Haberler
İsrail Savunma Bakanı Katz: Ateşkes ihlal edilirse güçlü bir şekilde yanıt vermeye hazırız

Dünya rahat nefes aldı derken yeni bir tehdit daha

13 yaş altına sosyal medya yasağı geliyor

Bakanlık düğmeye bastı! Sosyal medyaya yaş sınırı geliyor

Türkiye'yi sarsan 'sahte dolar skandalı' büyüyor

Piyasaları altüst eden olayda detaylar ortaya çıktı

Greta Thunberg'ten skandal Kürdistan paylaşımı

Van'a Kürdistan dedi, özerklik istedi

Tekirdağ Tabip Odasından Katı Atık Tesisi Toplantısı

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Dr.

Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Dr. Abdullah Önen, Tekirdağ Valiliği'nin Çorlu'da kurulması planlanan Katı Atık Bertaraf Tesisi ile ilgili olarak kendilerinden bir görüş istediğini söyledi. Önen, odanın Halk Sağlığı ve Çevre Komisyonu'nca hazırlanan ve oda görüşünü içeren raporun Tekirdağ Valiliği'ne sunulduğunu söyledi.

Çorlu'da kurulması planlanan Katı Atık Bertaraf Tesisi ile ilgili olarak Tekirdağ Tabip Odası'nda bir toplantı düzenlendi. Tabip Odası yöneticilerinin yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de katıldığı toplantıda konuşan Tekirdağ Tabip Odası Yöneticisi Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, tesis kurulmasının gündeme gelmesinin ardından toplanan ve Tekirdağ Valiliği'ne teslim edilen imzaların ardından Tekirdağ Valiliği'nin bir değerlendirme istediğini bu noktada odanın görüşünü sorduğunu söyledi.

Tekirdağ Tabip Odası Çevre ve Halk Sağlığı Komisyonu ile komisyonun üyesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Kahraman Şahin'in bir rapor hazırladığını belirten Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Abdullah Önen, bu raporun Tekirdağ Valiliğine sunulduğunu söyledi.

Abdullah Önen: "Endüstriyel tesislerin çevresel ve dolayısıyla bölgede yaşayan canlılar üzerinde oluşturacağı sağlık etkilerinin değerlendirilmesi, tesisin kuruluşu öncesinde hesaplanması ve sonuçta tesisin kurulacağı yerden, kullanacağı teknolojinin belirlenmesine dek sürecek bir dizi çalışmanın en önemli adımını oluşturur. Her endüstrinin kendine has özellikleri nedeni ile çevresel etkileri birbirinde farklı nitelikte ve şiddettedir. Konumuzu oluşturan katı atık bertaraf tesisi belki de sonuçta en ciddi çevresel sorunlara yol açan tesislerden biridir. Bu nedenle sağlık ortamını ve bağlı çevresel sorunları en önemli sorumluluk alanımız olarak gören biz hekimler bu konuda sözümüzün olduğunu ve bu sözün dikkate alınmasını bir halk sağlığı gerekliliği olarak görüyoruz" dedi.

Katı atık bertarafı işlemi için her maddesel etkileşimde olduğu gibi termodinamiğin birinci yasası geçerlidir diyen Önen: "Hiçbir şey vardan yok, yoktan var olmaz. Yapılan işlem atığa ancak şekil ve biraz da durum değiştirebilir, tehlikeli atığı yok edemez. Örneğin atığı yakıyorsanız atığın bir kısmı gaz haline gelir. Üstelik bu şekilde ancak yüzde 45'i biçim değiştirebilir. Katı atık bertaraf tesislerinde özellikle de yakma tesislerinde yapılan şey atığı yakarak yaklaşık yarısını olduğundan daha zehirli hale getirmek ve ortama salmak böylece havayı, suyu ve toprağı zehirlemeyi ve çevresindeki canlıların sağlığına zarar verme olasılığını göze almaktır. Bu açık durum karşısında uluslararası toplantılar ve konvansiyonlar bu tür tesislerin artık kurulmaması yönünde görüş bildirmektedirler. Son olarak OSPAR kararlarında 2020'ye kadar var olan tesislerin de kapatılmasını öngörülmektedir" diye konuştu.

