TMMOB'a Bağıl Üç Odadan Dünya Gıda Günü'nde İktidara Çağrı: Bütçede, Tarımdan ve Gıdadan Tasarruf Yapılmamalı
İzmir'de TMMOB'a bağlı üç oda Dünya Gıda Günü dolayısıyla ortak açıklama iktidara seslendi. Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Hande Toz yaptığı açıklamada, "Yaşamak bir insan hakkı ise, yaşamın kaynağı gıdaya ve temiz suya erişmeyi sağlayan gıda hakkı da en temel insan hakkıdır. İktidar, 2025 yılı ve sonrası için kamu yönetimi bütçesinde tarımdan ve gıdadan tasarruf yapmamalıdır" dedi.
(İZMİR)- İzmir'de TMMOB'a bağlı üç oda Dünya Gıda Günü dolayısıyla ortak açıklama yaparak iktidara seslendi. Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Hande Toz yaptığı açıklamada, "Yaşamak bir insan hakkı ise, yaşamın kaynağı gıdaya ve temiz suya erişmeyi sağlayan gıda hakkı da en temel insan hakkıdır. İktidar, 2025 yılı ve sonrası için kamu yönetimi bütçesinde tarımdan ve gıdadan tasarruf yapmamalıdır" dedi.
TMMOB'a bağlı Gıda Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubeleri ile Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi Dünya Gıda Günü dolayısıyla ortak basın toplantısı düzenledi. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Hizmet Binası'nda yapılan toplantıda açıklamayı TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Hande Toz yaptı.
"Ülkemizde insanlarımızın yüzde 22'si yeterli gıdaya ulaşamamakta"
Toz, 2024 yılında tüm dünyada ve Türkiye'de gıdaya ulaşmada 2023 yılında daha zor geçtiğini belirterek, 2025 yılının ise daha da zor geçeceği söyledi. Toz, şunları söyledi:
"Bugün ülkemizde insanlarımızın yüzde 22'si yeterli gıdaya ulaşamamakta yüzde 8,5'u ise açlık sınırında yaşamaktadır. Dünyada gıda fiyatları düşüş gösterirken Türkiye'de artmaya devam etmektedir. Tarımsal temel girdiler ve ürünlerde dışarıya bağımlılık büyük sorundur. Her sıkışılan anda ithalata sarılmakla gıda enflasyonu düşmez, çözüm ülkemizdeki üreticiyi ve üretimi koruyan somut politikalarla sağlanabilir. Tarımsal üretim büyük ölçüde doğa koşullarına bağlıdır. İklim değişikliği, özellikle son yıllarda insan eliyle 'kriz' haline dönüştürülerek, aşırı yağışlar, su baskınları, can kayıpları, aşırı sıcaklar, kuraklık olarak dünya ülkelerinin gündeminde sıkça yer almaktadır. İçilebilir su kaynaklarımızın ve tarımsal üretimin hızla azalması, yönetenler tarafından sorun çözücü tarım, gıda ve su politikalarının oluşturulmaması, gelecek için duyulan endişeleri arttırmaktadır.
"Tarımsal üretim sorunlu"
Ülkemizde tarımsal üretim sorunludur. Yıllardır yetersiz verilen desteklerin; bir de geç ödenmeler ile erimesi, ürün alım fiyatlarını maliyet altında açıklayarak; bitkisel ve hayvansal üretimde bulunan çiftçilerimizin sürekli zarar etmesi, üretmek için borçlanmak zorunda kalan çiftçilerimizin üretim alanlarına ve araçlarına ipotek üzerinden el konulması üretim boyutundaki sorunları artırmaktadır. Kar eden çiftçiler önünü görerek ve gençleşerek üretime devam edebilir, aksi halde üretim maliyetleri nedeniyle arazisini ekmeyen çiftçinin arazisini zorla kiralayarak üretimde arz sorunu çözülemez. Ülkemizde bu yıl yaşanan çiftçi eylemleri, umarız gerçek sorunların görülmesini sağlar.
"Dar ve sabit gelirli yurttaşlar raflar dolu olsa da yeterince gıdaya ulaşamamakta"
Diğer taraftan pazarlama ve tedarik zincirinde de sorunlar bulunmaktadır. Güçlü, özerk üretici ve tüketici kooperatiflerinin olmadığı süreçte, zincir marketlerin tekelci yapısı ya da Hal Yasası tartışmaları arasında tarla ve tezgah arasında oluşan yüksek fiyat makasında, üretici düşük fiyata ürününü satarken, tüketici ucuz gıdaya erişememekte, sağlıklı ve yeterli beslenememektedir. Uygulanan ekonomik program nedeniyle alım gücü düşen dar ve sabit gelirli yurttaşlarımız, raflar dolu olsa da yeterince gıdaya ulaşamamaktadır.
