Zeynep Altıok Akatlı: "cumhurbaşkanlığı Seçiminde Birinci Turdaki Başarıyı Sahiplenmeyi Bilseydik O Kadar Artan Oyun Devamını da Getirebilirdik"
Şavşat Kültür ve Sanat Evinin Hayat ve Sanat üzerine müzikli şiirli buluşmasına katılan eski CHP Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, "Eğer biz Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki tur arasında birinci turdaki başarıyı sahiplenmeyi bilseydik, geri dönüp de saçma sapan tartışmalar ve yeni arayışlar, kutudan Ümit Özdağ'ın çıkarılması, bir hafta ölüm sessizliği, yıkıldık depresyon filan ve ikinci hafta da başka müzakereler. Bunu yapmak yerine 'kuyruğundan tutundum geliyorum' demeyi bilebilseydik o kadar artan oyun devamını da getirebilirdik" dedi.
Haber: Uğur İstanbullu
(ARTVİN) - Şavşat Kültür ve Sanat Evinin Hayat ve Sanat üzerine müzikli şiirli buluşmasına katılan eski CHP Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, "Eğer biz Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki tur arasında birinci turdaki başarıyı sahiplenmeyi bilseydik, geri dönüp de saçma sapan tartışmalar ve yeni arayışlar, kutudan Ümit Özdağ'ın çıkarılması, bir hafta ölüm sessizliği, yıkıldık depresyon filan ve ikinci hafta da başka müzakereler. Bunu yapmak yerine 'kuyruğundan tutundum geliyorum' demeyi bilebilseydik o kadar artan oyun devamını da getirebilirdik" dedi.
Şavşat Kültür ve Sanat Evi'nin düzenlediği hayat ve sanat üzerine müzikli şiir buluşmasına yazar ve eski CHP milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, Şair Haydar Ergülen, müzisyen Erdal Güney katılırken sanatın, şiirin ve müziğin toplumun değişimindeki önemi anlatıldı.
Burada konuşan eski CHP Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, şunları söyledi:
"Bu ceberrut zamanın içerisinde benim için burada sizinle olmak hakikaten bir yılımı kurtarır. Bu yok etme kültürü, içi boşaltma kültürü her şeyin içini boşaltıyor. Bu iktidar önce kavramların içini boşalttı ve bize bam başka şeyler tanımladılar. Bizim bildiğimiz demokrasi, bizim bildiğimiz barış, bizim bildiğimiz özgürlük yok artık. Onların tanımladıkları var. İşte yüzde 51 ve 49 tahakkümü demokrasi haline getirdiler. Aradaki yüzde bir oy azınlıkmış gibi kalan bir oyluk kaybeden kitleyi istediği gibi dövme sövmek hizaya sokmak onları kendine göre tek kişinin ağzından değiştirmek gibi bir şey oldu. Özgürlük tahrik olmak özgürlüğü oldu ve nasıl ki o kindar ve dindar nesille tahrik oldukları yazarları Sivas'ta öldürdüler şimdi de kısa giydi diye kadınları dövelim, küçük kız çocuğun saçının telinden tahrik olalım ve şu an özgürlük onların beğenmediği insanları cezalandırma özgürlüğü, onların bir toplumu hizaya sokmak için tek kişi olup KHK'yla yasa yapma özgürlüğü. Onların barış isteyenleri kovma özgürlüğü evet işte özgürlük onlara özgürlük sınırsız ve sadece iktidarın erkinde olsun istiyorlar.
'Gezi bize 31 Mart zaferini getirdi'
Oysaki özgürlük, demokrasi, barış bunlar eğer yüz kişi varsa bir kişinin hakkını savunmak demektir. Biz bunu hiç unutmayalım. Onların beceremediği tek şey bizde intikam, öfke, isyan var ama intikam duygusu yaratmamak oldu. Biz adaletimizi niye kaybetmedik biliyor musunuz arkadaşlar çünkü biz sanatla yetiştirildik. Çünkü biz devrimci insanların ilkeli, ahlaklı topluma kendi hayatlarını yok sayıp kendi hayatlarını feda etme pahasına aktardıkları değerleri taşımakla görevlendik. Önce o değerleri giyindik diyorum ama başarı öykülerini giyinmeyi bilmiyoruz ve dönüyoruz bu adamlara karşı biz kaybettik, biz yapamadık evet çok şey kazandık. Örneğin Gezi isyanı, o Gezi bize 31 Mart zaferini getirdi. O Gezi belki bu günlerde ve hemen ertesi gün olacakmış diye bir şey yok. Skor ya da futbol maçı değil. Yine söylüyorum, öyle bir yarışın içinde değiliz. Üst üste koymayı bilmeliyiz, başardıklarımızı giymeyi bilmeyi ve sahiplenmeyi bilmeliyiz.
Eğer biz Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki tur arasında birinci turdaki başarıyı sahiplenmeyi bilseydik, ger, dönüpte saçma sapan bir tartışmalar ve yeni arayışlar, kutudan Ümit Özdağ'ın çıkarılması, bir hafta ölüm sessizliği, yıkıldık depresyon filan ve ikinci hafta da başka müzakereler. Bunu yapmak yerine 'kuyruğundan tutundum geliyorum' demeyi bilebilseydik o kadar artan oyun devamınıda getirebilirdik. Bu gibi örenekleri çoğaltabiliriz bizi o başardıklarımızı sahiplenmek bir yere getirecek. Evet Boğaziçi Üniversitesi'ndeki çocuklar rektör Bulu'ya direndiler evet adil bir seçim olmadı yine tepedekinin istediği oldu yine bir maşa bir rektör atandı. O Bulu'yu püskürtmek var ya, yarın seçimli rektör yapmak için atılmış büyük bir adımdı. Boğaziçi'nde çocuklar halen bitmeyen bir direnişle bizim onları her zamankinden daha çok selamlamayı hak ediyorlar. Bizi besleyecek olan damarların değişim ve dönüşüm için onların yok et dedikleri ve bizi yanlızlaştırmak için kullandıkları unsurların neler olduğunuda iyi kavramalıyız. Sanatçıları hedef aldılar, aydınları hedef aldılar, okulların içine sızdılar öldürdüler, yok ettiler ama onların seslerini kısamadılar susturamadılar ve hala o şiirlerle o söylemlerle tutunuyoruz. Demek ki bu kadar kolay değil ve şimdi karanfili elden ele devam edeceğiz."
Şair Haydar Ergülen de, "Onların dindar ve kindar konusunda çözemeyecekleri bir şey var. Hayat laiktir, yaşam laiktir, doğa da laiktir. Biz doğadan geldik. sanat da laiktir. Sanat laik olduğu için bir yere kadar gelseler de fim çekseler ve bir yerde durmak zorundalar. İşte o nokta insanı insan yapan nokta yani laiklik noktası. Laik olmayacakları içinde o kadar sanat yapabiliyorlar kitaplar yazıyorlar ama bir yerde duruyorlar. Yani içerisinde kadın erkek ilişkisinin, cinselliğin geçmediği, aşkın geçmediği bir sanat eseri olabilir mi? Evet dünyaya biz neden geldik, insanın aşık olması için geldik eğer insan aşık olmayacaksa dünya ya neden geliriz. Aşk devrimin ön koşuludur ve bunların olmadığı bir şey tabi olmayacağı içinde boşuna debeleniyor" diye konuştu.