Nurhan Keeler: Trendler anti aging gibidir, firmaların yaşlanmasını önler
Bu kadın bir harika! Hemcinsim olarak gurur duyduğum Nurhan Keeler, yaptığı muhteşem araştırmalarla, bakış açısı, duruşu ile ve en çok da gülüşü ile sizi etkilememesi mümkün değil.
Keeler trend araştırmaları, kültürel araştırmaları yapıyor ve bu trend ve araştırmaları kullanıp fikir ve ürünler geliştirerek trendlerin iş planlarına uyarlanmasını sağlıyor.
Haydi Keeler ile keşif dolu bir yolculuğa çıkarayım sizi... Var mısınız?
Röportaj: Bengü Arslan
Mesleğinizle ilgili sorularla başlayalım: Trend nedir, ne işe yarar?
Trendler insanı, kurumları geleceğe hazırlar. İnsanı ve kurumları belirsizlikten kurtarır. Geçmişe ve şimdiye bakarak geleceği öngörüyoruz. Trendleri takip eden ve uygulayan firmalar öncü ve yenilikçidirler. Kimseler yapmadan hizmetleri ürünleri çıkarmak; uzmanlık, araştırma geliştirme, öngörülü olmayı bu işe yatırım yapmayı gerektirir. Firmaların yaşlanmasını önler, aktüel kalmalarını sağlar. Anti aging gibidir.
Bu trendleri kim çıkarıyor ortaya? Biz mi?
Dünyanın gidişatını etkileyen mega trendler var mesela iklim değişikliği gibi veya Afrika hariç tüm kıtalarda nüfusun yaşlanması gibi. Bu mega trendlerden makro ve mikro trendler doğar. Japonya'da ortalama yaş 38 ve 65 yaş üstü nüfusu toplam nüfusun %29'u. Bu yüzden demansı geriletecek, ileri yaşlıları eğitecek ve bakacak robotlar yapılıyor. İleri yaş 4.0 ile, yapay zeka ile tanışıyor. Düşünsenize "yaşlanınca bana kim bakacak veya sosyal mesafede yalnız mı kalacağım?" derdi yok; size bakan bir robot var. Bunlar da makro ve mikro trendler.
Ayrıca, yeni trendler daha çok küçük yenilikçi girişimcilerden çıkar. Büyük firmaların hantallığından yararlanıp yapılmayanı yaparlar. Trendleri bu işin uzmanları da çıkartır, kısmen de biz. Medya da bunları parlatır. Çoğu trendi biz çıkarmasak da bize nüfuz edebilecek trendler çıkartılıyor. Bizim bünyemize alabileceğimiz şeyler trend haline geliyor.
Trendleri ortaya çıkarırken en çok yararlandığınız şey nedir?
Kültürel araştırmalar yapıyorum. Hem istatistiksel anlam taşıyan araştırmalar hem de sayılardan çok derinlere inmenizi, nedenleri nasılları anlamanızı sağlayan kalitatif araştırmalar yapıyorum. Etnografik ve semiolojik dediğimiz araştırmalar da var.
-Sokakları sürekli dolaşıp fotoğraflayarak şehrin içine nüfuz eden ve şehrin içinden çıkan trendlere bakıyorum.
-Yurtdışı seyahatler, festival, fuar ve seminerler de trendleri belirlemek için çok iyi kaynaklar. Londra, Paris, Newyork bir de gidilebilirse Seul ve Tokyo'yu takip etmek lazım. Buralar trendlerin başkentleri.
-Çok okumak, farklı alanlarla ilgilenmek ve yazmak gerekiyor. Görmek, dokunmak vs. yetmiyor bunları konsept haline getirmeniz ürün veya fikirlere dönüştürmeniz lazım.
-Teknolojiyi, dijital pazarlamayı takip ediyorum.
Bir trend analistinin bir günü nasıl geçer?
Çok fazla yerli ve yabancı kaynaktan gelişmeleri takip eder,
Güvenilir kaynaklar arar,
Araştırma yapar ve yapılan araştırmaları okur,
Tasarımla, yaşam alanlarını iyileştiren tasarımla ilgilenir,
Sosyal medyayı, teknolojiyi takip eder,
Ayda bir veya iki ayda bir seyahat eder,
Sektörleri araştırır,
Fotoğraf çeker,
Çok okur, çok izler,
Sokakları arşınlar,
Çok yazar hatta yazması günde 3 saati geçebilir.