"Gıda güvenliği koşullarını sağlayacak şekilde çalışmalar yapılmalı"
Ülkemizde gıdanın üretimi ve denetimi süreçlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından uzun bir aradan sonra laboratuvar sonucuyla taklit veya tağşiş yapıldığı tespit edilen gıdaları üreten, ithal eden ve piyasaya arz eden firmalar kamuoyu ile paylaşıldı. 'Köftede domuz eti var mı' tartışmaları arasında kamuoyundaki infial anlaşılabilir, ancak sorun çok boyutludur ve çözüm için gecikmeden atılması gereken adımlar vardır. Halkımızın gıda güvenliği için Bakanlığın yıllardır uyguladığı beyana dayalı üretim izni modelini bırakıp, tüm gıda işletmeleri için bakanlık denetimi ve kontrolü sonucu onay verildikten sonra üretimin yapılabildiği sisteme geçilmelidir. Gıda işletmelerini merdiven altından kurtarmak için kayıt altına alınması yeterli bir uygulama değildir. Küçük işletmelerde de gıda güvenliği koşullarını sağlayacak şekilde çalışmalar yapılmalı, Çalıştırılması Zorunlu Personel (ÇZP) zorunluluğu buralarda da uygulanmaya başlanmalıdır. Yetersiz olan Bakanlık denetçi sayısı arttırılmalı, Tasarruf Genelgesi gerekçesine sığınmadan bir an önce bu konuda eğitim almış teknik personelin kamuya ataması yapılmalıdır.
"Gıda hakkı da en temel insan hakkıdır"
Her iş yerinde olması gerektiği gibi, tarımsal üretim ve gıda üretiminin yapıldığı tüm işletmelerde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği kuralları harfiyen uygulanmalıdır. Alınmayan önlemler ve yetersiz denetimler sonucu yaşanan iş cinayetlerinde her geçen gün emekçiler hayattan koparılmaktadır. En son yaşanan makarna fabrikası patlamasında çalışma yaşamının henüz başında olan bir meslektaşımız yaşamını yitirmiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ertelenmeden, taviz verilmeden, yetersiz kısımları düzenlenerek hayata geçirilmelidir. Unutulmamalı ki, yaşamak bir insan hakkı ise, yaşamın kaynağı gıdaya ve temiz suya erişmeyi sağlayan gıda hakkı da en temel insan hakkıdır. İktidar, 2025 yılı ve sonrası için kamu yönetimi bütçesinde tarımdan ve gıdadan tasarruf yapmamalıdır.
Sosyal devletin ana görevi
Gıda hakkının temel öznesi olan çocukların okul yemeğine ve içilebilir suya ulaşması sosyal devletin yerine getirmesi gereken ana görevlerdendir. Çocukların kamusal eğitim hakkına ulaşabilmesi, karar alıcıların; eğitime yeterli bütçe ayrılması ve gerekli önlemleri alması ile mümkündür. Yeterli ve dengeli beslenemeyen çocuklarda bodurluk ve bilişsel yeteneklerde gerileme gibi olumsuzluklar yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Oysa, en az bir öğün yemek verilen okullarda çocukların başarısının artığı, devamsızlıkların ve okul terklerinin azaldığı gözlenmiştir. Dünya genelinde uygulanan okul yemeği programları bize gösteriyor ki; okul yemeği kız çocukların eğitime erişiminde, okul terkinin önlenmesinde, çocuk yaşta evliliklerin engellenmesinde en etkili kamusal önlemdir.
Rant ve beton ekonomisi yerine üretim ekonomisi
Her alanda üretimden ve üreticiden yana politika tercihleri ve kamunun piyasayı düzenleme ve denetleme yetkisini etkin kullanmasıyla, ülkemizde tarım ve gıdada artarak yaşanan sorunlar çözülebilir. Yaşadığımız tarım ve gıda krizinden kurtulabilmek; rant ve beton ekonomisi yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal ve toplumsal çıkarları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen Kamucu Tarım ve Gıda Politikalarını savunmakla ve yaşama geçirmekle mümkündür."