Herkes ölür! Gün gelir ölüm de ölür! Eski Dünyanın Son Büyük Monarkı Kraliçe Elizabeth’e Dair
A. Çağrı Başkurt
Efendim, kâinatın han, cihânın hancı, bizlerin de yolcu olduğuna inanıp, menzilimizi Erzurum bildiğimiz birkaç zaman evvel, kandilin yine felek burcuna erdiğini işitip, inci nakışlı perdeyi üzerimize çektiğimizde hem bakmayı hem de görmeyi bildik. Bildik de merhûm Nesîmî'nin "… gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi, gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni…" beyti de aklımıza düşünce, içimizden, şu seyir denilen de ne âlem iştir, diye geçirmekten de geri durmadık... O dem, Mûcîd-i Hakîkî'nin var ettiği hakikat âleminde kendini seyre dalmanın bir mertebe-i âlî olduğunu idrake varıp, gerçeklik âleminde de seyrin hâlini düşünüp, insanoğluna bahşedilen bir başka hüner yani ki îcâd etmenin mânâsı üzere meylettik. Îcâd etmeyi îcâd etmediysek de onu önümüze alıp ardınca yürüdük. Bakın görün ki yolumuz nerelerden geçti de nerelere vardı…
Büyükbabanın Kehaneti ve Küçük Lilibet'in Kaderi
O, 1926 senesinde, Kral V. George ile Kraliçe Mary'nin ikinci oğulları York Dükü Prens Albert'in sevgili eşi York Düşesi Elizabeth'ten dünyaya gelmişti.
Resmi adı Elizabeth Alexandra Mary olsa da aile arasında Lilibet olarak bilinirdi. İlk adı annesinin, ikincisi büyük büyük babaannesi Kraliçe Alexandra Caroline Marie Charlotte Louise Julia'nın, üçüncüsü ise babaannesi Mary Victoria Mary Augusta Louise Olga Pauline Claudine Agne onurlarına verilmişti.
Doğumuyla beraber amcası Veliaht Prens Edward'dan ve babası Prens Albert'ten sonra Birleşik Krallık'ın, İngiliz Milletler Topluluğu'nun ve Hindistan'ın üçüncü sıradaki vârisi olarak ilan edilmişti. Ancak amcası Prens Edward, babası V. George'un vefatı üzerine VIII. Edward olarak tahtı devralıp aynı sene Amerikalı Wallis Simpson ile evlenmek istediğini haber verdiğinde kader işlerin Prenses Lilibet lehine değişebileceğinin de ilk işaretini vermiş oluyordu.
Sanırım hayatta olsaydı bu duruma şaşırmayacak tek kişi V. George olurdu. Kendisini büyük oğlunun hayata tutunmadaki başarısızlığından dolayı, 42 sene boyunca, her an ve her dakika hayal kırıklığına uğramış olarak kabul ediyordu. Oğlunun evli kadınlarla olan ilişkilerinden ikrâh gelmiş ve tacı devralmasını görmek konusunda isteğini büsbütün yitirmiş bulunuyordu. Sarayda "Ben öldükten sonra bu çocuk on iki ay içinde kendini mahvedecek." diye söylenmesi ve "En büyük oğlumun asla evlenmemesi ve çocuk sahibi olmaması, Bertie (Prens Albert) ve Lilibet ile taht arasına hiçbir şeyin girmemesi için Tanrı'ya dua ediyorum." dileği de bundan ileri geliyordu.
Kime Niyet Kime Kısmet
Edward, 20 Ocak 1936 tarihinde babasının vefatının akabinde kral olarak ilan edilmiş, bu ilan edilişi Buckingham Sarayı'nda sevgilisi ile perde ardından seyretmiş, tahta çıkış töreni için ise 12 Mayıs 1937 tarihi belirlenmiş, neyse ki zaman çabucak akıp gitmişti…
Tarih 12 Mayıs 1937'i gösterdiğinde Westminster Abbey'de aylar önce haber verilen davetlilerin yerini aldığı merasim başlamak üzere…İşte borular çalıyor ve Edward'ın tacını giymek için Westminster Abbey'e girmiş olduğu haber veriliyor… Şimdi herkes için ayağa kalkıp yeni kralı selamlama vakti… Fakat o da ne? Bu gelen Edward değil? Neler oluyor?
Efendim o hâlde filmi geri saralım da görelim neler olmuş neler…
Edward'ın bir anda ortaya çıkan evlilik meselesi karşısında dünya basını şaşkın, Birleşik Krallık ve ona bağlı devletler topluluğu idareleri ise kızgındı. Onlara göre boşanmış ve iki eski kocası da yaşayan bir kadının müstakbel müstakbel kraliçe olarak ilan edilmesi, siyasi ve sosyal açıdan kabul edilemezdi. Başbakan Baldwin idaresindeki hükümet, kralın arzusundan vazgeçmemesi hâlinde durumu kabul etmemek için istifa etmeye hazırlanmaya başlamıştı bile ancak krala evvelce üç seçenek sunulmuştu: Evlilik fikrinden vazgeçmek, bakanlarının istekleri dışında evlenmek veya tahttan çekilmek.