Modaya ve moda trendlerine bakış açınız nedir?
Büyük kocaman bir sektör. Kocaman bir tüketim. Zanaat işin içinden çıktığı için gittikçe lüksten uzaklaşıyor. Ulaşabilir hale geliyor. İnsan hep elinde olandan fazlasını ister ya onun için birebir. Renkleri, malzemeleri ve sokağı takip etmek, yaratıcı olmak, sürekli koleksiyon hazırlamak lazım. Hiç kolay bir sektör değil.
Araştırdığınız, gözlemlediğiniz trendleri kendi yaşantınıza, evinize yansıtıyor musunuz?
İster istemez hayatımın içinde. Yeni çıkan teknolojiyi test etmek kullanmak gerekiyor. Moda, kişisel bakım, yeme içme, tasarım trendlerini takip ederken ister istemez cazibesine kapılıyor insan. Geriyatri (ileri yaş bilmi, ileri yaş tıbbı), kimya, hızlı tüketim, dış ticaret, inşaat yapı malzemeleri, finans gibi sektörleri de takip ediyorum. Beynim bunlarla meşgul olunca ister istemez yaşantıma almış oluyorum.
"Markaları biliyorum, takip ediyorum, mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum ama bazılarından uzak durmak mümkün değil, sanat eseri gibiler."
Peki ya giyiminiz? Modaya uygun mu giyiniyorsunuz?
Markaları biliyorum, takip ediyorum, mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum ama bazılarından uzak durmak mümkün değil; sanat eseri gibiler. Genelde tarzım olan markaları tercih ediyorum. Bir de satış temsilcilerine askıda durduğu gibi durmayan ve baktıkça giydikçe sıkılmayacağınız parçaları soruyorum. Bazılarını beğenip alsanız da kısa zamanda sıkılabiliyorsunuz. Satış temsilcileri bir parçayı askıda en az üç ay görüyorlar. Ona rağmen sıkılmamışlarsa onda vardır bir şeyler.Bir de artık uzun saatler çalışıyoruz ve bir günde farklı ortamlarda bulunuyoruz. Her ortama uyacak, akşam ve gece de kullanılabilecek parçaları da tercih ediyorum.
Türk tasarımcılar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Farklı kültürlere tanıklık eden ve kendi kültürünü de keşfetmeye başlayan, okuyan, araştıran yeni nesil tasarımcılara güveniyorum ya da güvenmek istiyorum.
Uzun uzun hikaye yazıyorlar. Sanki tasarımlarına, malzeme ve işçiliğe güvenmiyorlar da hikaye ile hedef şaşırtıyor gibiler. Bir de çok heykel gibi duruyor tasarımlar. Çok petit insanlara göre değil. Gereksiz detaylar, oynamalar var. Panik hali ve bir olmamışlık var. Kumpir satıcılarının aşırı süslemesi ve simetrisi vardır ya bazı tasarımlar ona benziyor. Lalenin tekdüzeliği ve simetrisini de görebiliyorum tasarımlarda. Yani kültürel bir tıkanıklık var.
En çok beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
En beğendiğim tasarımcılardan biri Ümit Ünal. Her ne kadar iç piyasaya çalışmasa da erişebildiğim tasarımları muhteşem. Sokakta çok çevirip soran oluyor, kimin tasarımı olduğunu nereden alabileceklerini soruyor insanlar. Tatil ve yolculuklar için de birebir. Hem şık hem spor hale gelebilen tasarımlar. Kırıştı buruştu dertleri yok. Gençler de çok seviyor tasarımlarını çünkü rahatça çekiştire çekiştire kullanabiliyorlar.
-Gönül Paksoy'un materyalleri ve tasarımları da çok orijinal. Çok dikkat çekici ama sakin tasarımlar. Aceleye gelmemiş, mağazadan sunumuna kadar her şey çok özenli. Kültürü çok iyi yorumluyor.
-Hatice Gökçe'nin derinliğini ve detaylarını beğeniyorum.
-Maison Margiela modayı hackleyen, başka türlü yorumlayan bir marka. Çizgisi, dili çok net; üstünde marka yazmasa bile onun Maison Margiela olduğunu anlarsınız.
-The Lord of Darkness unvanını alan Rick Owens'ın da dilini, materyallerini beğeniyorum.