Tabip Odası Başkanı Önen: "Katı atık tesislerinde evsel ya da endüstriyel atıklar işlense de sonuçta ortaya çıkan ürünlerin çoğu Kalıcı Organik Kirleticiler olarak kategorize edilen (KOK) ve doğada çok uzun süre kaybolmayan canlıların vücudunda yağda çözünerek depolanan sonunda, bağışıklık sistemini bozarak ya da kanser oluşturarak hastalığa neden olan maddelerdir. Bu maddelerin bir kısmını "Dioksinler", "Poliklorlu Bifeniller (PCBler)", "Poliklorlu Naftalin", "Klorlu Benzen", "Poliaromatik Hidrokarbonlar (PAHlar)", çeşitli "Uçucu Organik Bileşikler (VOCs)" ve kurşun, kadmiyum, cıva gibi ağır metaller oluşturur. Bu maddeler içinde en bilineni ve en yaygın olanları dioksin ve furanlardır. Dioksin organik maddelerin 300 derece civarında yanmasıyla oluşan bir yan üründür. Yaşadığımız çevrenin hemen hemen her tarafında dioksin kirliliği görülebilir ve çevremizde her alanda dioksin'le temasta olabiliriz. Furan ya da furfuran, bir heterosiklik aromatik organik bileşiktir. Renksiz, uçucu, yanıcı bir sıvıdır. Zehirli ve kanserojendir. Bu maddeler suda değil de yağda çözündüğünden insan, hayvan vücudunda ve her bölümünde depolanabilir. Dioksin bulaşmış yemle beslenen hayvanların etinde sütünde, yumurtasında dioksin depolanır ve besin zincirinin diğer halkalarına ve insana ulaşır. Bu zincir uzun süre devam eder çünkü bu madde doğada uzun süre kalıcıdır. 419 farklı tipi vardır. Bilinen en toksik, zehirli maddedir. Kullanım yeri yoktur, sadece istenmeyen yan ürün olarak açığa çıkar. Çoğunlukla klorlu sanayi atıklarının yakılmasıyla oluşur. İnsanlar dioksinleri yüzde 90 oranında et, süt, yumurta ve balıktan alır. Atık yakma tesislerine yakın yerlerde yaşayanlar doğrudan da maruz kalabilir. Maruziyet sonucunda ise insanda ciddi sağlık sorunlarına neden olurlar. Sinir sisteminde hasar, yorgunluk, depresyon, hepatit, karaciğer büyümesi, enzim düzeylerinin bozulması, bağışıklık sisteminin bozulması, kanser, solunum sistemi kanserleri, yumuşak doku kanserleri, Tiroid kanseri, myeloid lösemi (kan kanseri). Bu maddelerin özellikle atık tesislerinin yakın çevresini kirletmesi ve sonunda canlılığı yok etmesi ya da en azından marazi hale getirmesi kaçınılmazdır. Elbette bunlar tahminlere dayalı sonuçlar değildir. Dünyanın pek çok yerinde ölçümler ve sağlık taramaları yapılmış ve sonuçlar raporlandırılmıştır. Bu nedenledir ki bu tesislerin değil yerleşim yerlerine çok uzak noktalara kurulması, var olanlarında tamamen kaldırılması öngörülmektedir" şeklinde konuştu.

