Yozgat'ta Sel ve Dolu Mağduru Çiftçiler: "Kimse Halimizi Sormuyor, Vatandaş Olarak Garip Kaldık"
Yozgat’ta çiftçilerin 7 Haziran tarihinde etkili olan dolu ve sel nedeniyle tarım alanlarında oluşan zararı aradan geçen süreye rağmen giderilmedi. Zarar gören şekerpancarının yeniden yeşermesi için sulama ve ilaçlama yapmak isteyen çiftçiler, kanalların temizlenmemesi nedeniyle tarlalarını sulayamıyor. Ekili alanların yüzde 85 ila yüzde 100 oranında zarar gördüğü Şefaatli ilçesinin Paşaköy ve Halaçlı köylerinde çiftçiler, afet bölgesi ilan edilmedikleri için zararlarının karşılanmadığını, bu nedenle ne yapacaklarını bilmediklerini dile getirdi.
SEYFİ ÇELİKKAYA
(YOZGAT)- Yozgat'ta çiftçilerin 7 Haziran tarihinde etkili olan dolu ve sel nedeniyle tarım alanlarında oluşan zarar aradan geçen süreye rağmen giderilmedi. Zarar gören şekerpancarının yeniden yeşermesi için sulama ve ilaçlama yapmak isteyen çiftçiler, kanalların temizlenmemesi nedeniyle tarlalarını sulayamıyor. Ekili alanların yüzde 85 ila yüzde 100 oranında zarar gördüğü Şefaatli ilçesinin Paşaköy ve Halaçlı köylerinde çiftçiler, afet bölgesi ilan edilmedikleri için zararlarının karşılanmadığını, bu nedenle ne yapacaklarını bilmediklerini dile getirdi.
Yozgat'ta 7 Haziran günü akşam saatlerinde başlayan dolu ve yağmur özellikle Yerköy ve Şefaatli ilçelerinde etkili olarak tarım alanlarında zarara neden oldu. Şefaatli ilçesinin Paşaköy ve Halaçlı köylerinde 50- 60 bin dönüm buğday, 20- 30 bin dönüm pancar ile ayçiçeği, mısır, nohut, mercimek, yem bitkileri telef oldu. Çiftçiler, tarım sigortası bulunanlar dışındaki alanlarda hasar tespitinin sağlıklı yapılmadığını belirtti. Köylerin afet bölgesi ilan edilip, bankaya ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenerek destek verilmesini bekleyen Paşaköylü çiftçiler, yaşadıkları duruma tepki gösteriyor.
"Hangi eksper geliyorsa gelsin bir kelle göstersin"
Paşaköylü Hüseyin Akdoğan, tarlasında zarar gören ekinini göstererek şunları söyledi:
"Doğdum doğalı çiftçiyim. Bu sene benim dört parça ekinim vardı, dört parça ekinimin dördü de zarar gördü, hepsi böyle, tamamı bu. Şurada Allah için bakın bir tane kelle buluyor musunuz? Bakın. Artı pancarlarımız da hasar gördü. Şuraya gelip, kasnak atıyor. Şimdi ne var gel bakalım. Şu kelleyi ben ne yapacağım. Şu kellede bir şey var mı? Ondan sonra çiftçiye yüzde 40, yüzde 50 rapor tutuyor. Yüzde 100 tutsan bu az, yüzde 100'e, o kadar emeğe. Şurada bana bir tane kelle göstersin, hangi eksper geliyorsa gelsin bir kelle göstersin. Hiç rapor tutmasın, bir tane kelle göstersin. Benim tarlam sigortalı değil ama sigortalı olanların tamamı böyle. Böyle bir vicdan, böyle bir merhamet yok. Devlet yetkililerimiz de sağ olsunlar, geldiler bir yarım elma, gönül alma. Geldiler böyle bir 'tamam olacak, yapacağız' dediler. Yapacağız da çiftçi yarın dört gün sonra bu tarlasını işleyecek, ekecek tohum bulamayacak. Biz ne yapacağız? Ekinimiz öyle, pancarımız öyle. Şu hale bir bakın, Allah için. Ne yapmamız gerekiyor? Benim raporum yok, benim sigortam yok, ben sigortasızım. Sadece tarıma müracaatta bulundum. Daha oradan da ses soluk yok. Gelen var mı? Giden var mı? O da belli değil. Neticede hiçbir şey yok ortada, hiçbir tane icraat yok."