-Sienna Miller'ın markası Twenty8Twelve'i severdim. Şık ve rahat kıyafetlerdi ama 6 sene sonra vazgeçti markasından. Hoss Intropia da çok sevdiğim İspanyol bir markaydı; etnik desenleri çok güzel yorumluyordu. O da devam etmedi yoluna.
-Repetto bale ayakkabıları yaptığı için ayakların rahatlığını düşünen güzel ayakkabı yapmayı biliyor. Bir de Instagram postlarını beğeniyorum.
-Iris Van Herpen teknolojiyi çok iyi kullanan bir moda markası. Çok meditatif bir yönü de var; gözümü alamıyorum. Okyanustan fırlamış, uzayda da yaşayabilecek deniz kızını izler gibi izliyorum.
-Hüseyin Çağlayan'ın koleksiyonları kült bir filmden çıkmış gibi.
"Trendler 2 sene sonra oturuyor burada. Bir notaya basınca ilk gelen sesi değil de elinizi notadan kaldırınca devam eden sesi duyuyoruz sanki."
Türk insanının trendlere bakış açısı nasıl?
Trendler 2 sene sonra oturuyor burada. Bir notaya basınca ilk gelen sesi değil de elinizi notadan kaldırınca devam eden sesi duyuyoruz sanki. Beyin yeni şeyleri bir yerlere oturtmakta anlamakta ve anlatmakta zorlandığı için bildik kolay sevilen şeylere kayıyor. Bir şeyi çok görüp çok popüler olunca seviyorlar. Marka daha ön planda. Taklitler ön planda. Kurumlar trendlere karşı korkak. Genelde gelecek öngörülerini stajyerlere bırakıyorlar. O yüzden bizden marka da vizyon da çıkmıyor. Büyük kurumsal şirket çalışanlarında da heves yok. Tim Burton'un Ölü Gelin'i gibiler.
Sizce tasarım açısından hayal gücümüz yeterince geniş mi?
Tasarım için kültürü iyi bilmek ve hikâyeleri – konseptleri oradan çıkarmak gerekir. Teknolojiye hâkim olmak ve estetik kaygılara sahip olmak gerek. Biz kültürümüzü çok iyi bilmiyoruz ki yorumlayalım. Kodları iyi okuyamıyoruz. İşin kolayına taklide kaçıyoruz. Vizyon eksikliği var.Yaratıcılıktan bohem hayatı, boş boş seyahat etmeyi, çok para kazanıp az çalışmayı anlıyoruz. Yaratıcı insanlar çok disiplinlidir ve çok çalışırlar. Gördükleri şeyleri unutmazlar ve birbiriyle ilişkilendirebilirler. Gördüğünü, öğrendiğini unuta unuta, bıraka bıraka değil, toplayarak, birbirleriyle ilişkilendirerek ve düşünerek yaşamak lazım...
" İdefabrik trend ve araştırmaları kullanıp fikir ve ürünler geliştirir. Trend seminerleri verir, workshoplar yapar. Trendlerin iş planlarına uyarlanmasını sağlar. "
İdefabrik ve Trend Group nedir?
İdefabrik trend ve araştırmaları kullanıp fikir ve ürünler geliştirir. Trend seminerleri verir, workshoplar yapar. Trendlerin iş planlarına uyarlanmasını sağlar.
Trend Group dünyanın ve Türkiye'nin en önemli şirketlerine araştırmalar yapar. Kullanılabilir, uygulanabilir sonuçlar üretir.
Mesleğinizle ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Çok iştah acıcı çok fantastik görünüyor yaptığım iş. Çünkü öyle anlatıyorum öyle yansıtıyorum. Uzmanlık kıvamına gelinceye kadar zor ama sonrası keyifli. Uzun süreçleri ve yoğun çalışmaları var.
Bu meslekte İstanbul'un yeri nedir? Kırsal bir yaşam sürmeyi ister miydiniz?
İstanbul olmasa da Londra, Newyork gibi bir metropol şart. İstanbul bile metropol özelliklerini kaybetti, trendleri zor alıyor artık, taşınmak lazım. Kırsal hayat değil ama kendi adalarından çok esinti taşıyan Atina gibi bir yer olabilir, kumsalda piknik yapılabilen, hayatın çoğunun sokakta geçtiği Barcelona olabilir. Ama Girit gibi bir yere gidersem keçilerin, dağların ve denizin arasından çıkıp tüketim trendlerine dönmek çok zor, bünye almayabilir. Bodrum çok sıkıcı ve üretmeyen bir yer. Trendler de doğudan doğmadığına göre oraya da gidilmez.