Edward'ın ise Winston Churchill tarafından desteklenen ve bazı tarihçiler tarafından planlanan karşı bir teklifi vardı: Kendisinin kral kalacağı ancak Simpson'un kraliçe eşi olmayacağı morganatik bir evlilik… Böylece kraliçe eşi daha az unvana sahip olacak ancak yine de sahip olacakları çocukları da tahtı miras alamayacaktı. Bunun bir prensip olduğuna şüphe yoktu ancak yine de kabul görmeyecekti…
Bütün bunlar tartışılırken Edward bir yandan tüm tören provalarına katılmakta diğer yandan büyük gün için tüm eksikler giderilmeye çalışılmaktaydı. Hatıra paralarının basılması, hediyelik eşyaların hazırlanması, yeni inisiyallerin işlenmesi ise neredeyse tamamlanmıştı. Bütün bunlara rağmen Edward'ın tahttan kardeşi lehine feragatine ancak Aralık 1936 tarihinde karar verebilmişti. Değişiklik bir yas dönemini takip etmeyeceği için sadece 5 ay kalan taç giyme töreninin icrasında iki küçük değişiklikle aynıyla karar kılınmıştı: Kralı değiştirmek ve bir de refakatine kraliçe ilave etmek…
II. Cihan Harbi Gölgesinde Bir Veliaht Prenses
İngiltere Eylül 1939'da II. Cihan Harbi'ne girdiğinde tahtta Kral VI. George (Prens Albert tahta geçtikten sonra bu adı almıştır) ve eşi Kraliçe Elizabeth bulunmaktaydı. Büyük Britanya Şansölyesi Lord Hailsham, Londra'nın tehdit altında bulunmasını gerekçe gösterip, tahtın geleceği için Veliaht Prenses Elizabeth'i ve kardeşi Prenses Margaret'in Kanada'ya nakledilmesinin uygun olduğunu dile getirmiş fakat kabul görmemişti.
Prenseslerin annesi Kraliçe Elizabeth, Blitz yani II. Cihan Harbi sırasında, 1940 ve 1941 senelerinde Almanya'nın Birleşik Krallık'a karşı düzenlediği bombalama kampanyası sırasında bile Londra'dan ayrılmayı veya çocuklarını Kanada'ya göndermeyi açıkça reddetmiş cesur bir kadındı. İngiliz Kabinesi ona bunu yapmasını ısrarla tavsiye etmesine rağmen verdiği cevap çok sarihti: "Çocuklar bensiz gitmeyecek. Ben Kralı bırakmayacağım. Kral da asla gitmeyecek."
Prensesler, Norfolk'taki Sandringham House'a taşındıkları Noel 1939'a kadar İskoçya'daki Balmoral Kalesi'nde; Şubat ayından Mayıs 1940'a kadar Windsor'daki Royal Lodge'da; sonraki 5 senede ise çoğunlukla Windsor Kalesi'nde ikamet etmişlerdi. Bu esnada kardeşiyle beraber İngiliz askerleri için çorap örmekte ve bandaj hazırlamaktaydı.
Küçük Lilibet henüz 14 yaşında iken BBC'nin "Çocuk Saati"nde şehirlerden tahliye edilen diğer çocuklara seslenerek ilk radyo yayınını yaparak, bir gün taht nasip olduğunda halkının yanında cesurca duracağını ilan etmişti: "Yiğit denizcilerimize, askerlerimize ve havacılarımıza yardım etmek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ve biz de savaşın tehlikesinden ve üzüntüsünden kendi payımıza düşeni almaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki, her biri ikimizden biri, sonunda her şey iyi olacak."
1943'te, bir önceki yıl albay olarak atandığı Kraliyet Muhafızları'nı ziyaret ederek ilk defa yalnız başına halkın önüne çıktı. 18. yaş gününe yaklaşırken Birleşik Krallık Parlamentosu, babasının Temmuz 1944'teki İtalya ziyareti gibi yurtdışında iş göremezliği veya yokluğu durumunda 5 devlet danışmanından biri olarak hareket edebilmesi için yasayı değiştirdi.
Savaş sırasında Elizabeth'i Galler'e daha yakın hale getirerek Galler milliyetçiliğini bastırmak için planlar yapıldı. Galli politikacılar onun 18. doğum gününde Galler Prensesi yapılmasını önermişler ve İçişleri Bakanı da bu fikri desteklemiş ise de Kral VI. George böyle bir unvanın yalnızca Galler Prensi'nin karısına ait olduğunu düşündüğü için bunu reddetmişti
Adanmış Bir Ömrün İlk Sözleri
Lilibet, 21 yaşında ilk yurtdışı gezine katılmıştı. Tarihler 1947 senesini gösterdiğinde ailesiyle beraber Güney Afrika ziyaretine çıkmıştı. 21. yaş gününde İngiliz Milletler Topluluğu'na hitâben yaptığı yayında, İngiliz halkına ve milletler topluluğuna ebedîyen tutacağı şu sözü vermişti: "Hepinizin önünde beyan ederim ki ister uzun ister kısa olsun, tüm hayatım sizin hizmetinize ve sizin hizmetinize adanacaktır."