"Ekinimiz gitti, pancarımız gitti. Ne yapmamız lazım bizim?"
"Ekinimiz böyle, pancarımız böyle" diyen Akdoğan, daha sonra şunları anlattı:
"Geldiler Devlet Su İşleri'yle konuştular, pancarları sulamak için. Gündüz saat 11.00'de, 11.30'da kepçe çalışıyor, mazotu doldururken gördüm ben gözümle. 11.30'da kepçe çalışmaz. Bu kanallar temizlenecek ki pancarımız hasar aldı, biz pancarımızı kurtaralım bari. Ekinimiz gitti, pancarımız gitti. Ne yapmamız lazım bizim? 11.30'da devlet memuru gelir de işe başlar mı? Ben böyle bir şeyi 30 yıl devlet memurluğu da yaptım, 08.30'da, 08.00'de mesaisine gelir başlar, akşam mesaisinde 17.00'de gider. 11.30'da geliyorsun, 13.30'a kadar yemek molası veriyorsun. Her bir saatte de, iki saatte de çay molası veriyor, kaç saat çalışıyorsun sen? Nasıl bitecek bu kanal? Ben kanaldan su biriktire biriktire şu anda pancar suluyorum. Şu anda dört saat duruyorum, iki saat suluyorum. Dört saat duruyorum, iki saat suluyorum. Bari şu ırmağı bırakın da az bir şey vicdanınız varsa Devlet Su İşleri olarak, en azından ırmak kenarında olanlar sulasın da biraz bir nevi yükümüz hafiflesin. Onu da bırakmıyorsunuz. Ne yapmamız lazım bizim? Çıldırmamız mı lazım? Başımıza bu olaylar geldi. En azından şu ırmağa biraz barajdan su bırak, yukarıdaki insan kaynağa yakın olan, ırmağa yakın olan insanlar pancarlarını bir nebze olsun sular. İlacını atar, gübresini atar, bir nebze pancarı kurtarmaya çalışır. Kayseri Şeker Fabrikası geldi, pancar kurtulur diyor. Pancar neyle kurtulur? Pancar gübreyle kurtulur, suyla kurtulur. Pancar sulanmıyor. Bir damla akmıyor, buyurun. Yani şuraya biraz su bıraksanız da insanlar biraz su ihtiyacını giderse, en azından kanalın yükü de hafifler ya. Her şeyi biz mi söyleyeceğiz? Bunları düşünecek yetkili yok mu?"
"Hiç gelen de olmadı, soran da olmadı"
Salih Can isimli çiftçi, "35 dekar yer, tamamen hiçbir tanesi yok. Devletimiz her yere el atıyor, buraya gelince hiçbir tanesi gelmedi. Ne milletvekillerimiz geldi ne devletin yakınları. Burada dolu, afat oldu. Hiç gelen de olmadı, soran da olmadı. Benim bu tarlaya her günden bu tarafa 160 bin lira masrafım var. Herki, ilacı, her şeyini dört dörtlük yaptım. Fakat dolu aldı götürdü. 20 dakikada hepsinin bitirdi" dedi.
"Bu ekinlerin tümü sigortalı değil, yüzde 10'u sigortalı"
Dursun Alsan isimli çiftçi de "Bu ekinlerin tümü sigortalı değil, yüzde 10'u sigortalı. Bizim burası iki fabrikayı da doyuruyordu, hem Sorgun'u hem Kayseri'yi. Yani burası pancar yatağıydı, buğday yatağıydı. Arkadaşlar buna güvendi. Borçlar var. Bunların ertelenmesini, gübre, tohum verilmesini istiyoruz. Deprem olduğunda biz yardımı boyuna akıttık, yardımımız da çok oldu. Şimdi de biz yardıma muhtaç kaldık. Eğer mümkünse, eğer bizleri görür de vicdana gelir yürekleri acırsa bizim arazimizi tüm sel bastı. Benim 250 dönüm ekin vardı, sulattım, 3 bin litre yakıt yaktım, kaybım çok. Şimdi kara kara düşünüyoruz, ne yapacağımızı. Ekilebilir arazisi toplam aşağı yukarı 150 bin dönüm, 200 bin dönüm var. Dolu vurmuş diye bizim köye de biçer girmiyor, biz perişanız. Etrafta hiçbir malımız bile samanımız bile çıkmaz, biz ne yapacağız? Vallahi bize yardımcı olmalarını istiyoruz" diye konuştu.