Siz de biliyorsunuz, artık herkes her şeyin doğalını arıyor. Peki siz bu konuda neler yapıyorsunuz?
Artık ne, ne kadar doğal olabilir bunları bilmek çok zor. Yaptığım radyo programları ve konuşmalarda sosyal girişimcilerden örnekler verip insanlara bu konuda ilham vermeye çalışıyorum. Çok firmaya, çok kişiye farklı kapılar, yeni iş planları, farklı bakış açıları katmışımdır. Çoğu yerden geri bildirimler aldığım için bunu söyleme cesaretini buluyorum açıkçası.
İlerlediğiniz yolda kurduğunuz en büyük hayal nedir?
Daha fazla etkili olmak. Felsefe okuduğum için yaptığım işte derinleşiyordum ama ürkütücü olmasından da korkuyordum. Artık korkmuyorum. Keyifli bir şekilde derinleşebiliyorum.Gergin bir derinlik değil de keyifli ve hevesli bir derinlik var.
Bu mesleği seçmeseydiniz ne iş yapardınız?
-Geriyatriyi seçerdim. Artık 75-80 yaşına kadar yaşıyoruz ve ileri yaş için endüstrilerin, teknolojinin ve tıbbın yatırımları olması lazım. Bütün bilimlerin merkezi kimya ve gelecek kimyada. Kimya mühendisi de olmak isterdim. Hacktivist olabilirdim?
Trendleri takip etmekle ilgili okuyucularımıza verebileceğiniz öneriler nelerdir?
Trendleri takip etmek istiyorlarsa 'early adaptorers' dediğimiz kişiler var. Onları takip edebilirler. Bu kişiler yenilikleri ilk uyarlayan kişilerdir. Onlar yenilikleri hayatlarına alıp, yorumlarlar ve daha geniş bir kesim için kullanışlı hale getirirler. Yani 'early majority'e pas atarlar. Early majority'den sonra da trendler popüler hale gelince late majority kullanmaya başlar. Açık olsunlar, kendi tarzlarını bulup uygulamaktan korkmasınlar, late majority olmak gerekmez?.
"Varoluş sızıntısı var. Sonra da birilerinin onları sevmesini ve hayatlarının anlamını bulmayı bekliyorlar.
Gençlere verebileceğiniz öneriler nelerdir?
Bu soruya müsaadenizle uzun yanıt vereceğim...Biliyorum hayat kolay değil. Anlamlandırmak da zor.Çok zekiler. Sadece daha ilgili, coşkulu, daha sevecen ve sevilebilir olabilirler. İş görüşmelerinde veya araştırmalarda karşımda oturan gençler nasıl bu kadar hem sıkılmış hem de bu kadar bilmiş olabiliyorlar diye düşünüyorum. Bir an önce sonlandırmak istediğim o kadar görüşme yaptım ki. Amerikan filmlerindeki kovboylar gibi içtikleri kahveden bir yudum alıp tükürmek isteyen bir halleri var. Çok görmüş geçirmiş gibiler. Hiçbir şeye enerji harcamak istemiyorlar. Ama herkesten her şeyden onlar için çaba sarf etmelerini istiyorlar. Hatta çabasız, genizden ve kalın bir sesle konuşuyorlar. Ruh halleri seslerine bile yansıdı. Çabasız bir çabaları var.
Varoluş sızıntısı var. Sonra da birilerinin onları sevmesini ve hayatlarının anlamını bulmayı bekliyorlar. Hayatlarındaki boşluğu dolduracak şeyleri değil de açıkları arıyorlar. Birinin bir şeyin açığını bulup ellerini güçlendiriyorlar. Sırası gelince de poker oynar gibi "görüyorum" deyip hiçbir şey olmamışçasına ilişkilerine, işlerine devam ediveriyorlar. Kendi açıklarını başkasının açığıyla kapatıyorlar. Bu kişiler yönetici olduklarında yeni işe başlayanların da hevesini kurutuyorlar.
Naiflik, heves ve coşkularını geri getirecek şeyler yapsınlar.