Lilibet'in 21. yaş gününde verdiği tek söz milletine değildi. Gönlünde yatan bir aslan da o gün kendisinden sadakat sözünü almayı başarmıştı: Prens Philip…
Lilibet, Danimarka Kralı IX. Christian'dan ikinci derece kuzen ve İngiltere Kraliçesi Victoria'dan üçüncü derece kuzen olduğu Yunanistan ve Danimarka Prensi Philip ile 1934'te ve 1937'de yan yana gelmişti. Temmuz 1939'da üçüncü kez buluştuğunda henüz 13, Prens Philip ise 18 yaşındaydı. Fakat bu durum ikisinin mektuplaşmasına engel olmamış, nişanlandıkları 9 Temmuz 1947'de tarihindeki resmi duyuruya kadar yazışmaları devam etmişti.
Fakat sürecin bu kadar kolay ilerlemediğini de hatırlatmak gerekir. Çiftin aşması gereken oldukça önemli başka meseleleri vardı. Birincisi Prens Philip'in mali durumu yoktu. İkincisi II. Cihan Harbi boyunca Kraliyet Donanması'nda görev yapmış bir İngiliz tebaası olmasına rağmen yabancı bir ülkede dünyaya gelmişti. Üçüncüsü kız kardeşleri Nazi sempatizanı Alman soyluları ile evliydi. Bütün bu sebepledir ki Philip evlenemeden önce Yunan ve Danimarka kraliyetlerinin kendisine intikal eden tüm unvanlarından vazgeçip ve Yunan Ortodoksluğu'ndan Anglikanizm'e katılarak dahası annesinin İngiliz ailesinin soyadını da alarak Teğmen Philip Mountbatten olmayı kabul etmişti.
Bu fedakârlıkların karşılığında kendisine yüksek bir unvan olarak Edinburgh Düklüğü verilerek nihayet 20 Kasım 1947'de Westminster Abbey'de evlenebilmişlerdi.
Ölüm ve Doğum
II. Cihan Harbi, Kral George'un sağlığını bütünüyle etkilemişti. Bağımlısı olduğu bazı maddeler onun sağlığını giderek tüketmekteydi. Damar sertliği, Buerger Hastalığı bir de akciğer kanseri ise onu hızlı bir sona yaklaştırmaktaydı. Farkındaydı ama isteksiz olarak çıktığı tahtında şimdi de kalmaya isteksiz gibiydi… Planlanan Avustralya ve Yeni Zelanda gezisi, kralın sağ bacağını kaybetme tehlikesi oluşturan bir arter tıkanıklığı gelişmesi ve tedavi edilmesi üzerine ertelenmişti. Hâl böyle olunca da Lilibet, babasının sağlığı kötüleştikçe daha fazla kraliyet görevi üstlenmeye mecbur olmuştu.
VI. George'un sağlığı 1951 senesinde bütünüyle kötüleştiğinden, Lilibet sık sık halka açık etkinliklerde onun yanında yer almaya başlamıştı. Ekim 1951'de Kanada'yı ve Washington'u ziyaret ettiğinde, özel sekreteri, kralın, kendisi tur sırasında ölmesi ihtimaline karşı bir beyan taslağını yanında taşıyordu. Nitekim bir sene sonra Veliaht Prenses Elizabeth ve eşi Edinburgh Dükü Philip, o esnada İngiliz kolonisi olan Kenya üzerinden Avustralya ve Yeni Zelanda'yı gezmek için yola çıktıklarında alacakları haber hayatlarını henüz erken yaşta sonsuza kadar değiştirecekti.
Kral George, tavsiyelere uymayarak kızı ve damadının Kenya üzerinden Avustralya'ya yapacakları turda görmek için 31 Ocak'ta Londra Havaalanı'na gitti. Bu onun kamuoyuna son çıkışıydı. 6 gün sonra, 6 Şubat sabahı saat 07:30'da Norfolk'taki Sandringham House'da yatakta ölü bulundu. 56 yaşındayken geceleyin koroner trombozdan ölmüştü. Acı haber aynı gün Kenya'ya da ulaşmış, Philip kendisine haberi veren ve tabii olarak yeni kraliçe olduğunu da ilan eden ilk kişi olmuştu.
Lilibet'ten Elizabeth'e, Soyadından Soyadına
Elizabeth saltanat sırasını devraldıktan sonra yeni bir ad almayı tercih etmeyerek kendi adını korumayı; İngiltere tahtına soydan geçecek olması sebebiyle II. Elizabeth olarak ilan edilmeyi uygun bulmuştu. Hükümdarlığı Birleşik Krallık'ta ilan edilirken maiyetiyle birlikte Londra'ya dönerek süratle Buckingham Sarayı'na taşınmıştı.
Elizabeth'in tahta geçmesinin ardından o zamanın evli kadınlarına yönelik geleneklere uygun olarak kocasının soyadını alması mümkün görünüyordu. Nitekim Edinburg Dükü Prens Philip'in dayısı Lord Louis Mountbatten, Mountbatten Hanesi'ne geçilmesini savunurken Philip ise sahip olduğu düklük unvanını işaret ederek Edinburgh Hanesi'nin de mümkün olabileceğini önermekteydi. Britanya Başbakanı Winston Churchill ve II. Elizabeth'in büyükannesi Kraliçe Mary ise Windsor Hanesi'nin korunmasından yanaydılar. Hâl böyle olunca da esasen Kraliçe Elizabeth'in neye karar vereceğinin yüzdelik dilimdeki ağırlığı da ortaya çıkmıştı. 9 Nisan 1952'de kraliyet evinin Windsor olmaya devam edeceği resmen bildirilmişti.