"Bütün bitkilerimiz nohut, mercimek, buğday, arpa gibi bütün bitkilerimiz zarar gördü"
Önceki dönem sulama birliği başkanlığı da yapan Paşaköy çiftçilerinden Naci Türker, şunları söyledi:
"Sıkıntılar çok büyük. Arazimizin yüzde 80'i hasar gördü. Bütün bitkilerimiz nohut, mercimek, buğday, arpa gibi bütün bitkilerimiz zarar gördü, zarar en az yüzde 80 olmak kaydıyla. Sigortalı olanlar, sigorta eksperleri burada tespitlerini yaptılar, gittiler. Fakat daha da başka arayıp soranımız da yok. Valilik tarafından olsun, bakanlık tarafından olsun, hiçbir kimse gelip de burada hasar tespit çalışması yapmadı, sadece TARSİM Sigorta'nın eksperleri geldi, burada çalışma yaptı. Burada bizler vatandaş olarak garip kaldık, tek başımıza kaldık. Bu zararlarımız nasıl karşılanacak, nereden karşılanacak. Bu vatandaşın bankalara olan borçları, tarım kredilere olan borçlarımız afet kapsamına alınıp da en azından bunlar ertelense bu vatandaş burada biraz rahatlayacak. Şeker pancarı geri tekrar kendini toparlar diye, Kayseri Şeker Pancar Kooperatifi Başkanı Sayın Hüseyin Akay geldi, ben o gün burada yoktum. Kendisinde görmedim ama gelmiş, tespitlerini yapmışlar. Geri kendini doğrultur demişler ama ne kadar doğrultur deseler de yüzde 50 kayıp var. Ben 68 yaşındayım, böyle bir afeti ilk defa gördüm, ilk defa yaşadım. Bize sahip çıkan yok. Ne hükümetimizden ne il müdürlerimiz, ne ilçe müdürlerimiz, ne ziraat odalarımız hiçbirisi bir gün çıkıp gelip de şurada durumunuz ne? Gidelim şöyle yapalım böyle yapalım diye kimse bizim yanımızda değil. Biz tek başımıza burada kendi mücadelemizi vermek zorundayız."
"Kapalı sulama sistemi 7 yıldır bekliyor, daha hayata geçiremediler"
Naci Türker, kendi döneminde yaptırdığı kapalı sulama sisteminin 7 yıldır bitirilemediğine dikkat çekerek, açıklamasını şöyle tamamladı:
"Ben sulama birliği başkanıyken 2017 yılında bitirmiş olduğum, Türkiye'de üçüncü büyük kapalı sulama sistemi 7 yıldır bekliyor, daha hayata geçiremediler. Cazibeli olan yerlerimizde kanallarımızda yüzde 55 su kaybımız var. Yüzde 55 kanallarımızın içinde daha akarken su kaybımız var. Su Paşaköy'ü çıkmadığında Halaçlı'daki, Şefaatli'deki, Çiftlik'teki, Saçlı'daki, Armağan'daki çiftçilerimiz bas bas bağırıyor; bize su gelmiyor diyor. Gitmez. Niye gitmez? Kanal içinde kayboluyor, buharlaşmayla, kanal içindeki tahribattan dolayı, bütün kanallarımızın tahribat olduğundan dolayı, her taraftan su kaybımız var. Biz bu kapalı sistemi 2017'de Türkiye'nin üçüncü büyük projesi olarak yaptırdım, bitirdim. Tam ihale aşamasına geldi, bizler görevden alındık, halen bekliyor."