Bazı Avrupa ülkelerinde bu tesislerin civarındaki çiftliklerden elde edilen inek sütlerinde, kabul edilebilir standart seviyenin üstüne çıkan artmış dioksin seviyelerine rastlanılmıştır diyen Önen: "Atık Yakma tesisleri civarında yaşayan halk, bu tesislerden kaynaklanan kimyasallara, bu maddeler ile kirletilmiş havayı soluyarak, kirletilmiş yerel tarım ürünlerini tüketerek veya kirletilmiş toprakla ten yoluyla temas ederek maruz kalmaktadır. İngiltere, İspanya ve Japonya'da atık yakma tesisleri civarındaki halkın dokularında, yüksek olasılıkla böylesi temaslar sonucu artmış oranlarda dioksinlere rastlanmıştır. Finlandiya'da yerel halkın saç dokularındaki cıva miktarının, olasılıkla atık yakma tesislerinden kaynaklanan artışlar görülmüştür. İspanya'daki modern bir atık yakma tesisinin yakınındaki çocuklarda yapılan bir araştırma, çocukların idrarında zehirli madde ile teması işaret eden yüksek idrar thioeterleri bulgulanmıştır. Almanya'da bir tehlikeli atık yakma tesisi yakınındaki çocukların kan tahlillerinde bazı PCB'lerin arttığı veya artan sıklıkta bulunduğu anlaşılmıştır. Eski ve yeni atık yakma tesislerinde çalışan işçilerin üzerinde gerçekleştirilen bir çalışma, dokulardaki dioksin ve/veya dioksin türevlerinin çoğaldığına işaret etmektedir. Bunun iş yerindeki kirletilmiş kül ile temastan kaynaklandığı düşünülmektedir. Benzer çalışmalarda atık yakma tesisi işçilerinin dokularında yükselmiş miktarda klorlanmış fenol, kurşun, cıva ve arsenik de bulmuştur. İngiltere'deki atık yakma tesislerinin, dioksin emisyonunun yüzde 30 -56'sından sorumlu olduğu bulunmuştur. Danimarka'da gerçekleştirilen yeni bir kütle dengesi çalışması atık yakma tesislerinin hem atmosferdeki, hem de düzenli depolama alanları kül artıkları yoluyla karadaki dioksin kirliliğinin başlıca sorumlusu olduğunu göstermektedir. Ayrıca kirlilik kontrol cihazlarındaki gelişmeler sonucunda, atmosfere yayılan dioksin miktarında azalma sağlanırken tesiste ortaya çıkan kül artıklarındaki dioksinlerin miktarında artışa neden olmuştur. Benzer bir çalışma bir Atık yakma tesisinin (İzaydaş) ve pek çok sanayi tesisinin bulunduğu Kocaeli'nde yapılmış ve bazı bölgelerde aşağıda görülebileceği gibi dioksin değerlerinin limit değerlerin 10 katına çıktığı saptanmıştır" diye konuştu.

Önen sözlerini şöyle sürdürdü: "Yakma sonucu yalnızca baca gazı oluşmaz aynı zamanda çok miktarda kül oluşur ki aynı tehlikeli maddeler bu küllere de bulaşmış durumdadır. Bu külleri betonla birleştirerek kullanmak ya da yol yapımında asfaltla birlikte karıştırarak kullanmak ve bu şekilde zararlı etkilerinden kurtulmak gibi fikirler ortaya atılmış ve Avrupa'da kullanılmıştır. Ancak sonuçta görülmüştür ki yıllar sonra oluşan korozyon sonucunda bu maddeler yeniden doğaya kontamine olmaya başlamışlardır ve bu korozyonu önlemenin bir çaresi yoktur. İngiltere'nin Newcastle şehrindeki çalışır vaziyetteki modern bir atık yakma tesisinin taban ve uçucu külleri 1994-1999 yılları arası hem yol yapımında hem de tarlalarda gübre olarak serpilerek kullanılmıştır. Tarlalardaki bu külün bugünlerde yapılan son bir analizi yüksek oranlarda ağır metal ve dioksin bulaşmasını göstermiştir. Burada çok daha geniş analizlerden söz edilebilir. Geniş bir çalışma yapmak çeşitli çevre kuruluşları ya da BM çevre toplantılarında sonuçlanan bildirilerden, sürdürebilirlik deklarasyonlarından da bahsedilebilir. Görülecektir ki hiçbir bilimsel çalışma, hiçbir rapor bu tür bir tesisin şehrimizin ortasına yapılmasını durumunda bizi rahatlatacak sonuçlar vermeyecektir. Özellikle iki sözleşmeden bahsetmek yerinde olur. 2001 yılında imzalanan 2004 yılında yürürlüğe giren ve 2005 yılında da Türkiye tarafından imzalanan Stockholm sözleşmesi KOK'ların üretimini ve kullanımını yasaklamayı ya da katı bir şekilde denetlemeyi ve atıkların bertarafını düzenlemeyi amaçlamaktadır.

Bu, sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu maddeleri üretmemesi, kullanmaması ve satmaması; aynı zamanda, mevcut stoklarını da mümkün olan en uygun yöntemlerle ve yeni kalıcı organik kirleticiler yaratmayacak şekilde yok etmeleri anlamına gelmektedir. Stockholm Sözleşmesi ile ilk etapta 12 kimyasal madde (Dirty Dozen) sözleşme kapsamındaki listelere dahil edilmiştir. Bu kimyasallar; Aldrin, Endrin, Dieldrin, Klordan, Heptaklor, Hekzaklorobenzen, Mireks, Toksafen, DDT, PCB'ler, Dioksin ve Furanlar.