Edinburgh Dükü Philip, eşinin verdiği bu kararı "Ülkede kendi çocuklarına adını vermesine izin verilmeyen tek adamım" diye haklı bir şikâyet içinde bulunsa da bunun genç hükümdarın kararının ötesinde olduğunu anladığına şüphe yoktu. Kraliçenin bu durumu mümkün olduğunca iyileştirebilmek için zamana ihtiyacı vardı.
Şubat 1957 tarihinde sevgili eşine "Birleşik Krallık Prensi" unvanını tevdi ederek, kendisinin bundan böyle "Edinburgh Dükü Majesteleri Prens Philip" olarak anılacağını resmen ilan etti.
Hakikaten 8 sene sonra, tarihler 1960 senesini gösterdiğinde, "Mountbatten-Windsor" soyadının, Philip ve Elizabeth'in kraliyet unvanlarını taşımayan erkek soyundan gelenler için kullanılması, kraliçenin imzasıyla resmen kabul edilmiş, kraliçe sevgili eşinin gönlünü olabilirlik ölçüsünde almayı başarmıştı.
Nev-îcâd Bir Saltanat Merasimi
2 Haziran 1953'te Westminster Abbey'de gerçekleşen merasim için 14 ay boyunca devam eden hazırlıklar için taç giyme komisyonu titiz bir çalışma yürütmüştü. Nisan 1952 tarihinde gerçekleşen ilk toplantısının başkanlığını ise Edinburgh Dükü Philip üstlenmişti. 14 ayın sadece 8 ayı, Kraliçe Elizabeth'in taç merasiminde giyeceği kıyafetin tasarım ve işçiliğine ayrılmıştı.
Bir dahaki taç giyme merasiminin 70 sene sonra olacağını kimse tahmin edemezdi ama yine de Kraliçe Victoria'dan sonra tahtı devralan ilk kadın hükümdar olarak onun ihtişamı kadar ihtişamlı, ailesinin asaleti kadar asil, kendi ruhu kadar zarif olmalıydı. Nihayet her detayı düşünülen tasarım ortaya çıktığında bir elbiseden çok şaheser olduğu anlaşıldı.
Kraliçe Elizabeth, kendisine sunulan 9 tasarımdan dokuzuncusunu beğendi. Cennet bahçesi misali tasarlanan kıyafette çok soluk pembe ipekle işlenmiş, incilerle, altın ve gümüş külçelerle ve gül pırlantalı bir Tudor Gülü yer alıyordu. Onu tacın temsil kuvvetine uygun olarak çok soluk yeşil ipek yapraklarıyla beyaz ipekle işlenmiş Gal Pırasası; soluk leylak rengi ipek ve ametistlerle ve reseda yeşili ipek, gümüş iplik ve elmas çiy damlalarıyla işlemeli bir kaliks ile İskoç Devedikeni; devedikeni gibi yumuşak yeşil ipek, gümüş iplik, külçe ve elmasla işlenen İrlanda Yoncası; kristal damarlı ve altın kenarlı yeşil ipek işlemelerle yapılmış Kanada Akçaağaç yaprağı; yumuşak yeşil ipek kullanılarak düz dikişlerle işlenmiş, gümüş ve kristal damarlı Yeni Zelanda Gümüş Eğreltiotu; kaba mimoza sarı yünü ve yeşil ve altın yapraklardan yapılmış Avustralya Akasya Çiçeği; yeşil ipek yaprakları ve gümüş çerçeveli yaprakları ile gölgeli pembe ipekle işlenmiş Güney Afrika Proteası;Hindistan'ın tohum incilerinden, elmaslardan ve sedef işlemeli yapraklarından yapılmış Hindistan Lotus Çiçeği; opal, sedef , elmas ve yumuşak yeşil ipekten yapılmış Seylan Lotus Çiçeği ile Pakistan'ın amblemi olan yulaf şeklinde elmas, altın kristal yapraklarıyla buğday, yeşil ipek yapraklarıyla gümüşten yapılmış pamuk ve yeşil ipek ile altın iplikle işlenmiş jüt elbise tasarımını tamamlıyordu. Son dokunuş ise elbisesinin sol tarafına, iyi bir talih alameti olarak gizlice işlenmiş olan fazladan dört yapraklı bir yonca idi.
Kraliçe Elizabeth'in tüm dünyanın gözü önünde Cennet bahçesini üzerinde taşıyacağı gün için bütün hazırlıklar ve provalar devam ederken, bu defa da başka bir hadise vuku buldu. Taç giyme törenine çok yaklaşmış, sadece 10 hafta kalmışken babaanne Kraliçe Mary'nin 24 Mart 1953 gecesinde, uykusunda huzur içinde vefat etmesi bir anda gündeme oturmuştu. Lakin "Üç oğlumu, ölüm nedeniyle kaybettim ancak onlara son kez veda etmek için orada olma ayrıcalığına hiçbir zaman sahip olmadım." diye üzüntü içinde bulunduğu bilinen Kraliçe Mary'nin, kendisinin hastalanması dahası vefat etmesi hâlinde dahi törenin gerçekleşmesine dair vasiyeti sebebiyle, taç giyme töreni planlanan şekilde 2 Haziran 1953 tarihinde Westminster Abbey'de gerçekleşti.
