicki Minaj pozu seni Nicki Minaj yapmaz. Ama seni tuhaf bir taklit gibi gösterebilir".