Yeni Anayasaya Doğru Paneli
Danıştay Üyesi Ali Ulusoy, "28 Şubat zamanında konjonktür öyleyken, uygunken laiklerin haklarını korumak çok kolaydı yargı için."
Danıştay Üyesi Ali Ulusoy, "28 Şubat zamanında konjonktür öyleyken, uygunken laiklerin haklarını korumak çok kolaydı yargı için. Zor olan dindarın hakkını korumaktı. Şimdiki siyasi konjonktürde dindarın hakkını korumak çok kolay, her şey uygun. Siyasi iklim uygun. Şimdi de Kemalistlerin haklarını korumak kolay değil" dedi.
Uluslararası Antalya Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen
"Yeni Anayasaya Doğru Paneli"nde konuşan Danıştay Üyesi Ulusoy, yargıçların kendini bağımsız hissetmesinin önemli olduğunu vurguladı. Ulusoy, yargıçların görevden alınmasının istisnai bir durum olduğuna işaret etti. Bunun da yargıçların bağımsızlığının göstergesi olduğunu belirten Ulusoy, "HSYK'nın yargıcın görevine son vermesi istisnai bir şey, çok sıkı kurallara bağlı. Buna rağmen kişisel tespitim, mesela önceki yargı, konjonktür o zaman öyle uygunken, 28 Şubat sürecinde yargıçlar bana göre dindarların haklarını koruyamadı" diye konuştu.
Yargıcın görevinin hakkı ihlal edilen varsa onun hakkını vermek olduğunu vurgulayan Ulusoy, şöyle devam etti:
"O zamanki siyasi konjonktür şöyledir, böyledir, yargıç bundan etkilenmemeli. Görevin gereğini yapacağını hissediyorsa hangi kesim olursa olsun onun hakkını koruyabilmesi gerekirdi. Bana göre o zamanki yarı dindarların haklarını gereği gibi koruyamadı. Mesela başörtüsü sorunları buna örnek. Namaz kıldı diye cezaya tabi tutulan, eşi başörtülü diye bir takım dezavantajlar yaşayan kamu görevlilerinin haklarını koruyamadı. O yönde olması gerektiği gibi karar verseydi, o kesimin haklarını korumaya yönelik karar verseydi ne olurdu, en fazla onu HSYK dezavantajlı bölgeye atardı. Hakim kendini bağımsız hissediyorsa o sınavı daha düzgün vermeliydi, yargı çok kötü bir sınav verdi. Bu sadece o zamana özgü değil. Şu anda da bazı belirtiler var ona yönelik tam tersine bir yargı görüyorum. Şimdi de aynı şekilde laiklerin veya radikal bir laisizmi savunanların, 'Kemalistler' diyelim, Kemalistlerin haklarını acaba koruyamıyor mu diye kuşkular oluşuyor. 28 Şubat zamanında konjonktür öyleyken, uygunken laiklerin haklarını korumak çok kolaydı yargı için. Zor olan dindarın hakkını korumaktı. Şimdiki siyasi konjonktürde dindarın hakkını korumak çok kolay, her şey uygun. Siyasi iklim uygun. Şimdi de Kemalistlerin haklarını korumak kolay değil. Yargı gerçekten bireylerin haklarını koruyacaksa böyle bir misyonu varsa, yargıcın bu sınavı düzgün vermesi gerekir. Siyasi iktidardan, siyasi iklimden etkilenmemesi gerekir."
Ulusoy, Milli Eğitim Kanunu'nda yapılan bazı değişikliklerle getirilen seçmeli dersleri de eleştirdi. Temel din eğitiminin ilk ve orta okullarda verilmesinin uygun olduğunu düşündüğünü dile getiren Ulusoy, "Kanunla getirilen seçimlik dersin adı şu: Hz. Peygamberimizin Hayatı. Laiklik hala varsa bu ülkede, TBMM böyle bir kanun koyamaz. TBMM 'Benim peygamberim şudur, devletin peygamberi şudur' demiş oluyor. Kişisel olarak benim de peygamberim ama her insan bunu böyle görmek zorunda değil. Bunu Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya aykırı bulmadı" diye konuştu.