Genç kraliçe tören esnasında, an itibariyle tahtına ve halkına vereceği hizmet için sadakat üzere kalacağına dair yemin etmiş; Kudüs'te hazırlanan kutsal yağ ile mesh edilmiş; kraliyet kıyafetlerine bürünmüş; taht alametlerini kaidelere uygun olarak eline tutuşturulmuş ve en büyük alamet olan tacı başına yerleştirilmişti. O artık resmen Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Pakistan ve Seylan'ın kraliçesi aynı zamanda da Milletler Topluluğu'nun başkanı II. Elizabeth idi.
Tarih 1953 Haziranı'nı gösterdiğinde Lilibet bir eş, iki çocuklu bir anne ve bir kraliçe idi.
Taç giyme töreninin, canlı yayınlanan ilk kraliyet merasimi olarak tarihteki yerini almış olması ise onun uzun saltanatının şahsı nezdinde daima gündemde kalacağının ilk işaretiydi.
Zamanın Cesur Hikâyesi & Kraliçe'nin Yatak Odası
Kraliçe Elizabeth 70 senelik saltanatında tavrı u edası daima aynı kalan, yaradılışından kaynaklanan yüksek bir enerji alanına sahip bir isimdi. Nitekim Winston Churchill, Lilibet henüz 2 yaşında iken onun hakkında yaptığı yorum bir insan hayatı için ne kadar isabetli olabilirse o kadar isabetliydi: "Bir bebekte şaşırtıcı derecede otorite ve düşünceliliğe sahip bir karakter."
Saltanat devri, onun kraliçe olmak için yaratılmış olduğunu pek çok detayıyla ortaya koyacak kadar uzundu. Düzenli ve sorumluluk sahibi olduğu gibi neşeli ama temelde mantıklı ve iyi huylu biri olarak tanımlandığında henüz genç bir kız olmak yolunda ilerliyordu.
Zamanın, onun hakkında ileri sürülen pek çok düşünceyi haklı çıkarmak için hiç acelesi yoktu. O da en az zamanın kendisi kadar akıp gitmekte cesaret sahibiydi. Pek çok kere cesaretiyle sınanması da bundan ileri geliyordu.
1961 senesinde Kıbrıs, Hindistan, Pakistan, Nepal ve İran seyahatlerinin ardından aynı sene Gana'ya da bir ziyaret planladı. Bu ziyarette güvenlikle ilgili büyük endişeler vardı. Zira Gana Devlet Başkanı Kwame Nkrumah suikastçıların hedefinde olan bir isimdi… Birleşik Krallık Başbakanı Harold Macmillian'ın "Kraliçe başından sonuna kadar kesinlikle kararlıydı... Görevini seviyor ve Kraliçe olmak istiyordu." diye tanımlaması beyhude bir söz dizilimi değildi. Kraliçe Elizabeth'in seyahat planını değiştirmemesi bu düşüncenin bir tezahürü idi.
1964'te Quebec'in bazı bölgelerini gezmeden önce basın, oradaki ayrılıkçı hareketin içinde kendisini görmeyi asla kabul etmeyecek birleşimlerin olduğunu dahası bir suikast planlandığını ihbarının geldiğini bildirdiklerinde de hiçbir tereddüt göstermedi. Neyse ki ihbar asılsız çıkıp, girişimde bulunulmamış olması büyük şans oldu. Lakin Montreal'deyken bir isyan çıkması engellenemediyse de Kraliçe Elizabeth "şiddet karşısında sakinliği ve cesareti" ile dikkat çekmeyi ve dünya basınında sarsılmaz duruşuyla mevkiini korumayı başardı.
1981 senesinde İngiliz hükümdarının resmi doğum gününü kutlamak için kaide üzere her sene Londra'da tertip edilen At Muhafızları Geçit Töreni'nde Kraliçe Elizabeth atı Burma ile ilerlerken oldukça yakın mesafeden 6 el ateş edilmesi etrafta paniğe yol açmıştı. 17 yaşındaki gencin kuru sıkı ateş ettiği anlaşılmış ise de 5 sene hapis cezasına çarptırılmıştır. Kraliçe'nin etrafında patlayan tabancaya rağmen sakinliği ve bineğini kontrol etme becerisi, yolundan şaşmayarak devam etmesi tören esnasında büyük beğeni ve takdir toplamıştı.
Aynı sen Ekim ayında bu defa Yeni Zelanda ziyareti esnasında yine 17 yaşında bir gencin saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı. Geçit törenine bakan bir binanın 5. katından 22'lik bir tüfekle ateş eden ne var ki amatör olması sebebiyle ıskalamıştı. Derhal tutuklanmış ise de her nasılsa cinayete teşebbüs veya vatana ihanetle suçlanmak yerine, yasa dışı ateşli silah bulundurmak ve kullanmaktan sadece 3 sene hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu meselenin daha da ilginç tarafı ise cezasının üzerinden 2 sene geçtikten sonra, Prens Charles, Prenses Diana ve oğulları Prens William ile burayı ziyaret ettikleri sırada aynı gencin bu defa Veliaht Prens'e suikast düzenlemek amacıyla psikiyatri hastanesinden kaçmaya teşebbüs etmesi olmuştu.