Çorlu'ya yapılacak olan tesisin sözleşmede tarif edilen yöntemleri taşıdığına ve yukarıda listelenen atıkları çıkarmayacağına inanmak ne yazık ki mümkün değil. Diğer bir sözleşme "Aarhus konvansiyonu" ise insan ve çevre haklarının düzenlendiği bir anlaşmadır. AB ülkelerinin imzaladığı bu sözleşme

kısaca şöyle der:

1992 yılında Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda kabul edilen Rio Bildirgesi'nin 10. ilkesi, çevre sorunlarının ilgili bütün vatandaşların uygun düzeyde katılımının sağlanarak ele alınması gerektiğini ifade etmiştir. Bunun devamında, her bireyin ulusal düzeyde çevreye ilişkin bilgilere erişebilmesinin, karar alma süreçlerine katılabilmesinin ve gerek yargısal gerekse idari birimlere etkili bir şekilde başvurabilmesinin sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Çevresel bilgilere erişim hakkı, çevresel kararların alınma sürecine katılım hakkı ve çevre ile ilgili hususlarda yargısal ve idari birimlere başvuru hakkı bu bağlamda, çevresel sorunlara halkın katılımının sağlanmasına yönelik en önemli usuli araçlardır4 Yani bölgemizde yapılacak ve çevresel etkisi olacak her yatırıma ilişkin bilgilere hem sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve tek tek kişiler olarak erişebilmeli ve kararlarda etkili olmamız gerekmektedir, yani burada yaşayanlar olarak önce bizim fikrimiz sorulmalıdır. Henüz bu sözleşmeye imza koymamış olan ülkemizin AB'ye tam üye olmayı hedef olarak belirlediğin den bu sözleşmeyi imzalamak zorunda olduğunu unutmamalıyız.

Sonuç olarak biz bu bölgede yaşayan ve görev yapan hekimler olarak, karşısında sağlığından sorumlu olduğumuz bölge insanları yönünden orta ve uzun erimde ciddi sağlık problemleri oluşturacağını bildiğimiz Karatepe'de yapılması planlanan bu tesisin inşasının bölge halkının da duyarlılığı göz önüne alınarak mutlak surette iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Diğer yandan elbette endüstri sonucu atıkların çıktığı ve bunlardan bir şekilde kurtulmamız gerektiği gibi bir gerçek var önümüzde;

Peki ne yapmalıyız? Birincisi; var olan atıkların canlı yerleşimlerinden olabildiğince uzak ve güvenli depolanması, ikincisi; bunların asla yakılmaması ve asıl önemlisi ise kullanılan teknolojilerin artık bu atıkları üretmeyecek şekilde yapılandırılması ve eğer olası değilse bu atıkların üretildiği teknolojiler ve hatta üretimin kullanılmaması, hatta durdurulması temel hedef olmalıdır."

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Kahraman Şahin ise tesisle ilgili olarak karşı çıktıkları 3 nokta olduğunu vurguladı. Şahin: "Tesisin yeri ile ilgili sıkıntı var. Yer şehir merkezine çok yakın. Belediye sınırlarının, mücavir alanın yerleşim yerinin burnunun dibi. Yerin drenajı ile ilgili sıkıntılar var. Bunların dışında teknoloji ile alakalı sıkıntılar var. Yakma en eski ve kanserojen içeren bir yöntem. Buradan çıkacak zehirli gazlar besin zinciri yoluyla hayvanlara, bitkilere insanlara ulaşacak. Az yakılacak, filtre takılacak demesinin manası yok. Buna bakmaya gerek yok bu işin azı çoğu olmaz. Biz sadece Çorlu'da değil bunların Türkiye'nin hiçbir yerinde yapılmasını istemeyiz. Bunun yerine ayrıştırma ve geri dönüşüm tesisi kurulmalı. Burada atık tesisinin yanına bir de enerji üretimi eklenmiş ancak buradan üretilen enerjinin pahalı ve düşük olduğu biliniyor. Geri dönüşüm ve ayrıştırma yapıldığında elde edilecek enerji daha yüksek olacaktır. Atıkların yakılması ile bacadan çıkacak gazlarda zehirli maddeler azaltılıyorsa küllerinde artacak demektir. Bu kez depolama sıkıntısı çıkacak. Çünkü 3 ton atık için 1 ton kül çıkacak. Burada da ciddi manada depolama ve zehir sorunu ortaya çıkacak" şeklinde konuştu.

(SŞ - )

30.01.2013 11: 54: 34

TSI

NNNN - TEKİRDAĞ

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Yerel
title