Benzeri örneklerin idari yargıda da bulunduğunu dile getiren Ulusoy, "Yargı acaba laiklerin haklarını mı koruyamıyor, tıpkı eski yargı dindarların haklarını koruyamadığı gibi aynı noktada acaba debeleniyor muyuz- Aynı şey tersten mi oluyor" diye şüphe duyduğunu kaydetti.
"Şu anda yargı hiçbir şekilde Kemalistlerin veya laiklerin haklarını koruyamıyor demiyorum ama buna yönelik bazı belirtiler görüyorum" diyen Ulusoy, bunun böyle olmaması, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini söyledi.
Bireyler için en önemli hukuk güvencesinin "iyi kanunlar" değil "iyi yargıçlar" olduğunu savunan Ulusoy, "Kanunların iyi olmaya çalışması bir şey ifade etmiyor. Yargıç tarafından iyi yorumlanması daha önemli" dedi.
-"Yargı hiç iyi sınav vermedi"-
Danıştay Üyesi Selami Demirkol da kendisinden önce konuşan meslektaşı Ali Ulusoy'un 28 Şubat sürecindeki yargılamalara yönelik sözlerine değindi. Demirkol, 1998 yılında Türkiye'de başörtüsüyle ilgili ilk kararı yazan hakim olduğunu hatırlattı. Bu konuda birçok sıkıntılar yaşadığını, soruşturma geçirdiğini ve sürüldüğünü anlatan Demirkol, şunları söyledi:
"Keşke herkes yapabilseydi ama yargı hiç iyi bir sınav vermedi. Bugün biz aynı düzlemde devam edeceğiz. Üzerimize düşeni yapacağız. Hakim olmanın gereğini yapmak durumundayız. Dün yaptık, bugün de yapmak durumundayız."
-"Dünyanın en kötü hukuk uygulaması Türkiye'de"-
Yargıtay Onursal Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Türkiye'de kötü bir yasa çıkması halinde yargıçların o yasayı kötü uygulayacağını, iyi uygulamaya çalıştığı anda da yargıcın yansızlığını yitireceğini vurguladı.
Son çıkan yasalar nedeniyle sürekli eleştirileri olduğunu anlatan Selçuk, dünyanın hiçbir ülkesinde 57 oturumda anayasa yapılmadığını ifade etti. Anayasa yapmanın kolay olduğunu, ancak medeni yasa, ceza yasası yapmanın büyük bir kültür birikimi gerektirdiğini kaydeden Selçuk, şöyle konuştu:
"İsviçre Ceza Yasası tam 40 yılda yapıldı. Fransa'da 1992'de yürürlüğe giren yasa 18 yılda yapıldı, eski yasadan hemen hemen hiç ayrılmadı, ona bazı eklemeler yapıldı. Dünyanın en mükemmel ceza yasalarından birisi İspanyol Ceza Yasası, 1996 yılında yürürlüğe girdi, 32 yılda yapıldı. Biz, '57 oturumda Ceza Yasası yaptık' diye övünüyoruz."
Prof. Dr. Selçuk, Türkiye'nin de artık iyi yasa yapmak zorunda olduğunu kaydetti. "Bir hukukçu olarak böyle bir laubaliliğe katlanmam mümkün değil" diyen Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"40 yıl hukukun içinde kaldım, bunun 30 yılını Yargıtay'da geçirdim. Size üzülerek söyleyeyim dünyanın en kötü hukuk uygulaması Türkiye'dedir. Arada sırada çok güzel kararlar çıkmış olabilir ama bu, ortalamanın iyi olduğu anlamına gelmez. En basit kavramlar yerleşmemiştir. En önemli aşamalar, temyiz kavramı Türkiye'de yerleşmemiştir. Temyiz Mahkemesi, yani Yargıtay'ın sınırları nerede başlar, nerede biter, içeriği belirsizdir."
Uluslararası Antalya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cihat Göktepe de ülkenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek, emsallerinden ileri seviyede bir anayasanın hazırlanması için toplumsal mutabakatın sağlanmasının Türkiye'nin lehine olacağını vurguladı. - ANTALYA