Temmuz 1982'nin ilk günlerinde yaşananlar ise ürkütücü oluşu konuşulduğu kadar güvenlik zâfiyetlerini de gündeme getirmişti. Michael isimli 30'lu yaşlarındaki bir adam çatıdaki kilitli olmayan bir pencereden Buckingham Sarayı'na girmiş, yarım saat boyunca peynir ve kraker yiyerek etrafta dolaşmış, kraliyet portrelerini incelemiş, bir süre tahtta oturmuş, yarım şişe beyaz üzüm suyu tüketerek en sonunda yorgunluğuna yenilerek kendiliğinden gitmişti. Bu esnada karşılaştığı hizmetliye kendisinin tamiratçı olduğunu ifade etmekten de geri durmamıştı. Elbette ki sarayda girdiği odalarda devreye giren alarmlar vardı. Lakin genel bir gariplik sezilmediğinden ve tahminlerin ötesinde bir durum söz konusu olduğundan bu durum bir yanlışlık kabul edilerek alarmlar kapatılmış ve genç adam sarayda dilediğince zaman geçirebilmiştir.
Peki bu detaylar ne zaman mı öğrenilmişti?
Cevap çok uzak zamana ait değildi.
Michael 9 Temmuz sabahı saat 7.00 civarında yeniden sarayın drenaj borusuna tırmanmayı başarıp yakalandığında tüm detaylar ortaya çıkmıştı. O sabah alarmlar yine devreye girmesine girmişti ama polisler bu defa da aynı düşünceyle bir arıza olduğuna yorarak alarmları kapatmayı tercih etmişti. Michael, koridorlarda kısa bir zaman geçirdikten sonra bekleme odasında cam bir kül tablasını kırıp bir parçasını eline alarak 7.15 gibi Kraliyet Yatak Odası'na yani Kraliçe II. Elizabeth'in yatak odasına sızması ürkütücüydü. Odaya girdikten birkaç saniye sonra perdeyi hareket ettirmesiyle Kraliçe uyanmıştı ve Michael'i yatağının kenarına otururken bulmuştu. Büyük bir soğukkanlılıkla yatağından kalkan Kraliçe, polisi çağırmak için iki kez saray santralini aramış, cevap veren olmayınca biraz sonra başucundaki alarm zilini kullanarak sarayı harekete geçirmişti ama hâlâ tanımadığı biriyle odasında bir başınaydı. Neyse ki bu esnada Kraliçe'nin köpeklerini gezdiren görevli uşak Paul'un yetişerek odaya girmesi ve Michael'i sakince uzaklaştırmayı başarması, yaşanma ihtimali söz konusu olan pek çok trajik hadiseyi ortadan kaldırmıştı.
Değişim, Dönüşüm ve Hareket
Kraliçe Elizabeth taç giydikten sonra eşi Prens Philip ile 13 ülkeyi ziyaret ederek kara, deniz ve havada 64.000 kilometreden fazla yol kat ederek yedi aylık bir dünya turuna çıkmışlardı. Bu yeni saltanat devri için güçlü bir başlangıçtı. Avustralya ve Yeni Zelanda'nın bu memleketleri ziyaret eden ilk hükümdarı olması onun himaye ettiği topraklar üzerindeki 70 senelik birleştirici gücünün de bir temsili idi. Sahip olduğu enerji alanı onun belki de en büyük şansıydı. Bu sebeple geçen 70 senede 110'dan fazla ülkeyi ziyaret ile en çok seyahat eden devlet başkanı olduğu gibi en çok sevilen başkan olmayı da başarmıştı.
Bir pasaporta sahip olmayan Kraliçe Elizabeth, İngiliz parlamentosunda Winston Churchill'den Liz Truss'a kadar 15 başbakan görmüş; himaye ettiği topraklarda 170'in üzerinde başbakan göreve gelmiş; Harry Truman'dan Joe Biden'a kadar 14 ABD başkanından 13'üyle görüşmüş ve 7 papa görmüştü. Çin ve Rus topraklarına ayak basan ilk hükümdar olmuştu. Berlin Duvarı onun saltanatında inşa edilmiş ve onun saltanatında yıkılmıştı. Kanada Parlamentosu'nu açan; Yugoslavya'ya giderek bir komünist ülkeyi ziyaret eden ilk İngiliz hükümdarıydı.
Kraliçe, Şubat 1960'ta üçüncü çocuğu Prens Andrew'i dünyaya getirdiğinde 1857'den bu yana hüküm süren bir İngiliz hükümdarının ilk doğumunu gerçekleştirmişti. Onu 4 sene sonra Prens Edward'ın doğumu takip edecekti. Böylelikle 25. cülûs sene-i devriyesi sebebiyle 1977'de icra edilecek ilk jübilesinde (Gümüş) 4 çocuğuyla hazır bulunabilecekti. Elbette ki malum olduğu üzere bu, kendisinin son jübilesi olmayacaktı. 40. cülûs sene-i devriyesini 1992'de "Yakut"; 50. cülûs sene-i devriyesini 2002'de "Altın"; 60. cülûs sene-i devriyesini 2012'de "Elmas"; 65. cülûs sene-i devriyesini 2017'de "Safir" ve 70. cülûs sene-i devriyesini de 2022'de "Platin" jübilesi olarak kutlayacaktı.
23 Ocak 2015'te Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın ölümünün ardından mevcut en yaşlı hükümdar; Tayland Kralı Bhumibol'un ölümünün ardından mevcut en uzun süre hüküm süre hüküm süren hükümdar ve en uzun süre hizmet veren mevcut devlet başkanı; 9 Eylül 2015'te ise dünyanın en uzun süre hüküm süren İngiliz hükümdarı ve en uzun süre hüküm süren kraliçesi ve kadın devlet başkanı olmuştu. Böylelikle Avrupa hanedanlarının büyükannesi kabul edilen Kraliçe Victoria'nın 63 sene 7 ay süren ve 1901 senesinde sona eren rekorunu geçerek, İngiliz tahtında 70 sene tahtta kalarak yeni bir rekora imza atarak saltanatını tamamlamıştı.
Hayatın Boşluğu… Kraliçeler de ağlar…
Kraliçe Elizabeth, Kasım 2007'de 60. yani evliliklerinin elmas yıl dönümlerini kutlamışlardı. Geride bıraktıkları 60 sene Kraliçe'ye bir rekor daha getirmişti. O, elmas yıl dönümünü kutlayan ilk İngiliz hükümdarıydı. Üstelik önlerinde daha uzun seneleri olduklarını bilmeden…
Prens Philip 70 senelik saltanatı boyunca Kraliçe'ye başka bir insanmış gibi davranan tek kişiydi. Kraliçe yalnız kaldıklarında yalnızca Lilibet idi. Prens William'ın daha "Onu güldürüyor. Çünkü söylediği ve yaptığı bazı şeyler ve hayata bakış açısı açıkça ondan biraz farklı. Bu yüzden birlikte harika bir çiftler." diye andığı büyükannesi ve büyükbabasının birlikteliği, hakiki bir aşka dayalı bir evlilikti. Prens Philip, eşinin varlığına ve temsiline daima saygı duyan, kibirden ve gösterişten arınmış, ailesi için var olan, eşini seven bir kişiliğe sahipti. Düğünlerinden kısa bir süre önce Lilibet'in annesi kraliçeye yazdığı bir mektubunda da ifade ettiği üzere eşine karşı "tamamen ve kayıtsız şartsız âşık olduğunu" cesurca ifade edecek kadar açık yürekliydi, hep de öyle kalmaya devam edecekti…
Prens Philip, Nisan 2009'da III. George'un eşi Mecklenburg-Strelitzli Charlotte'u geride bırakarak en uzun süre hizmet veren İngiliz kraliyet eşi olmuştu. Birkaç sene sonra ise Haziran 2011'deki 90. doğum gününde "…artık yavaşlayacağını ve görevlerini azaltacağını, üzerine düşeni yaptığını" belirtmişti. 2017 senesine değin üst üste bazı rahatsızlıklar ve ameliyatlar geçiren Prens Philip, 2 Ağustos 2017'de kraliyet görevlerinden isteği üzerine emekli olduğunu ilan etti.
Tarihler Nisan 2021'e yaklaşırken Prens Philip'in rahatsızlıkları gittikçe arttı. Kraliçe sorumluluklarının dışında daima eşinin yanındaydı. Öyle ki oradan ayrılmamak için çoğu kere kabulleri kalede gerçekleştiriyor yahut zoom üzerinden görüşmelerini yerine getiriyordu. 9 Nisan'da ayrılma vaktinin geldiği gündü. Lilibet'in sevgili eşinden ayrılması için vakit tamam olmuştu. Prens Philip, 99 yaşında bulunduğu bir zamanda Windsor Kalesi'ndeki ikameti sırasında gözlerini huzur içinde kapamıştı.
Kraliçe Elizabeth eşinin vefatıyla büyükannesi Kraliçe Victoria'dan bu yana dul olarak hüküm süren ilk İngiliz hükümdarı olarak kraliyet tarihinde yeni bir basamağa daha adını yazdırmıştı. Lakin sahip olduğu hiçbir şey, ruhundan dökülenlerin karşılığı olamazdı…
Eşinin vasiyeti üzerine oldukça sade bir şekilde gerçekleşen cenaze töreninde âdet olduğu üzere siyahlar içinde katılan Kraliçe Elizabeth'in kadar tarifsiz bir boşluğa düştüğü, ruhunun yarısının artık kendisiyle olmadığı tabuta bakışında ve görülmemiş olan gözyaşında saklıydı. Her zaman yanında olan çantasında bu defa Prens Philip ile düğün fotoğrafı, 1949-1951 seneleri arasında eşinin görevi nedeniyle yaşadıkları Malta'da çekilen bir başka fotoğraf ve onun mendili bulunuyordu.
Eşinin ardından görevlerinin haricinde âdeta derin bir sessizliğe bürünen Kraliçe'nin tek açıklaması "Philip, hayatımda doldurulamayacak büyük bir boşluk bırakmış" olmuştu.
Seni Bekleyeceğim… Seni Bekletmeyeceğim…
Kraliçe Elizabeth'in 95 yaşına kadar taşıdığı bedeni, ondan ayrılan ruhunun parçasıyla dayanaksız kalmıştı. 70 senelik saltanatına yaklaşırken karşılaştığı her şeye olağanca kuvvetiyle dayanabilmesinin ardında, cismânî olarak da her zaman ardında olan sevgili eşinin olduğunu anlamak çok uzun sürmedi…
Eşinin vefatından birkaç ay sonra, o ana kadar dimdik taşıdığı bedeni iyice güç kaybetmeye başlamış, giderek zayıflayan Kraliçe Elizabeth kuvvet bulabilmek adına 95 sene sonra asasını eline almaya mecbur olmuştu. Bunlar doldurulamayacak olan boşluğun tezahürleri idi.
Kraliçe artık daha da sessizdi ve ebedî sessizliği çok da uzakta değildi… biliyordu…
Kraliyet görevlerinin icrasında oğlu Prens Charles, kızı Prenses Anne ve torunu Prens William artık daha da görünürdü. 2022'deki parlamento açılış töreni ilk defa Kraliçe olmadan yapıldı. Prens Charles ve Prens William bu töreni Kraliçe olmadan gerçekleştirdiler. Platin Jübile'de de yalnızca balkon selamına çıkabildi akabindeki Ulusal Şükran Günü Ayini'nde de bulunamadı. 6 Eylül'de İskoçya'daki Balmoral Kalesi'nde 15. başbakanı olan Liz Truss'u kabul ve resmen tayin etti… Bu sahne Kraliçe'nin hayatta iken çekilen son fotoğrafı oldu.
8 Eylül 2022 sabahında Buckingham Sarayı'ndan şu şekilde bir açıklama yayınlandı: "Bu sabah yapılan ayrıntılı değerlendirmenin ardından, Kraliçe'nin doktorları Majesteleri'nin sağlığından endişe duyuyor ve onun tıbbi gözetim altında kalmasını önerdiler. Kraliçe rahat ve Balmoral'da kalıyor."
Aynı gün saat 18.10'da ise "Londra Köprüsü'nün Yıkıldığı" mesajıyla Kraliçe'nin Balmoral'daki vefatı duyuruldu ve "Londra Köprüsü Operasyonu" Kraliçe'nin Balmoral'd vefatı nedeniyle "Tek Boynuzlu At Operasyonu" ile birleştirilerek icraya koyuldu.
12 Eylül'de 24 saatliğine Edinburgh'taki St. Giles Katedrali'ne yerleştirilen tabutunun önünden 40.000'e yakın kişi geçti. 13 Eylül'de Londra'ya götürülüp Westminster Hall'a yerleştirildiğinde ise 4 gün boyunca 300.000'e yakın kişi taburuna tazimde bulundu. Çocukları ve torunları tabutu başında onur nöbeti tuttular. Bu müddet zarfında 10 günlük ulusal yas ilan edildi.
19 Eylül günü saat 10:44'te Kraliçe'nin tabutu, Kraliyet Donanması top arabasıyla Westminster Hall'dan Westminster Abbey'e taşındı. Araba, Kraliçe Victoria'nın eyalet cenazesinde başlayan bir geleneği sürdürerek, Kraliyet Donanması denizcileri tarafından çekildi. Kral III. Charles ve kraliyet ailesinin üyeleri ve diğerleri arkadan yürüdüler. Westminster Abbey'deki ayinin sonuna doğru saltanat alametleri olan taç, küre ve asa tabutun üzerinden kaldırıldı ve sunağın üzerine yerleştirildi.
Kral III. Charles'ın da hazır bulunduğu esnada Lord Chamberlain sembolik olarak makam asasını kırıp yarısını da tabutun üzerine koyduğu zaman, "Uyu canım , uyu" gayda ağıtının tek başına Westminster Abbey koridorlarında yankılanması ve tabutun yerine indirilişi esnasında sesin giderek uzaklaşması, törenin ve görkemli bir saltanatın da mutlak sonuydu…
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip'in birbirlerine verdikleri "kim daha önce vefat ederse gömülmek için diğerini bekleyecek" sözünü artık ebediyen yerine getirmek zamanıydı… Kraliçe'nin vefatına değin geçici bir yerde tutulan Prens Philip'in tabutu, onu çok bekletmemiş olan sevgili Lilibet'in VI. George Şapeli'ne defnedildiği günün akşamında geçici yerinden alınarak yanına defnedilmişti.
İşte böyle geçti hiçbir unvanın bâkî kalmadığı cihandan iftihârü'l-muhadderâti'l-Îsevîyye, muhtârü'l-muvakkarâti fî milleti'l-Mesîhiyye maslahat-ı mesâlihi't-tâifeti'n-Nasrâniyye, sâhibetü ezyâli'l-haşmet ve'l-vekar, sâhibetü delâili'l-mecd ve'l-iftihâr Vilâyet-i İngiltere Kraliçesi "Elizabeth-i Sânî" de geldi geçti… vesselam.
"Mezar, cennet kapısının perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret! Güneş ile aya batmadan ne ziyan gelir? Sana batma görünür ama o, aslında canın hapisten kurtuluşudur."
Hz. Mevlânâ